Ghosn'un Japon avukatlarından Takaşi Takano, dün kişisel blogunda yayınladığı yazıda kendilerine haber vermeden kaçan müvekkili için "İhanete uğradım ama bana ihanet eden Carlos değil" diyerek Japon adalet sistemini ağır şekilde eleştirdi.

Takano, "Maalesef bu ülkede suçlananların adil bir yargılama beklememeleri lazım. Yargıçlar bağımsız değil, bürokrasinin bir parçası. Ama pek çok Japon bundan haberdar değil." diyor.

Bir ceza avukatının kişisel görüşü de olsa Japonya'da adaletin olmadığını ima eden bu derece açık yürekli sözler, Ghosn'un şok eden firarından sonra davayı yabancı basından takip etmeye çalışan Japon halkı için uluslararası arenada bir başka yüz kızartıcı detay olarak göze çarpıyor.

Ghosn'un kaçtığının anlaşıldığı günün sabahı devlet televizyonu NHK'in sokakta röportaj yaptığı Japonların çoğu, Ghosn'un masum olup olmadığı sorusunu, "Masum olsa kaçmazdı" şeklinde cevaplıyorlar. Ayrıca Carlos Ghosn gibi zengin ve güçlü birinin parasını ve bağlantılarını kullanıp adaletten kaçıyor görüntüsü vermesi rahatsız edici bulunuyor.

Ancak avukatının sözleri, savcılığın davayı açış ve takip ediş süresince yaptığı usul ihlalleri, Ghosn'un tutulduğu hapishanedeki kötü şartlar ve ağır kefalet koşulları, Japonya'da halk tarafından bile bilinmeyen rehine adaleti denen bir sistemin varlığını gözler önüne seriyor.

Takano bir ara Ghosn'a, "20 yıldır bir Japon devini yönetiyorsun ama sen de tutuklanana dek Japon adaletinin gerçeklerinden habersizdin" dediğinden bahsediyor.

Rehine adaleti nedir?

Batı'daki suçsuzluk ilkesi Japonya'da da resmen kabul edilse de uygulamada bu ilkenin işlemediği görülüyor.

Japon kanunlarına göre suçlanan kişi terörist, hırsız, politikacı veya Ghosn gibi karizmatik bir yönetici, kim olursa olsun tutuklandıktan sonra 23 gün boyunca küçücük bir hücrede gözaltında tutuluyor.

Bu süre zarfında suçlanan kişi, hakkındaki suçun ne olduğunu bile tam olarak anlayamadan yanında avukatı da olmadan gece-gündüz sorgulanıyor.

Japon sisteminin savunucuları, savcıların sadece suçtan emin oldukları durumlarda dava açtıklarını söylüyorlar ve buna kanıt olarak da her üç davadan sadece birinin mahkemeye taşındığını gösteriyorlar. Ancak gözaltından sonra kefaletle serbest bırakılma durumunda bile mahkemenin Japon savcılara, getirdikleri suçlamayı biraz değiştirerek ikinci ve yeni bir suçlamayla şüpheliyi tekrar gözaltına alma izni veriyor olması, kafalarda sistemin ne derece adil olduğu ile ilgili soru işaretleri yaratıyor. Mahkeme de çoğu davada savcının tavsiyelerine uyuyor.

Bu şekilde her defasında kronometre sıfırlanıyor ve tekrar yeni bir 23 günlük sorgulama başlıyor. Savcılığın şüpheliyi adeta rehin alarak yıldırmaya ve direncini kırarak suçu itiraf etmesini sağlamaya yönelik bu taktiğine "rehine adaleti" deniyor.

Çoğu "rehine", ümitsizliğe kapılıp eğer itiraf etmezlerse ilelebet sorgulanacakları ve daha da ağır suçlamalarla karşılaşacaklarını bildiklerinden itiraf etme yolunu seçmek zorunda kalıyor. Bu da Japon savcıların suçladıkları kişilerin, yüzde 99.99 gibi dünyada görülmemiş bir oranda hüküm giymesine neden oluyor.

Suçlu hükmünün yaklaşık yüzde 89 gibi ezici bir çoğunluğu suçlanan kişinin itirafına dayanıyor. Ancak bu itiraflar kimilerine göre insan hakkı ihlallerine varan koşullarda zorla elde edilen ve dolayısıyla "güvenilir olmayan" itiraflar şeklinde tanımlanıyor. Avukat Takano, acı bir gülümsemeyle "Herkes Japonya'nın uygar bir ülke olduğunu zannediyor" diyor.

Carlos Ghosn da 2018 Kasım'da bir bahaneyle çağrıldığı Tokyo'da havaalanında özel jetinin içinde tutuklandıktan sonra kendisine resmi olarak suçlamalar yöneltilene dek toplam 53 günü Tokyo Gözaltı Merkezi'nde bir hücrede geçirmek zorunda kalmıştı.

Ghosn, baştan beri politik amaçlı olduğunu iddia ettiği, maaşını düşük gösterdiği ve Nissan fonlarını kişisel kazancı için kullandığı gibi suçlamaları kabul etmesi için her gün saatler boyu süren sorgulamanın ardından odasına döndüğünde ışıklar kapanana dek yatıp dinlenmesine izin verilmemiş, ailesiyle de ancak haftada bir defa 15 dakika cam panelin ayırdığı bir odada görüşme yapabilmişti.

Japon savcıların aşırı gücü

Japan Times'a Ghosn davasının tekrar gündeme getirdiği rehine adaleti ile ilgili görüşlerini yazan Doshisha Üniversitesi hukuk profesörü Colin Jones, sorunun, Japonya'da savcıların hem kıdem hem de maaş olarak Adalet Bakanlığı'ndaki üst düzey görevlilerin de üstünde inanılmaz büyük güce sahip olmalarına bağlıyor. Jones, "En üst düzey savcıların atanması işlemine İmparator bile dahil oluyor." diyor.

23 yıl Tokyo Savcılığı'nda çalışan ve daha sonra ayrılıp yargı reformu savunucusu olan Nobuo Gohara da BBC 'ye verdiği demeçte benzer görüşleri savunuyor.

"Masumiyet esası resmi olarak mevcut. Ancak şüpheli açısından suçlu olmasa bile suçunu itiraf etmesi daha avantajlı. Japonya'nın rehine adaleti sisteminin en vicdansız tarafı da bu" diyor Gohara.

Ghosn'un dava süresince konuştuğu bir diğer isim olan ve Japon ceza sistemi üzerine haberler yapan Amerikalı gazeteci Jake Adelstein'a Japonsavcılarca adil yargılanma olasılığını sorduğunda aldığı yanıt da ilginç: "Onlar adaleti umursamazlar, Carlos." diyor Adelstein. "Sadece kazanmayı umursarlar."

Kaçışa giden yol

Ghosn'un avukatlarından Takano, başlarda davayla ilgili detaylı ve bilgili sorular soran Ghosn'da dava ilerledikçe adil bir yargılamanın olamayacağı endişesinin arttığını söylüyor.

Savcılığın işi yavaştan alması; kanıtların bazılarını silmesi veya savunma tarafına göstermek istememesi; mahkemenin, savunma avukatlarına kanıtları kullanma konusunda kısıtlamalar getirmesi; avukatların ayrıntılı iddialarını gündeme taşımayan Japon medyası; davanın düşmesi için yaptıkları başvuruyu geciktirmek isteyen ceza mahkemesinin tutumu; dava tarihinin belirlenmemesi gibi gelişmeleri gören ve dedektiflerin sürekli tacizine maruz kalan 65 yaşındaki Ghosn'un son zamanlarda soru sormayı bıraktığı ve sessizleştiği anlaşılıyor.

İnsan Hakları Sözleşmesi'ne aykırı olduğunu iddia ettiği kefaletle serbest bırakılma koşullarından biri olan eşi Carol ile görüşme yasağının kaldırılmasını ne kadar denese de başaramıyor.

Yılbaşı arifesinde hakim Kazuşi Şimada, Ghosn'a eşiyle avukatlar eşliğinde bir saatlik bir video görüşmesi yapma izni veriyor. İkili, çocuklarından, kardeşlerinden, arkadaş ve tanıdıklarından bahsediyor. Bir saatin bitmesine yakın Ghosn bilgisayar ekranına yaklaşıp eşine şöyle diyor: "Seninle olan ilişkimin yerine ne çocuklar ne de arkadaşlar doldurabilir. Sen yeri doldurulamayan birisin. Seni seviyorum, Habibi."

Görüşmede hazır bulunan ve tanık olduğu bu sahneden etkilenen Takano, "Japon yargı sistemi hakkında bu kadar umutsuz hissettiğim başka bir an daha olamaz. O an orada (bu sistemi) öldüresim geldi." diyor.

O görüşme, Takano'nun Carlos Ghosn'u son görüşü oluyor. O günden beş gün sonra evinden çıkan Carlos Ghosn bir daha geri dönmemek üzere önce İstanbul'a sonra da Beyrut'a kaçıyor.

Şimdi Japonya, Türkiye, Fransa, Lübnan başta olmak üzere herkes, dünyayı hayrete düşüren bu kaçış öyküsünün nasıl ve ne şekilde filmleştirileceğini merak ediyor. Zira söylenenlere göre Ghosn, kaçmadan hemen önce Tokyo'da Oscar ödüllü "Birdman" filminin yapımcısı John Lesher ile hayatının filme çekilmesi için konuşmuştur.

Ghosn gitti ama geride Nissan'ın bir diğer davalısı, Ghosn'un en yakın yardımcısı Greg Kelly kaldı. Ghosn'u elinden kaçırdıkları için küplere binen Japon savcıların ellerindeki tüm "rehine adaleti" imkanlarını şu an kefaletle serbest bırakılmış olan Kelly'e yöneltip yöneltmeyeceklerini zaman gösterecek.