Başlığa bakıp, “cinsel ayrımcılık” yaptığım yargısına varmayın...

En baştan söyleyeyim; bu yazıda, “adam olmamak”, “mayası bozuk, kumaşı çürük olmak” anlamında, tüm cinsler için kullanılmıştır...

-*-*-

Har vurup harman savurmak!

Evet, bu ülkede, bunca yıldır har vurup harman savurduk!

Mal ve mülk zaten ganimetti!

Bizim değildi!

Hor kullandık!

Kumara bile bastık toprağı!

-*-*-

Çöp attık her yana!

“Gavurun malı, beytambal galsın” dedik!

Güney’de bıraktığımız topraklarımıza sahip çıkmak aklımıza pek gelmedi de “Maraş illa ki bizimdir” dedik!

Oysa, Maraş hukuken, fiilen, fiziken hiç bizim olmamıştı!

“Ne biliyorsun sen, dedelerimizin malıydı ve onlar da vakıf yapmıştı!”

Geçiniz lütfen!

-*-*-

Mağusa’yı fethettiğimizde 1571’de, Suriçi’ndeki ahalinin bir kısmını “Varoş”lara sürdük; o “Varoş”lar; yıllar içerisinde, Ammohostos’un Varoşa’sı oldu ve 1571’den sonra oralarda tek tük bir kaç aile dışında “Türk” ya da “Müslüman” yaşamadı!

-*-*-

Neyse, konumuz bu değil!

Toprağına da, üzerindeki insanına da ve kurduğumuz devlete de sahip çıkmadık!

Yalan mı?

“Psefto Gratos” dediğimde saldırmanızın sebebi de buydu zaten!

Çünkü çok iyi biliyordunuz sahip çıkılmadığını ve maçın idare edildiğini!

-*-*-

Bir “cahil” arkadaş çıktı geçenlerde Türkiye televizyonlarından birine ve öyle laflar etti ki; bu topraklara sahip çıksak, bu devlete sahip çıksak, ama hepsinden önemlisi Kıbrıs Türk toplumuna sahip çıksak, o bilgisiz cahile dava bile açardık ya!

Değmez!

-*-*-

Nasıl mı sahip çıkmadık?

Yukarıda da söyledim!

“Benim atalarımın toprağı” diyemediğimiz için sahip çıkamadık!

Son derece hor kullandığımız bu topraklar üzerinde 1983’te kurduğumuz KKTC’ye gerçekten sahip çıkabilseydik; mesela şu anda en büyük turizm yatırımcısını mahvetmek, yıkmak veya hapsetmek gibi bir “rahatlık” içerisinde olmazdık!

-*-*-

Size çok basit bir örnek vermek istiyorum!

Devlet’e nasıl sahip çıkılır?

Devletin gelirleri nasıl korunur?

Lütfen dikkatli okuyun!

Yıllar önceydi...

Londra’da çok ünlü bir Türk lokantası...

Gümrük ve Muhafaza (vergi) memurları topluca bu restorana nefis kebaplarından yemeye gelmişti.

Daha önce de yazdım bu olayı, hatırlıyorum.

Memurlar oldukça kalabalık bir şekilde yemeklerini bitirdikten sonra, “hesap” istemişti!

Hem de “topluca değil”, tek tek hesap!

-*-*-

Türkiye göçmeni garsonlar, “ne lan bu tek tek hesap” diyerek, tümünün eline, el yazısı hesaplarını tutuşturuverdiler!

Adamlar zaten restoranı takip ediyorlarmış!

Kimliklerini gösterip, cezalarını yazdılar!

Resmi, yasal fatura ve makbuz nerede?

-*-*-

Derken, o restoranın sahiplerini mahkemeye vermeye hazırlandılar!

Dediler ki, “Devletten vergi kaçırıyorsunuz, katma değer vergisi de ödemiyorsunuz, çalışanlarınızla ilgili de yasal sorunlar var, vesayre, vesayre, vesayre...” ve akabinde de “Devlete borcunuz 8 milyon Sterlin” deyip, mevzi aldılar!

-*-*-

Restoranın sahibi 8 milyon Sterlin ödeyemez!

Bunu devletin yetkilileri de biliyor!

Peki restoranın sahibi, “battım uleyn, üçte bir bile ödemem, ben anavatanıma kaçıyorum” dese ne olacak?

İngiliz devleti alacağını alamayacak!

“Anlaşalım” teklifi ortaya atıldı!

Üç aşağı beş yukarı derken, 1,5 milyon Sterlinlik bir “ceza, vergi, KDV” toplamıyla, mesele kapatıldı!

Devlet para aldı, iş yeri kapanmadı, çalışanlar işsiz kalmadı!

-*-*-

Siyaset devreye girmedi!

Mesela yabancı bir ülkenin içişleri bakanı televizyon programına çıkıp, “İngiltere’de operasyon yaptık” da demedi!

-*-*-

Biz ne yaptık?

Olgular öyleydi, bulgular şöyleydi, mesele buydu, oydu, derken, “başka benzer davalarda bin TL para cezası bile kesmediğimiz insan örnekleri dururken; çok daha vahim olaylarda, bir ay hapis cezası verilmeyen davalar ortadayken, mesela tuttuk Bulut Akacan’ı hapse attık!

-*-*-

Akacan birini veya birilerini mi öldürdü?

10 kilo eroinle mi yakalandı?

Kokain mi sattı?

Birinin eşine, annesine, kızına sarkıntılık, edepsizlik mi yaptı?

Çocuklara tecavüz mü etti?

Birinin parasını, malını, mülkünü mü çaldı?

Üç kişiyi mi dolandırdı?

Hayır!

Ne oldu Akacan hapse girince?

-*-*-

Onlarca değil; yüzlerce insan ve evet içlerinden biri de benim, “işsiz” kaldı!

Benim başka işim de var, doğrudur!

O da sıkıntıya girdi, doğru dürüst maaş alamamış olabilirim ama belki 7 yüz ile bin kişi arasında insan sıfır gelirle işini kaybetti!

Yatırımlar durdu.

Devlet de para kaybetti!

Hem de yüklü para!

-*-*-

“Sen yargıya müdahale ediyorsun, yaptığın suçtur” mu diyeceksiniz?

Akacan’ı her mahkeme sonrasında ön sayfasından yayınlayan Diyalog gazetesi de, ülkedeki tüm gazeteler de yargıya defalarca müdahale etmiştir!

Geçiniz!

-*-*-

Şimdi, Diyalog Grubu’nun televizyonunda bir programda söylendiği iddia edilen sözler nedeniyle insanlar işsiz kalmakla karşı karşıya. Hatta kalanlar bile oldu sanırım.

O sözleri sarf ettiği iddia edilen grubun patronuna ait ülkenin en büyük yatırımları da “tehdit” ve “tehlike” altında!

“Soruşturun, karıştırın”!!!

Neden?

Binlerce insan daha işsiz kalsın ve bu ülke ciddi gelir kaybetsin diye mi?

Bu oteller şu anda kapalı olduğu için beni arayıp her gün ağlayan arkadaşım var!

Ağlayan derken, üzüntüsünü anlatmak istiyorum!

Bir çok köylümüz, bu otellere sattığı ile ciddi gelir elde ediyordu.

Belediyemiz de devletin bizzat kendisi de!

“Vay sen şunu söyledin!” diyerek, bu ortamda, bu zor dönemde değil; hayatın her hangi bir normal zamanında bile, Kıbrıs Türk toplumu bu durumda olmamalı!

-*-*-

Peki neden bu durumdayız?

Neden bu kadar “aciz” ve “çaresiz”iz?

En başta söylediğimiz gibi!

Bağımsız devlet olamamaktan; toprağın yasal sahibi olmamaktan; ganimet düzeninden; hamaset tutkumuzdan; yalanlarla propagandayla bu coğrafyada devletçilik oynamaktan...

-*-*-

Dik duramamaktan!

Dirayetsizlikten!

Basiretsizlikten!

Kimliksizlikten!

Kişiliksizlikten!

Çok üzgünüm, “kolay satılır olmaktan!”...

Kısacası “hepimiz için geçerlidir bu son söyleyeceğim”; çok üzgünüm ama “adam olamamaktan”!

-*-*-

Bu kriz sonrası, lütfen artık adam olalım!

Daha çok vergi, daha çok devlet geliri, daha çok denetim, daha çok disiplin, daha az bürokrasi, daha hesap verebilir bir yönetim, daha şeffaf bir hükümet...

Lütfen artık yatırımcıyı bezdirmek, bir çırpıda tüm çalışanlarını işsiz bırakmak gibi durumlara düşmemek için saçma sapan siyasi oyunlara gelmeyelim.

Evet, “adam olalım!”...

Ve “adam değiliz”i de kabul edelim!

İstisnalar varsa, üstüne almasın!