Üretim...

Disiplin...

Çalışkanlık...

Onur ve gurur...

Kıbrıslılık...

-*-*-

Yaşamının son bir kaç yılına kadar hep üretti...

Kendi suyunu çıkardı, kendi motorunu kullandı...

Hep bahçedeydi; hep traktörün üzerindeydi; hep motorunun başındaydı...

-*-*-

Otomobillere çok düşkündü...

Yaşı 16’dan küçüktü ama çok sağlam ve iri kıyım yapısı vardı; İngiliz askeri olarak Süveyş’e gitti, savaştı...

-*-*-

Kamyon sürdü; TMT’ye silah taşıdı...

Sırası geldiğinde, kendi toplumu için, köyü için mevzideydi...

Savaştı...

-*-*-

Çok disiplinliydi...

Hatta sertti; belki katıydı...

Ama tanıyan; yüreğinin ne kadar yumuşak olduğunu bilirdi...

-*-*-

Yemesine, içmesine çok düşkündü...

Alkol, hayatının çok önemli parçasıydı, keyfiydi, ama O’nu ne işinden ediyordu, ne de üretiminden...

-*-*-

Soli ve Vuni ören yerlerinde bekçilik yaptı uzun yıllar...

Özellikle akşam üzerleri ziyaretine gittiğimde; bir yanda çay demler, öte yanda da çay fincanında gonyacğını içerdi...

İçine de bir kaşık koyardı; gören, çay içtiğini sansın diye...

-*-*-

Çınardı...

Ailemizin en yaşlı çınarı oydu...

89 yaşındaydı...

Gerektiğinde, onuru ve gururu için, sancaktar da dinlemez, bayraktar da dinlemez, sıkardı...

Cebinde her zaman küçük bir çakı taşırdı...

Akşam üzerleri, gonyacğını döktüğü anda, sohbetinin keyfi çok iyiydi...

-*-*-

Mutlaka “havadisleri” dinlerdi...

Ülkeden ve Dünya’dan kesinlikle hep haberi vardı...

Ve 1974 sonrasında ülkemizi yakıp kavuran “sahte milliyetçilik” hastalığına hiç yakalanmamıştı...

-*-*-

Gerçek milliyetçiydi ve sadece milliyetçi olduğu için hep UBP’liydi...

UBP’ye oy vermesinin tek sebebi, gerçekten milliyetçi oluşuydu ki, artık onlardan hiç kalmadı...

UBP’yi son üç dört günde yerle yeksan etti onursuzluk ve gurursuzluğumuz; üzgünüm...

-*-*-

Elencesi, Türkçesinden çok daha iyiydi...

Kadınlara karşı çok kibardı...

-*-*-

Güzel arabaları severdi; klasik eski Land Rover’leri O’nun sayesinde sevdiğimi bilirim...

-*-*-

O’nu en çok ihtişamlı yürüyüşü, evinin önündeki dev çınar ağacının altında, serinde dinlenişi, mangal başındaki keyifli hali, içki masası arkadaşlığı ile hayal ediyorum...

-*-*-

Halamın kocasıydı...

Eniştem...

Çok saygı duyar, çok severdim; O’nun da beni sevdiğinden hiç şüphe etmedim...

Sevmediğini sevmezdi; zaten sözünü esirgemezdi...

Halamı bir kaç yıl önce kaybetmiştik ve son bir kaç yıldır doktorları enişteme “içme” demişlerdi...

Halamdan bana bahsederken, kendi yakınlığını vurgulamak için, “... yengen” derdi...

“Yengen gitti; o beytambalı (gonyacığını) da içmiyorum, tadı kalmadı, yerimi ayırttım” diyordu...

-*-*-

Bir haftayı aşkın süredir çok ağırdı; hastanedeydi ve beklenen olmuştu...

Perşembe öldü, Cuma toprağa verdik...

-*-*-

Evet; eniştem Cavit Canveren...

Hoca duasını okurken, ne güzel söyledi; “Feride oğlu Cavit...”

Eşinin, Süreyya halamın yanına gitti...

Cenazede dün en büyük evlatları Sevtap ablam ve en küçük evlatları Atalay vardı...

Ortanca evlatlar Türkiye’de... Dr. Adnan Canveren ve Dr. Solmaz Atasoy “pandemi” meselesinden dolayı babalarının cenazesine gelemedi...

-*-*-

Feride nene, eniştemin annesiydi...

Feride nenenin üç evladı vardı; Adnan amca, Macide hala ve Cavit eniştem...

Yeğenlerim, “hala” dediği için rahmetlik Macide hanıma ben de hep “Macide hala” dedim...

O da Salahi Şahiner vekilimizin nenesiydi...

Adnan amca; ülkenin en saygın gazetecilerinden biriydi...

Televizyon yapımcısı Tolgay Tarıman ve Dr. Kubilay Tarıman’ın babaları...

Ne güzel bir insandı; O da, sevgili eşi Neyire hanım da...

-*-*-

Yıllar öncesine gitti aklım...

Ne güzeldi Kıbrıs...

Ne üretken, ne çalışkan, ne sağlam, ne onurlu, ne gururlu insanlarımız vardı...

Tıpkı, rahmetlik halamın ve dün toprağa verdiğimiz eniştemin evlerinin önündeki o görkemli çınar gibiydi hepsi...

Koskocaman insanlar...

-*-*-

O koskocaman insanlar bir bir tükeniyor...

Hepsi bizi terk ediyor...

Ve onların yerine kalan bizler; üretimi, çalışkanlığı, disiplinli insanlar olmayı, Kıbrıslılığı ve onuru ya da gururu çoktaaaan yitirmişiz...

-*-*-

Dün akşam kadehimi eniştem Cavit Canveren için kaldırdım...

Eniştem, Baflı – Lapityulu Çaputo’lardan Ahmet Gazioğlu’nun ürettiği Safa ve Antik konyaklarını çok severdi...

Geçenlerde Ahmet Gazioğlu ile bir söyleşi yaptım... Bugün yarın Kanal T’de yayınlanacak...

Ahmet Gazioğlu, muhteşem bir üretici, muhteşem bir Kıbrıslı, muhteşem bir insan...

Eniştemi biliyor; “N’apar Cavit dayı?” dedi... Eniştemden yaklaşık 20 yaş küçük...

“Çok ağır, hastanede” demiştim...

Bize, kendi ürettiği zivaniyalardan verdi; “birini eniştene götür” dedi...

Yeşilırmak’a ilk gidişimde; ki herhalde bugün giderim; şişeyi mezarına bırakacağım...

O tarafta var mı yok mu bilemem ama varsa, keyifle iç enişte...

Hoşçakal...