Kimse kusura bakmasın, bu sonucu “bilenlerden” biri benim...

Nasıl mı?

Önce anketler sonra sokak!

“CTP’nin seçmeni eğer Mustafa Akıncı’ya akmazsa, Tufan Erhürman ikinci tura kalma şansına sahip olur” gibi bir değerlendirmem oldu; burada da yanılmadım...

“Sürpriz beklentisi var mıydı?”.

Vardı!

Ama hiç sürpriz olmadı!

Ve ayrıca hakkını verelim, ilk tur sonuçlarını, Murat Gezici’nin anketleri de bildi...

-*-*-

Ama daha önemlisi var...

Nedir daha önemlisi?

Yeni normal!

Önce önümüzdeki Pazar seçim yapacağız ve ardından “Yeni normal”deyiz!

Yeni KKTC’de bir şeyler değişecek mi?

“Çok şey değişecek ama bazı şeyler değişmeyecek” diyebilirim!

Çok mu anlamsız oldu?

O zaman “Yani hayat devam edecek” diyelim...

-*-*-

Ama mesela, “Türkiye” olgusu daha öne çıkacak!

Yazmakta zorlanmak olur mu?

Oluyor!

Ama “finalde çıkacak sonuca göre”, Türkiye’nin Kıbrıs Türk toplumuna bakışı da değişecek!

Korku mu salıyorum?

Hayır!

“Kendimce” tabii ki, “gerçeği yazıyorum”...

Nasıl yani?

Aslında geçmişte olduğu gibi!

-*-*-

Türkiye’deki yönetimlerin veya Orta Anadolu tavrının KKTC’de “istemediği aday” seçimi kazanırsa, “seçimde konuşulan her şey kesinlikle unutulacak” elbette ama Türkiye’deki otorite, buna tepkisiz kalmayacak!

Ya da şunu yazmak istiyorum; beğenseniz de beğenmeseniz de, her kim kazanırsa kazansın, sonuçta Türkiye’deki otoritenin dediği olacak!

(Seçim öncesi hep dediğim buydu; hiç birinin fark olmadığı iddiam buna dayanıyordu ve hala buna dayanıyor.)

-*-*-

Peki hani onur?

Nerede irade?

-*-*-

“Abi paramız yok!!!”...

Bırakın parayı; kapımız penceremiz ve hatta solunumu borumuz dahi bulunmuyor!

Biz hastane yapamıyoruz; Türkiye geliyor 45 günde dışını bitiriyor, bir ay sonra hastane “open” yani!

-*-*-

Kısacası, 1958’den beri kurulmuş olan sistem, ister üniformalı ister takkeli hiç fark etmiyor; yetkiyi Türkiye’ye bağlamış!

“Benim bunda hiç sorumluluğum bulunmuyor” demek; bence doğru değil.

Bu yüzden, “gidin sevdiğiniz, kardeş bildiğiniz, partiliniz adaya oy verin ama bana siyaset yapmayın” demiştim ve demekteyim!

Çünkü, hepsi yerden göğe kadar “bağımlı”dır!

-*-*-

Keşke bu siyasi bağımlılık yerine, zararlı dahi olsa, gannavuriye bağımlı olsalardı diyeceğim ki şaka şaka... Buna hiç gerek yok!

-*-*-

Çizmeyi aştıydınız da, akan su değil kandı da, bana çekil mesajı gönderdilerdi da, bunların hepsi; kesinlikle “ideolojik inanç”la veya “sadık bir sosyalist” tavrıyla söylenmiş değildi!

Aslında buydu anlatmaya çalıştığım!

-*-*-

Şimdi kim haklı kim haksız göreceğiz!

-*-*-

Haaaa Kıbrıslı Türk toplumunu ya da KKTC’yi neler mi bekliyor?

“Onurumuz, irademiz” sapasağlam kalsın; hiç itirazım yok ama 2021’in ilk ayından itibaren, devletten maaş çekenlerin o maaşları çok sıkıntıya girecek.

Pandeminin yarattığı ve yaratacağı tahribat devam edecek.

Guterres’te olsa, kendi kulak kirini temizler; AB’de olsa dükkan sizin sevgili kardeşlerim ama bırakın maaşları, Allah göstermeye iki sert fırtına, bir boru kopması daha; dişlerimizi fırçalayacak suyumuz da kalmayacak!

-*-*-

Taaaaaa en başından düşünecektiniz!

1980’lerde, 1990’larda “bre aman zaman, aman aman da aman” diyenlere, “Türkiye düşmanları” damgası vuranlar arasında Mustafa Akıncı da yok muydu?

Şimdi, ne oldu?

Ne olacak?

-*-*-

Kıbrıs sorunu da çözülecek ha!

Var yani öyle bir beklentiniz!

Kesin bu defa çözer!

Kesin!

Çünkü bir başkası kazanırsa, “onurumuz ve gururumuz haaaa bir de irademiz” elimizden alınacaktı ha!

Kardeşim, o irade, 1958’den beri ne zaman elinize verildi ki?

-*-*-

Türkiye’ye teslim olun veya olmamız şart demiyorum...

Herkesin gerçeği görmesini ve bu acı gerçeğin sorumlusunun hepimiz olduğumuzu artık anlamamız gerektiğini söylüyorum.

-*-*-

Turizm battı...

Esnaf çöktü.

İşsizlerin sayısı artacak.

Eğer bizden önce Güney ciddi anlamda toparlarsa ve koronavirüs ya da siyasi sebeplerle geçişler sıkıntıya sokulursa; toplumun ciddi sayıda insanı ya Güney’e kaçacak, ya İngiltere’ye göçecek.

Neden?

Çünkü, “Kıbrıslı - Türkiyeli” aptallığı veya seçim kazanmak için kışkırtılan “sıkıntı”, büyüyecek!

-*-*-

İşçi sınıfı zaten yok edildi; sermaye yarı yarıya el değiştirdi; tümden gidecek...

Mesela, turizm sektörü yüzde 100 Türkiye kökenli olacak...

Ticarette Türkiye’nin bir çok bayiliği; zorla el değiştirecek... Evet zorla!

-*-*-

Haaaa satın iradenizi; bırakın kendinizi demiyorum!

Ama mesela, 1960’larda, 1970’lerde, 1980’lerde, 1990’larda ve 2000’lerde, aynı Türkiye, farklı kılıkla müdahale ettiğinde hiç ses çıkarmayanlarımızın, onur ve gururları neden şimdi çok incindi?

Bunu soruyorum!

Yani, ekonomik tavırda farklılık olabilir ama Türkiye siyasetinde, Şener Elcil ile Serdar Denktaş nasıl aynı çizgiye geldi?

Ve neden geldi?

40 sene önce, Serdar Denktaş 20 yaşındaydı...

Keşke 40 sene önce de “Türkiye müdahale ediyor” diye sokağa çıksaydı!

-*-*-

Kısacası, militarist Türkiye’nin yaptığı işimize geldiğinde “canım anavatanımız”dı da şimdi, tu kaka mı oldu?

Kısacası seçmen, bu çıkışı hiç tutmadı!

Ersin Tatar’a saldırarak oy kazanma hayali tamamen suya düştü.

Çünkü neredeyse tüm UBP, genel başkanına sahip çıktı.

-*-*-

Esas konuya geri dönelim...

Hani Sırrı Süreyya Önder’in o meşhur fıkrası var ya...

“... Biz bu Ermeni’yi dövdürtmeyecektik”...

Girin internete, sorun Google amcanıza ve bu fıkrayı okuyun.

Defalarca yazdım, bir daha yazmayacağım.

Ve hani Alman papaz Martin Nimeöller var ya...

Hani en son kendisini almaya geldiklerinde, sesini çıkaracak kimse kalmamıştı...

Hah!

O adam!

-*-*-

Diyeceğim o ki, koronavirüs meselesini en iyi yöneten ülkelerden biri Yeni Zelanda...

Alır mı bizi?

Jacinda Ardern...

Sayın Başbakan...

Hani, Mustafa Akıncı dahil, 60 bin, bilemediniz 80 bin kişiyiz; iltica edelim mi yoksa kabul edecek misiniz?

Hepimizde “Kıbrıs Cumhuriyeti” veya “Büyük Britanya” pasaportu var...

Gelelim mi?

-*-*-

Onur, gurur ve irademiz...

İki hadi bilemediniz üç ay sonra, Türkiye’den maaşlar için para gelmezse; ne yapacağımız konusunda fikri olan varsa, yazsın!

Mustafa Akıncı dahil...