Yemen'de 4 ay içinde meydana gelen ''Husi Darbesi'' 2012'den beri sürdürülmeye çalışılan geçiş sürecini sona erdirmesinin yanı sıra ülkede bir anda otorite ve ''devlet'' boşluğu oluşmasını da beraberinde getirdi.

Batı'nın ve başta Amerika Birleşik Devletleri'nin (ABD) ''yeni bir terör yuvası'' olmasından korktuğu Yemen'deki bu otorite boşluğu yakından takip edilirken, Husiler ABD ve batının yeni müttefiki olma yolunda ilerliyor.

ABD dışişlerinden gelen ''Husiler meşru seçmen ve devlet işlerine katılma hakları var'' açıklaması ile Husiler, Yemen'de batının yeni muhatabı olma yolunda ilk adımı atarken, ABD'nin Husi hareketinden en büyük beklentisi ise el-Kaide ile mücadele olarak öne çıkıyor.

ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Jen Psaki tarafından yapılan açıklamada, Husilerin ülke yönetiminde söz hakkına sahip olduğu belirtilmişti. Yapılan bu açıklama, Husilerin arkasındaki bilinen İran desteği ve ''Amerika'ya ölüm, İsrail'e ölüm'' sloganları ile tanınan bir silahlı hareket olmasının, ABD'yi rahatsız etmediğini gösteriyor.

HADİ'NİN ÖRGÜT İLE MÜCADELEDEKİ YETERSİZLİĞİ

Yemen Cumhurbaşkanı Abdurabbu Mansur Hadi'nin Birleşmiş Milletler, (BM) Körfez İşbirliği Konseyi, (KİK) ve ABD'nin desteği ile geçiş sürecini yönetmek için ülkenin başına geçmesi her ne kadar Yemen'i diğer Arap Baharı sürecinden geçen ülkeler kadar kaosa sürüklenmekten korusa da aradan geçen 3 yıla rağmen, yapılanların bu müttefikleri tatmin etmemesi, ''Hadi'nin sonunu getirdi'' yorumlarına neden oluyor.

Hadi'nin en büyük başarısızlığının el-Kaide ile mücadelede yaşandığı görüşünde hemfikir olan siyasiler, Husilerin silahlı gücünü el-Kaide yapılanmalarına karşı kullanmasının Husileri batı nezdinde itibarlı hale getirdiğini belirtiyor.

Husilerin el-Beyda bölgesindeki el-Kaide gücünü kırması ve örgütle mücadelelerinin devam edeceğini belirtmesi, ABD'nin dikkatini çekiyor. Husiler, Marib kentini ele geçirip örgütün Hadramevt bölgesindeki etkinliğini de bitirirse Yemen son günlerde örgüt ile özdeşletirilmesi handikapından kurtulabilir.

Paris'te geçen haftalarda olaylar ile bir anda dünya gündemine giren Yemen el-Kaidesi, Husilerin ilerleyişi karşısında henüz ''net bir eyleme'' geçmiş değil. Marib'deki Sünni ve silahlı kabileler, şu an için Husilerin önündeki engel olarak gözüküyor.

ABD'DEN ''BEKLE GÖR POLİTİKASI''

Yemen'deki gelişmeleri yakından takip eden ülkelerin başında gelen ABD, Ali Abdullah Salih'in 2011 halk ayaklanmalarında ''devrilmesi'' ile süren ''yeni müttefik arayışında'' bekle gör politikasına geçti.

Hadi ile aradığını bulamayan ABD, Husilerin ilerleyişinden şimdilik endişeli değil. ABD Dışişlerinden gelen açıklamalar ise şu yönde olmuştu:

Bakanlık sözcüsü Jen Psaki, "Husiler Yemen'de meşru seçmen ve devlet işlerine katılma hakları var. Onları, barışçıl geçiş sürecinin parçası olmaya çağırıyoruz. Bu noktada onların şiddet kullanımını kınıyoruz ve imzalayıcısı oldukları anlaşmalara uymamalarından kaygı duyuyoruz" dedi.

Psaki, günlük basın toplantısında, Hadi'nin istifasının kabul edilmesi halinde ülkenin anayasası uyarınca, 60 gün içinde seçime gidileceğini, bu süre zarfında Meclis Başkanı'nın Cumhurbaşkanlığı görevini yürüteceğini belirtti.

Yemen'deki tüm siyasi liderlerle temas halinde olduklarını ve onların siyasi dönüşümün nasıl olması gerektiği yönündeki görüşlerini dinlediklerini belirten Psaki, siyasi liderlere, "son günlerdeki şiddetin devam etmesine karşı olduklarını ifade ettiklerini ve liderlerden, sonraki adımlar için anayasayı, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK) kararlarını ve Körfez İşbirliği Konseyi (KİK) girişimi şartlarını dikkate almalarını beklediklerini aktardıklarını" dile getirdi.

Psaki, "Hadi'nin istifasına dair süreç belli olana kadar Cumhurbaşkanı olarak kalmaya devam ettiğini" kaydederek, "Sahadaki durum çok akışkan, olayları yakından izliyoruz" dedi.

Pentagon Sözcüsü John Kirby de basın toplantısında, terörle mücadelede işbirliği konusunda yeni kararlar almadan önce Yemen'de "bekle gör" politikası izlediklerini söyledi.

Terörle mücadelede ev sahibi ülkelerin istekli olması halinde işbirliğinin çok daha etkili olduğunu belirten Kirby, bir soru üzerine, Yemen'deki durumun ABD ile terörle mücadele işbirliğinin şu anda reddedildiği anlamına gelmediğini ama gelişmeleri izlediklerini bildirdi.

BUGÜNE NASIL GELİNDİ?

Cumhurbaşkanı Abdurabbu Mansur Hadi'nin Ofis Müdürü Ahmed Avad bin Mübarek'in 17 Ocak'ta kaçırılmasıyla başlayan gerginlik, Husi Ensarullah Hareketi'ne bağlı silahlı güçlerin Cumhurbaşkanlığı Sarayı ile Hadi'nin Sittin Caddesi'ndeki konutuna saldırısıyla tırmanışa geçti.

Başkent Sana'yı geçen yıl 21 Eylül'de kuşatarak kontrolü altına alan Husiler, ordu ve güvenlik güçlerini saf dışı bırakarak, ülkedeki geçiş sürecine yeni bir ivme kazandırmıştı. Varılan anlaşma ile Ulusal Uzlaşı Hükümeti kurulmuş ve kriz geçici olarak durmuştu. Ancak geçen Eylül'den bu yana Ensarullah Hareketi'nin diğer önemli illere yönelik ilerleyişi ve Hadi'nin otoritesini kabul etmeyen çıkışları, geçtiğimiz Pazartesi günü yeni bir krize dönüştü.

Husilerin lideri Abdülmelik el-Husi'nin her konuşmasında, Hadi'nin yönetimini ''Batı ülkelerinin karşısında aciz'' olarak nitelendirmesi, yaklaşan krizin habercisi olurken, militanların Cumhurbaşkanlığı Sarayı ile Hadi'nin evini kuşatmasıyla, ülke basınında geçtiği şekliyle ''dönülmez bir yola'' girilmiş oldu.

Tüm bu gelişmelerle istifaya zorlanan Hadi ve hükümet, Husiler her ne kadar ''istifalar askıda'' dese de Yemen siyasetinde oyun dışı edilmiş durumda. Hadi'nin istifasının, ülkenin güney bölgelerinde ''bağımsızlık dalgası'' oluşturmasından endişe ediliyor.

Son olarak ülkenin orta kesiminde yer alan Seba bölgesi, güneydeki Aden bölgesine katıldığını duyurmuştu. Seba yerel idaresinden yapılan açıklamada, ülkede gerçekleşen "Husi darbesine" tepki olarak, gündeydeki Aden bölgesine katılma kararı alındığı ifade edilmişti.