ABD Başkanı Donald Trump'ın İran ile yapılan nükleer anlaşmadan çekilmesi kararı İsrail’de büyük memnuniyetle karşılandı. 

İsrail basın ofisinden dün akşam yapılan yazılı açıklamaya göre, Cumhurbaşkanı Reuven Rivlin, ABD’nin nükleer anlaşmadan çekilmesini, İsrail’in güvenliğini sağlamak için önemli bir adım olarak değerlendirdi.

Cumhurbaşkanı Rivlin, "ABD Başkanı tarafından verilen karar, İsrail Devleti'nin güvenliğini, bölgenin güvenliğini ve tüm özgür dünyanın güvenliğini sağlamada önemli bir adım teşkil ediyor." ifadelerini kullandı.

İran’ın nükleer bir güce dönüşmeye çalıştığını öne süren Rivlin açıklamasında, şunları kaydetti:

“Nükleer tehdidin yanı sıra İran’ın sınırlarımız üzerinde yürüttüğü silah yarışını da bir an olsun unutmayız. Vatandaşlarımızın güvenliğini korumak için gelişmeleri yakından ve sorumlu bir şekilde takip ediyoruz."

Rivlin, İran’ın sadece İsrail’i tehdit etmediğini bilakis tüm dünyayı tehdit ettiğini iddia ederek, “bu tehlikeyle" mücadele için uluslararası baskıya ihtiyaç duyulduğunu belirtti. 

Savunma Bakanı AvigdorLiberman da yaptığı açıklamada, ABD’nin söz konusu kararını "cesur" şeklinde nitelendirdi.

Liberman, "Başkan (Donald) Trump’ın kararı cesur bir liderin cesur bir kararıdır. Sonunda bu rejim (İran) ve vahşi tehdidi yok olacak." dedi.

İsrail Başbakanı BinyaminNetanyahu da daha önce yaptığı açıklamada, "İsrail, Trump'ın Tahran’daki terörist rejimle yapılan berbat anlaşmayı iptal eden cesur kararını tamamen desteklemektedir." sözleriyle ABD’nin kararını desteklediğini bildirmişti.

ABD Başkanı Trump, uzun zamandır dünya kamuoyunda merakla beklenen İran kararını Beyaz Saray'da düzenlediği basın açıklamasıyla duyurdu.

Trump, 2015'te yapılan nükleer anlaşmanın İran tarafından kendi amaçları için kullanıldığını savunarak, "Öyleyse bugün ABD'nin İran'la nükleer anlaşmadan ayrılacağını ilan ediyorum. Tahran'a en üst düzey ekonomik yaptırımları yeniden getireceğiz." ifadelerini kullandı.

İRAN NÜKLEER ANLAŞMASININ ARKA PLANI

İran ile Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin (BMGK) 5 daimî üyesi (ABD, İngiltere, Çin, Fransa ve Rusya) ve Almanya, İsviçre’deki uzun müzakerelerden sonra Temmuz 2015'te Tahran yönetiminin nükleer çalışmalarının kontrol altına alınmasına dair bir anlaşma yapmış ve bu Ocak 2016'ta yürürlüğe girmişti.

Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’nın (UAEA) yetkililerine, İran'ın nükleer güç tesislerinde denetim yapma hakkı sağlayan anlaşma sayesinde UAEA yetkilileri, santrifüjlerin üretimi, depolanması ve montajıyla ilgili tesislere erişim yetkisine sahip oldu.

Anlaşmayla Tahran yönetimi, çalışmalarını, nükleer güç tesisinde kullanılabilecek yüzde 3 düzeyinde zenginleştirilmiş uranyum üretme kapasitesinde sınırlandırma ve 20 bin olan santrifüj sayısını 10 yıl boyunca 5 bin 60 ile sınırlı tutma sözü verdi. Nükleer silah üretiminde kullanılan uranyumun ise yüzde 90 düzeyinde zenginleştirilmesi gerekiyor.

İran’ın nükleer faaliyetlerini sınırlama sözüne karşılık Batılı ülkeler İran’ın ekonomisini etkileyen yaptırımları kaldırma sözü verdi. İran, ülke dışındaki 100 milyar dolarlık dondurulmuş varlıklarına erişim hakkını, dünya pazarlarına petrol satma imkanını eldi etti.

Ancak ABD Başkanı Donald Trump, İran ile yapılan anlaşmaya karşı çıktı. Trump, Kasım 2016'daki başkanlık seçimi öncesi ve sonrasında anlaşmayı, "dünyanın en kötü anlaşması" olarak niteledi. Trump, İran'ın balistik füze programını kapsamaması ve üzerinden 10 yıl geçtikten sonra İran'ın yeniden nükleer çalışmalarına dönmesine imkân veren hükümler içermesi nedeniyle anlaşmanın "kusurlu" olduğunu belirtti.