Aşı bulmamız lazım!

Kim bulabilir?

Cumhurbaşkanı ve Dışişleri Bakanı, Londra’daki “milliyetçi” dostlarını harekete geçirir; “lobicilik” denen faaliyet belki de tarihte ilk defa işe yarar ve birileri, İngiliz Başbakanı’na, Dışişleri Bakanı’na ve Sağlık Bakanı’na ulaşır; “Kıbrıslı Türkler için Oxford – Astra Zeneca” talep eder!

Efendim, Türkiye veriyor!

Allah’a ve Türkiye’ye şükür evet veriyor hem de bedava veriyor ama “hemen” ya da “acilen” bu ülkenin en az 300 bin kişiyi daha aşılaması lazım!

Neden?

Hem moral açıdan hem de tabii ki hepsinden önemlisi ekonomik açıdan!

-*-*-

Kıbrıs meselesine dikkat etmemiz lazım!

“Egemen eşit iki devletli çözüm talebi” tu kakadır veya şudur buduru geçtim!

Mevcut durumda, Türk Lirası’nın hali içler acısıyken ve vatandaşımız zaten pandemi nedeniyle ekonomik açıdan kıvrım kıvrım kıvranırken, Dünya’dan bir o kadar daha dışlanmayı ve tamamen yalınız kalmayı göze almak, ciddi bir riski göze almaktır!

Efendim yanımızda anavatan Türkiye var!

Doğrudur, Allah razı olsun, şükürler olsun da, Türkiye’nin bu meselede tuzu kuru!

Bizim değil!

-*-*-

Peki ne yapacağız?

“Egemen eşit iki devletli çözüm diyerek cumhurbaşkanlığı seçimini kazandık, şimdi geri adım mı atacağız?”…

Gerekirse evet!

Çünkü “egemen eşit iki devlet talep eden siyaset”; cumhurbaşkanlığı seçiminin temel “pointi” değildi!

Türkiye’nin bir siyasi tavrıdır ve bu siyasi tavır, bu ülkeyi çok daha kötü duruma sürükler!

-*-*-

“Bundan daha kötüsü de mi var?” sorusunu sormak da bu noktada evet yanlış bir şey değildir ama evet bundan daha kötüsü; belirsizliğin, çözümsüzlüğün, ekonomik durumun yerin altına inmesi halidir!

Bunun anlamı ne midir?

Bunun anlamı, Türkiye ile Kıbrıs Türk toplumu arasında çok ciddi kavga yaşanması ihtimalidir ki Allah korusun!

Düşüncesi bile ürkütücü!

-*-*-

Peki ne yapmak lazım?

Türkiye’ye “usul ve hal” denilen yöntem ile anlatılması lazım!

Nedir usul ve hal?

Türkiye’deki yönetimin, KKTC’ye veya Kıbrıs Türk toplumuna, “maddi yardım yaptığı” veya “çok sevdiği” gibi gerekçelerle ya da “çıkarı öyle gerektirdiği için” de olabilir; her ne sebeple olursa olsun;  “kültür, din, eğitim, siyaset, dış politika” empoze etmemesi gerekmektedir.

-*-*-

Empoze neyi beraberinde getirir?

Önce Kıbrıslı Türklerin karakterini iyi analiz etmek şarttır; çünkü empoze, Kıbrıs Türk toplumunu huysuzlaştırır!

Huysuzlaşan Kıbrıslı Türk, Türkiye’nin tavrından daha fazla “huy” kapmaya başlar!

Daha fazla huy kapmaya başladıkça; tepkisi daha “Baflı, daha Dilliro, daha Mağusalı, daha Karpazlı” olur.

Ama en fenası, daha Teralı ve daha Galatyalı olması halidir!

Neden?

Çünkü Tera inadı ve Galatya inadı; Kıbrıs Türk toplumunun asla yıkılmayan “Türkiye” sevdasına bile zarar verir!

-*-*-

“Parayı ben veriyorum; dilediğimi yaparım” mantığı doğru bir mantık değildir!

Kıbrıs sorunu ile ilgili siyasetin, kültür ve benzeri işlerin belirlenmesindeki tavrın, “karşılıklı olarak” belirlenmesine ciddi anlamda önem verilmelidir.

-*-*-

Ve bu siyasetin belirlenmesi işi lütfen “dalkavukluk” kurumu veya kültürü çerçevesinde götürülmemelidir!

Yani her alınan veya uygulanması istenilen karara “evet” diyen ve ardından da “ne güzel bir karar” diye alkışlayan zihniyete de güvenilmemelidir!

-*-*-

Kıbrıs sorununda parça parça çözmemiş gereken, güveni de artırıcı bazı sorunlar söz konusudur.

Mevcut tavırla yani maksimum seviyede şahin duruş sergilemekle bu sorunları çözmek mümkün değildir!

Mesela önümüzdeki üç – beş ay içinde, olur da uçuşlar ya da eski hayat yeniden başlarsa; örneğin İngiltere’de yaşam süren ve “İngiliz yurttaşı” olan Kıbrıslı Türkler, Larnaka ya da Baf havaalanlarına gelip, oradan KKTC’ye geçemeyecek!

Bu büyük bir derttir.

-*-*-

Mesela Güney Kıbrıs’tan Kuzey Kıbrıs’a geçişlerin yeniden başlaması için ortalığın gergin değil, barışçıl olması lazımdır.

En ucuz turist, Güney’deki Rum turistlerdir…

Her gün en az bin Rum’un KKTC’den 50’şer Euor’luk mazot ya da benzin alması demek; günde 50 bin, ayda 1 milyon 500 bin; yılda 547 milyon 500 bin Euro demektir!

Bu da dün öğleden önce KKTC saati ile 11.00’deki kurdan, 5 milyar 33 milyon Türk Lirası civarında bir paradır!

Ve bu para, yıllık KKTC bütçesinin yarısı kadar büyüklüktedir!

Bilmem anlatabildim mi?

-*-*-

“Maraş’ı açacaktık, açtıydık, burası Abdullah Paşa’nın ya da bilmem ne paşanın vakfının mülküdür” diye meydanda dolaşmak, çözüm değildir; çözüme hizmet etmemektedir…

-*-*-

Diyelim ki, “egemen eşit iki devletli çözüm”de ısrarcısınız…

Vallahi şikayetim yoktur!

Ama, bütün hesabı kitabı çok iyi yaptınız mı?

Yoksa, “bizden olmayan defolsun” da da mı ısrarcı olacaksınız?

-*-*-

Eğer öyleyse, sakın tehdit olarak almayın, bir dost uyarısı olarak alın ve bana lütfen inanın, zorlanacaksınız!

Çünkü Galatya ve Tera inadı sabit olmak kaydıyla; tamamı çok “inatçı” olan Kıbrıslı Türkler; “empoze” siyasete karşı direnmesini çok iyi bilirler!

Bu konudaki ayrıntılı bilgiler için, Rumcu dediklerinizin ya da solcuların yazdıklarına da değil; doğrudan, “Bakınız: Kıbrıs Türk mücadele tarihi – 1958 – 1974 arası yıllar- Vehbi Zeki Serter”…