Duygu Alan

Kardeşi, babası, köylüleri gözleri önünde parçalarına ayrıldı…

5 kurşun yedi, yaralı, aç ve susuz günlerce sığınacak liman aradı…

Direndi, hayatta kaldı…

Suat Kafadar, 10 gün sonra Episkopi üslerine ulaştı…

Ziya Rızkı ile görüştü, katliamı anlattı.

Önce kimseyi kendine inandıramadı… Deli muamelesi gördü…

Bir iki küçük testten sonra Kafadar’ın doğru söylediğine kanaat getirildi…

BM katliamın yapıldığı yere gitmek istedi, ancak EOKA’cılar geçit vermedi…

Birkaç hafta sonra da bulunmasınlar diye şehirlerin cesetleri EOKA’cı Rumlar tarafından Leymosun’daki Yerasa ve Periklişa bölgelerinde buldozerlerle açılan çukurlara gömüldü…

Hiç iz kalmasın diye katliamın yapıldığı yer de kireçlendi…

Kafadar, “Ha bugün ha yarın” diye diye umutla evine döneceği günü bekledi ama o gün aylarca gelmedi…

Kafadar, Episkopi üslerinde 4.5 ay koruma altında kaldı…

Katliamı da adada duymayan kalmadı…

Henüz 19 yaşında bir delikanlı…

Hayatta iki kız kardeşi, bir annesi bir de sözlüsünden başka kimsesi kalmamıştı…

Ağır travma yaşadı, yıllarca katliamın psikolojisinde yarattığı depremle yaşadı…

Çok acılar çekti ama kalbini hiç karartmadı…

Geleceğe hep umutla baktı, umudu ile umut oldu…

Beş parmağın beşi bir değil dedi, yaşadıklarını Rumların geneline mal etmedi…

Kalbine nefret tohumları ekmedi…

Suat Kafadar, koca yürekli adam, yaşayan tarih…

Kafadar, evine dönüşünü ve sonrasında yaşananları, bugünkü duygularını Havadis ile paylaştı…

“Niyazi Çavuş bulunamadı”

Piskobu üslerinde 4.5 ay koruma altında kaldım. BM yetkilileri geldi, katliamın yerini onlara göstermem için Ziya Rızkı’dan izin istedi. Korktum, kabul etmedim. Zırhlı ile gideceğimizi, beni koruyacaklarını söylediler, yine kabul etmedim, helikopter ile gitmeyi teklif ettiler, ikna olmadım. Güvenmedim çünkü. BM yetkilileri tarif üzerine kendileri katliamın olduğu yere gitmek istedi ancak çatışma çıktı. Geri döndüklerinde bana kendileri ile gitmek istememde haklı olduğumu, gitseydim beni koruyamayabileceklerini söylediler. Aradan birkaç hafta geçince şehitler, şiro ile katliam yerinden alınmış, Leymosun’daki Yerasa ve Periklişa bölgelerinde buldozerlerle açılan çukurlara gömülmüş. Katliam yerini de kireçlemişler. Diğer otobüstekilere ne oldu bilmiyorum. Benim otobüste olanların kalıntıları 40 yıl sonra bulundu, DNA’ları yapıldı, kimlikleri tespit edildi. Bir tek Niyazi Çavuş’un kalıntısı bulunamadı. Ben oradan kaçarken o hayattaydı, göğsünden yaralıydı, belki benden sonra o da kalktı bir süre yürüdü ve bir yerde öldü, kaldı, bilemiyorum.

“Annem yaşadığımı duyunca yola çıktı”

Aradan aylar geçmişti ve artık katliamı duymayan kalmamıştı. Bu süreçte köyümle hiç irtibatım olmadı. Rahmetli annem sağ kurtulduğumu duyunca, yola çıkmış, yanıma gelmek istedi ama Rum polisler izin vermemişler. Herkes kendi bedeninin, evladının, kocasının kardeşinin derdinde, her kes bir umut beni bekledi, benden gidecek bir iyi haberi. Kardeşim Şeref Hüseyin 14 yaşında, babam Hüseyin Mehmet daha 45’indeydi… Amcamın oğlu Aydın Ahmet, dayılarım, çok gençlerdi…

“Denktaş çadırları ziyaret etti ertesi gün köyüme döndüm”

Piskobu üstlerinde kaldığım süreçte bana çok iyi baktılar, para bile verdiler. Ama benim tek istediğim anneme kız kardeşlerime, köyüme kavuşmaktı…

Bir sabah mikrofon ile adım anons edildi, görüşme çadırına çağrıldım.  Rahmetli Rauf Raif Denktaş’ın geleceğini söylediler. Çadırları ziyaret edecekmiş. Geldi, bizi karşısına çıkardılar. Canlı balık restoranın sahibi Aydın vardı. Aydın kolumdan tuttu beni bir adım öne çıkardı, ‘İşte bu çocuk. Katliamdan kurtuldu’ dedi. Denktaş, bana ilgi gösterdi.

Ziya Rızkı, o gün bana ertesi gün sabah çok erkenden Piskobu’dan ayrılacağımızı, beni köyüme götüreceklerini söyledi ama bunu kimse ile paylaşmamam konusunda beni ısrarla tembihledi. Dinlemedim, birkaç kişiye bunu söyledim. Hatta biri bana altın verip, ailesine götürmemi istedi. Almadım.  Sabah anlaştığımız vakitte Ziya Rızkı’nın çadırına gittim. Eski bir araba geldi. Bindik, helikopter alanına gittik. Akasya ağaçlarına saklandık, helikopter geldi, bindik. Dikelya’ya gittik.

Orada TMT’ciler vardı. Geldiler beni aldılar. Tabi bende kimlik, hiçbir şey yok, Türk askeri güçlükle ikna oldu. Barikattan geçtim…

“Halk döküldü”

Bin bir zorlukla Kafadar, sonunda köylülerine ulaştı. Büyük bir kalabalık Kafadar’ı karşıladı, O’nun gözü ise sadece ailesindeydi, sarıldılar, ağladılar…

Kafadar, buluşma anında yaşadıklarını şöyle anlattı: Köye geldiğimde halk döküldü, herkes kendi ailesini soruyor, bir umut benden güzel haber bekliyordu. Benim aklımda ise birkaç kişi kalmıştı ve kaç kişi olduğumuz. 8 kişinin ismini verebildim.

“Yıllarca kabus gördüm”

Aylar sonra ailesine, köyüne kavuştu Suat kafadar, ama mutlu değildi. Kayıpları çok büyüktü. Sülalesi katledilmiş, ölümden kıl payı kurtulmuştu.

Vahşeti gördü…

Anlatmaya devam etti Kafadar: “Artık güvendeydim ama hüzünlüydüm. Babam, kardeşim, sülalem yoktu artık. Köyde bir tane erkek yoktu. Öyle ki köyün adı ‘Dullar Köyü’ diye anılmaya başlamıştı.”

Suat Kafadar, yıllarca yaşadığı travmayı atlatamadı.

Her yıl 15 Ağustos’ta baş kısmında kaşıntı, yanma hissetti, agresifti, yıllarca kabus gördü.

15 yıl bekledi

Aradan zaman geçti, Suat Kafadar, günlük hayatına dönmek zorunda kaldı. Yeni hayatına iş aramakla başladı. Devlette çalmadık kapı bırakmadı, yıllarca söz verildi, hiçbir söz tutulmadı. 15 yıl…

Sonunda vazgeçti, inşaat işlerinde çalışarak ekmeğini kazandı. 1975 yılında sözlüsü ile evlendi, üç çocuk sahibi oldu.

“Rumlardan nefret etmiyorum”

Suat Kafadar, yaşananları hiç unutmadı ama birkaç kişinin acımasızlığını genele de mal etmedi. “Rumlardan nefret etmiyorum” diyor Kafadar ve anlatıyor: Aradan yıllar geçti, ailem ve arkadaşlarımda Güney’e geçtim. Tesadüf o gün de 20 Temmuz’du ama biz farkında değildik. O gün ciddi korku yaşadım. Köyümüze gittim, her yer yıkık döküktü. Yerli Rumlar da kaçmışlar. Kimisi ekonomik sebepten kimisi yaşananlardan duyduğu vicdani rahatsızlıktan. Rumlardan nefret etmiyorum, hiçbir zaman da etmedim. Ben o katliamı yapanlardan nefret ettim. Bir gün bir düğünde Rum köylümle karşılaştım. Uzun uzun sohbet ettik. O da çok üzgündü yaşananlardan. Bundan birkaç yıl öncesine kadar barış, çözüm olsun istiyordum, hatta en çok isteyenlerden biriydim. Bir daha böyle acılar yaşanmasın diye… Ama artık umudum yok. Kapılar açılalı sayısız Kıbrıslı Türk Güney’de saldırıya uğradı, Rumlar Kuzey’de tek bir kez bile rencide edilmedi. Maalesef bazı kişiler hala içinde nefret taşıyor.”

40 sene sonra mezarları oldu

15 Ağustos 1974 tarihinde EOKA’cı Rumlar tarafından katledilen şehitlerin kalıntıları olaydan 40 yıl sonra bulundu. DNA’ları yapıldı, kimlikleri tespit edildi. Niyazi Çavuş hariç…

Çavuş’un kalıntılarına hala ulaşılamadı.

Kalıntıları bulunup kimlikleri tespit edilen şehitler, 2016 yılında düzenlenen tören ile Taşkent Şehitliği’ne defnedildi.