Business Insider internet sitesinin haberine göre Pentagon’un bu yılki raporunda, Çin’in konvansiyonel gücünün doğrudan bir şekilde ABD’yi tehdit edebilecek bir dizi gelişmeye, yani ‘Çin’in nükleer kapasitesinin artmasına vurgu yapıldı.

Pentagon’un Çin ordusuna ilişkin 2020 raporu, Pekin’in nükleer savaş başlığı stokunun önümüzdeki on yılın sonunda en az iki katına çıkacağı bilgisi yer aldı.

Pentagon’un bu yılki raporunda ayrıca Çin’in ‘nükleer genişlemesini hızlandırdığına’ ve ‘Pentagon’un 2020’de öngördüğü hızı aştığına’ dikkat çekildi.

Çinli bir silah kontrol yetkilisi ise bu ay yaptığı açıklamada, söz konusu iddiaları yalanladı. Ancak Pekin’in çalışmaları halen rahatsız edici olarak görülüyor.

DAHA KÜÇÜK BİR CEPHANELİK

Her ne kadar uluslararası alandan yapılan tahminlerde Çin’in nükleer savaş başlığı stoku 350’nin üzerinde olarak belirtilse de Pentagon’a göre 200’ü geçmiyor.

Karşılaştırma yapacak olursak; ABD’nin 5 bin 550, Rusya’nın ise 6 bin 225 savaş başlığına sahip olduğuna inanılıyor. Ancak bu iki ülke, savaş başlıklarını kaç tane konuşlandırılabileceklerine dair sınırlamalar üzerinde anlaşmış durumdalar.

İngiltere’nin 225, Fransa’nın 290, Hindistan’ın 156 ve Pakistan’ın da 165 savaş başlığına sahip olduğu tahmin ediliyor.

İsrail ve Kuzey Kore’ye ilişkin yapılan tahminler ise birkaç düzine ile yüzlere varan sayılarda değişiyor.

Çin’in daha küçük cephaneliği, kısmen Soğuk Savaş sırasındaki Çin-Sovyet dinamiklerinin mirası.

Pekin yönetimi başlangıçta nükleer silahları konusunda Sovyetler Birliği’nden kapsamlı bir şekilde yardım aldı. Ancak 1950’lerin sonlarında yaşanan Çin-Sovyet bölünmesi , Pekin’i yalnız bıraktı. Pekin ilk nükleer silahını 1964’te ve ilk termonükleer silahını da 1967’de tanıttı.

Diğer uluslararası güçler, havadan, karadan ve denizden fırlatılan nükleer silahlar gibi çoklu dağıtım sistemleri geliştirirken Pekin başlangıçta bunu yapabilmek için bir hayli mücadele etti.

Bu tür silahların yüksek maliyeti, söz konusu dönemde dünyanın en yoksul ülkelerinden biri olan Çin’in üretimini sınırladı.

Ayrıca daha acil konvansiyonel tehditler karşısında ordusunu modernize etme ihtiyacı, Çin’in nükleer silahlara ayırabileceği kaynakları da sınırlı tutmasına neden oldu.

Çin ayrıca bunların saldırı silahları olarak kullanılmasını esasen yasaklayan bir politika da benimsedi.

RAND Corporation düşünce kuruluşunda savunma alanında araştırmalar yürüten Timothy Heath, “Sınırlı savunma kaynakları göz önüne alındığında Çinliler esas olarak konvansiyonel kuvvetlere ve küçük bir caydırıcı nükleer kuvvetin modernizasyonuna odaklandılar” dedi.

NÜKLEER YETENEKLER GELİŞTİRME

Soğuk Savaş sona erdiğinde, Çin’in de tehdit algısı değişti. ABD bir nevi ortak haline gelirken Sovyetler ise ortadan kayboldu.

1990’lar ve 2000’lerin başındaki bu değişimler, Çin’in dünyanın en büyük ikinci ekonomisi olmasına izin verdi. Bu da muazzam askeri modernizasyon çabasını mümkün kıldı. Çin önce geleneksel yeteneklere odaklandı ancak bu çaba daha da genişledi.

Pentagon’a göre Çin 2027 yılına kadar 700 teslim edilebilir nükleer savaş başlığına ve 2030 yılına kadar da en az bin savaş başlığına sahip olmayı planlıyor.

Çin, bu genişlemeyi desteklemek için plütonyum üretim kapasitesini artıracak hızlı üreme reaktörleri ve yeniden işleme tesisleri inşa ediyor. Ayrıca nükleer gücünü genişletiyor ve modern hale getiriyor.

CAYDIRICILIK

Çin’in askeri modernizasyonunun kapsayıcı hedefi, ABD ile eşitliğe ulaşmak ve caydırıcılık tesis etmek.

Çin, daha fazla nükleer silaha ve tamamlanmış bir nükleer üçlüye (hava, kara ve deniz) sahip olan ABD’nin, nükleer cephaneliğine karşı önleyici bir saldırı başlatmasından ve kendini yeterli savunmadan yoksun bırakmasından endişe ediyor.

Bu endişe, Pekin’i daha fazla silah sistemi arayışına yöneltti. Bu Çin’e göre bir saldırıdan kurtulmak ve ABD’nin füze savunmasının üstesinden gelmek için yeterli olacak.

Heath konuya dair şu değerlendirmede bulundu:

 “Yapmaya çalıştıkları şey, birden fazla platformda yeterince füze yapmak. Çinliler böylece füzelerinin ABD savunmasını aşıp, bir nükleer savaş durumunda ABD topraklarını vurabileceklerinden kesinlikle emin olabilir. Pekin, ABD’nin Çin’in nükleer yeteneklerini yok edecek bir saldırı başlatma yeteneğine güvenmesini imkansız hale getirmeyi umut ediyor.”