“İş yapın, hükümeti bozmayın” görüşündeydim, yanıldım veya “bizi kim dinler ki!”lerde ezildim çünkü hükümet yolcudur, bağlasan durmaz!
“Abbas the passenger” diye çeviri yapmıştı Milliyet gazetesinin İngilizce sayfası bir zamanlar!
“Yolcudur Abbas, bağlasan durmaz” sözüne, resmen “chicken translation” yapılmıştı!
Neyse!
Çeviriyi veya çevirmeyi bir yana bırakalım, biz derdimize bakalım!

-*-*-

Rum Yönetimi, Larnaka’dan Güney’e gelen veya Güney’de yaşayıp da Kuzey’e geçmek isteyen Avrupa Birliği vatandaşları ile Kuzey’den Ada’ya gelmiş ya da Kuzey’de yaşayan Avrupa Birliği vatandaşlarını sınırdan geçirmiyor!
Ne Kuzey’den Güney’e ne Güney’den Kuzey’e! 
Cümleler çok karmaşık oldu!
Şöyle açıklayayım, “Avrupa Birliği” vatandaşı kimse sınırdan geçemiyor!
Peki Kıbrıslı Türkler ve Rumlar?
Onlar PCR yaparsa geçiyor!
Maronitler, Ermeniler ve Latinler de isterlerse geçebilirler ama “yabancı” olan kimse geçemiyor!
Allah Allah, bu ne yaman çelişki anne!
Öyle sevgili Ahmet Kaya, tıpkı senin şarkındaki gibi ciddi ve de yaman bir çelişki!

-*-*-

Aslında, “bizim kendi devletimiz var, gelecek olan Ercan’dan veya Mağusa ya da Girne’den gelsin” de diyebiliriz!
Ki ben bunu daha önce dedim!
Madem ki kendi devletimiz var, bu devleti de sonsuza dek yaşatmakta kararlıyız, o zaman bizlere de Ahmet Kaya’dan aynı şarkı gelsin mi?
Gelsin!
Birlikte dinliyoruz, “Penceresiz kaldım anne, uçurtmam tellere takıldı, bu ne yaman çelişki anne!”…

-*-*-

İşin siyasi boyutu – tanınmıştık, tanınmamıştık, bir yana; burada bir gariplik var!
Bir “insanlık arızası var”…
Bir “hani benim sevincim nerde, bilyelerim topacım ve de hasba çıkarın be gavollem artık” noktasına gelme – getirilme hali var!

-*-*-

Bir Bulgar vatandaşı kardeşimiz KKTC’de yaşıyor!
Bulgaristan, AB üyesi.
Bulgaristan vatandaşları PCR yaptırıp Güney Kıbrıs’a girme hakkına sahip.
Tabii PCR negatifse falan…
Ama mesele bu değil!


-*-*-

Bulgar vatandaşı kardeşimiz, Kıbrıslı Türk eşi ile birlikte sınıra gidiyor, elinde negatif sonuçlu PCR da var. Eşine “buyur geç” diyorlar, O’na, “stop, stamada, dur, sen geçemezsin!”…
Kadın soruyor: “Niye?”
Cevap: “Geçemezsin!”

-*-*-

Kadın, Bulgaristan Büyükelçiliği’ni arıyor, “neden geçemiyoruz?” diyor, “net bir yanıt yok!”…

-*-*-

Sadece Büyükelçilik, Facebook üzerinden bir paylaşım yapmış ve diyor ki, “… 17 Temmuz 2020’den itibaren, ‘işgal altındaki bölgelere’ geçiş sadece insani koşullarda mümkündür…”

-*-*-

Yazı biraz daha uzun ama gerekçe yok!
Sadece bu alıştığımız ifade var!
Ve altında bir yorum: 
“… İşgal altındaki kısma gitmeyin çünkü ortalık Covid 19 dolu…”

-*-*-

Oha - brüyo ve de çüşşş!

-*-*-

Efendim, bu paylaşımı yapan Daniella isimli kadına, Kıbrıslı Türk arkadaşları bunu söylemiş!
Yalan ve de zıııt propaganda!

-*-*-

Resmi hiçbir açıklama görmedim, duymadım, bilmiyorum!
Bulgaristan vatandaşı arkadaşımız da bilmiyor.
Ama geçişler yasak!
Neden?
Covid 19 bulaşabilir falan deniyor.
Peki, Kıbrıslı Türk ve Rumlar geçiyor ama…
Onlar bulaştıramaz mı?

-*-*-

Kısacası diyeceğim sevgili dostlar; gerçekten Rum tarafı da hasba çıkarsın artık!
Bu yapılan insanlık ayıbıdır, açıklaması yoktur ve “geberin Kıbrıslı Türkler, zerre kadar da umurumuzda değilsiniz” demektir.

-*-*-

Gelelim bu tarafa!
Bırakın gereksiz siyasi hırlaşmaları; sanki memleket güllük ve de gülistanlıkmış gibi, herkesi aldı bir sandalye telaşı!
Herkes, birbirine kazık atma ve yağ çekme telaşında!

-*-*-

“Yerli üretim, yerli tüketim, yerli istihdam” demişlerdi ya; ne olduğunu şimdilik yazmayacağım ama sırası geldiğinde mutlaka yazacağım; çok değerli bir ürünümüz var… 
Ama aynı üründen, Türkiye’den de geliyor.
Bre aman zaman, Türkiye’den gelen ürüne “hayır” demiyorum ama fonu yükseltin; gümrüğü artırın falan…
Yapamayız!
Neden?
Söyleyemiyorlar ama işin gerçeği şu; “İthalatçı bizi yer!”
TC’den gelen ürüne fon koyarsak, Türkiye de kızabilir, küsebilir!

-*-*-

Tıpkı imar planı meselesindeki gibi…
Bu şekilde bir imar planı yaparsak, 20 tane filanca partili; öteki şekilde bir imar planı yaparsak 10 tane falanca partili ciddi para kazanmaktan geri bırakılacak.
Halkmış, yerli üretimmiş, yerli tüketimmiş, yerli istihdammış; aslında kimsenin umurunda bile değil!

-*-*-

Sadece büyük hatta çok büyük, ama çok çok büyük laflar etmekten başka icraat yok!
Çok büyük laflar!
Çok da süslü!
Bir taraftan Rum tarafı canımıza okuyor; öte taraftan bizimkiler, herhalde çok değerli olmalı, koltuk sevdasına, yağcılık kavgasına, açıklamalar, demeçler, Facebook paylaşımları ile maçı idare ediyor.

-*-*-

Ahali dükkanını kapatmak zorunda kalıyor.
Cemaat tükeniyor…
Gençler ülkeyi terk etmek istiyor…
Gelecek yok!
Olan gelecek de belirsiz!
Herkes alacak – verecek hesabının ne zaman mahkemeye taşınacağının korkusunda!

-*-*-

Bu arada bir kimlik tartışması da söz konusu!
Kıbrıslı Türkler!
Onlar da kim?
Hakikatten kimdir bu Kıbrıslı Türkler?

-*-*-

Cebinde Kıbrıs Cumhuriyeti pasaportu taşıyanlar mı?
Hem KKTC Pasaportu hem Kıbrıs Cumhuriyeti Pasaportu’nu birlikte taşıyanlar mı?
Sadece KKTC Pasaportu olanlar mı?
Yoksa, hem TC, hem KKTC Pasaportu olanlar mı?

-*-*-

Kurtarıldılar mı?
Besleme mi bunlar?
Maaşları ne kadar?
Hepsi hain mi?
Yok arada “kanı temiz” olanlar da mı var?
Siz bu ortamda seçime mi gidecektiniz?
Buyurun gidin!
Örtülü ödenek hiç de fena bir rakam değil; seçilen, en az beş sene, ekmek elden su golimbadiden, Dünya yanmış, Kıbrıslı Türkler tükenmiş; dağ başını duman almış; kimin bananasına!