Eleştireceğiz...

Yorum yapacağız...

Ama küfürden ve linç kültüründen uzaklaşmak zorundayız...

-*-*-

Eleştireceğiz...

Yanlış gördüğümüzü söyleyeceğiz...

Ama yargısız infazlardan uzak duracağız...

-*-*-

Eleştireceğiz...

Yazacağız...

Her zaman, her şeyi bilen, herbokolog olmaktan da kaçınacağız...

-*-*-

Haaa, küfür ediyoruz, yargısız infazlar yapıyoruz, linç kültürüne resmen bayılıyoruz, dedikodu zaten bizim karakterimiz de mevcut koşullarda hükümette yer alanların yaptığının çok ciddi bir cesaret örneği olduğunu da bence unutmayacağız...

-*-*-

Elbette “bize göre” bazı bakanların yerlerinin değiştirilmesi “hatalı” olabilir...

Ama bileceğiz ki, bunun sorumluluğu, öyle ya da böyle, HES’tedir...

Yani Hamza Ersan Saner’de...

Ve tabii ki Erhan Arıklı ve Fikri Ataoğlu’nda...

Ve tabii ki Serdar Denktaş’ta da, Koral Çağman doktorumuzda da...

-*-*-

Serdar öyle dediydi, Koral böyle dediydi...

Geçelim artık...

Erhan şunu söylediydi; zaten Türkiyeliydi!!!

Lütfen bunu tümden aşalım...

-*-*-

Türkiye ve KKTC’yi yönetenlerin nüfus politikası tam bir fiyaskodur.

Bu konuyu kimseyle tartışmam bile!

O derece!

Türkiye devletini yönetenlerle KKTC veya ondan önce KTFD’yi yönetenlerin “vatandaşlık”la alakalı tavırları, tutarsızdır, “asimilatif” diye tanımlayabileceğimiz, bir adet toplumun kültürel varlığını hatta tümden varlığını tehdit eder koskocaman hatadır ama Erhan Arıklı veya Bertan Zaroğlu ya da Kenan Akın’ı ötekileştirmek, Londra’da yaşadığım yıllarda bana “sizi gönüllü olarak ülkenize geri göndereceğiz” diyen İngiliz ırkçı partisinin elemanlarının yaptığını yapmaktır.

-*-*-

Şunu da söylemeden geçmemek lazım; Yeniden Doğuş Partisi’nin yapısı da son derece “aynı”dır... Evet “dışlayıcı” ve “ayrımcı” görüntü ya da “imaj” kesinlikle değiştirilmelidir... Ki bu konu yukarıda adı geçen başkan, genel sekreter veya tüm üyelerinin dikkat etmeleri gereken bir husustur.

-*-*-

Artık önümüze bakmak zorundayız...

Muhalefet, görevini yapacak; HES hükümeti de elinden geleni yaşama geçirmeye çalışacak...

Bazı “sığ” tartışmalardan uzak durmak zorundayız...

Olgun Amcaoğlu, gelmiş geçmiş en insan, en sıcak, en arkadaş maliye bakanlarından biri olmanın ötesinde; gelir elde etmek açısından en sıkıntılı dönemde, son derece başarılı bir görev yapmıştır.

İki müsteşarı, tüm kadrosu, siyasi görüş veya duruşları ne isterse olsun, bana göre ellerinden geleni fazlasıyla yapmıştır.

-*-*-

Dursun Oğuz, kimsenin yapamadığı işlere imza atmıştır.

Elbette görevidir veya göreviydi...

Çok başarılı buluyorum ve bir çok işin ötesinde, atıl bir sahile, evet, kendi köyüme, Yeşilırmak’a balıkçı barınağı yapan kişi olarak, bizim için, her zaman “sevgiyle hatırlanacak” bir kişi olacaktır.

“İşiydi, değildi” meselesini geçelim artık; bundan böyle Maliye Bakanı’dır...

Partizanlık, partizanca atamaları hiç kaldırmayan bir bakanlıktır burası ve Dursun Oğuz’un bu konuda Amcaoğlu’ndan farklı davranacağını hiç sanmıyorum...

-*-*-

Siyasetimizin son beş yılı içerisinde sanırım en çok “linç” ettiğimiz isim Kudret Özersay ve tabii ki arkadaşlarıdır...

Elbette hatalar varsa, eleştirilecektir ama bize Kudret Özersay ve Tolga Atakan gibi “isimler” çok lazımdır...

Şimdi, “ötekiler hırsızdır” yargısına sakın kimse varmasın ama Özersay ve Atakan ya da HP’li arkadaşları için, “bunlar da yedi annem, bunlar da ham hum, bunlar da hırsız” diyenin çok ciddi ayıp edeceği da açıktır...

Elbette eksikleri ile birlikte, HP’nin gerek dörtlü gerek ikili koalisyonlardaki varlığı, “hesap verebilirlik, şeffaflık” gibi kavramları en azından “işitmemizi” sağlamıştır; umarım bundan sonra yaşantımızın en ciddi parçaları bunlar olur...

-*-*-

Ve siyaset devam ediyor...

İçinde olduğumuz çok zorlu süreçte, “muhalefet etmenin”; mevcut hükümete destek olmak anlamına gelmesi gerektiğini de öğrenmemiz ve uygulamamız gerekecektir...

CTP, HP ve TDP’den oluşan daha çok merkez sol ve sol muhalefet ile UBP, DP ve YDP’den oluşan merkez sağ ve sağ iktidar; siyasetin tüm kuralları ile daha sağlam temeller üzerinde yapılmasını sağlayabilir.

-*-*-

Muhalefet; toplumun refahı adına görevini yaparken; “bu çok sıkıntılı dönemde ateşten gömlek giyen iktidarı” düşürmek, yıkmak için kürsü almalıdır...

Ve iktidar; kişisel ya da zümresel alışageldiğimiz pimpirikli işler, saçma sapan vatandaşlık dağıtmalar; adam kayırmalar gibi çirkinliklerle gelmemelidir.

-*-*-

Yani diyorum; 2020 cidden iğrenç bir yıldı ama bizim için bir başlangıç olsun...

Gelin hep birlikte değişelim...

İş yapalım...

İş yapanları, alkışlayalım...

En başta da yazdığım gibi evet eleştirelim ey dostlar ama küfürden ve linç kültüründen, yargısız infazlardan, her şeyi bilen, herbokolog olmaktan kaçınalım...

-*-*-

Sakın kadınlar yanlış anlamasın, cinsel ayrımcılık gibi kabul etmesin ama “gelin artık adam olalım”...

Gelin artık mesela ilk olarak, ne isterse olsun ama “KKTC yurttaşlığı denen şeyi, gollifa olmaktan çıkaralım”...

-*-*-

Çok güzel atasözlerimiz var “adam olmak”la ilgili...

Mesela, Rum tarafı bizi adam kabul etmiyor ve bu noktada hiç haksız değil; çünkü şu söz, bize ait çok doğru bir atasözümüzdür:

“Adam olmayana düşman bile olmam”...

-*-*-

Gelin, “... İnsanların arkasından konuştuğumuz şeyleri yüzüne de konuşacak kadar adam olalım...”

Ve hiç unutmayalım:

“Sermayemiz adamlıksa, her ticarette başarılı oluruz.”