Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı, “Bizim için siyasi eşitlik geri adım atılacak bir konu değildir” dedi.

Rum liderliğinin bu tutumda ısrar ettiği sürece uzlaşmanın zor göründüğünü söyleyen Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı, Doğu Akdeniz’de ilgili tarafların kazançlı çıkabileceği yolları izlemenin mümkün olduğunu ve aklın yolunun da bu olduğunu ifade etti.

Kathimerini Gazetesi’ne mülakat veren Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı, Kıbrıs Türk tarafının siyasi eşitliğinin BM parametrelerinde ifade edilenden başka bir şey olmadığını ve son zamanlara kadar bu konuda iki taraf arasında da mutabakat olduğunu söyledi.
Akıncı, “Anımsanacağı gibi BM parametrelerinde anlatılan siyasi eşitlik, tüm federal organlarda iki tarafın sayısal eşitliğini öngörmemekle beraber, her federal kurulda kararlara iki tarafın da etkin katılımını esas almaktadır. Burada söz konusu olan, bazı organlarda eşit sayının olacağı ama bazılarında olmayacağıdır. Örneğin senatoda, yüksek mahkemede, rekabet kurulunda, kamu hizmeti komisyonunda, vatandaşlıkların değerlendirileceği komitede iki taraftan eşit sayıda temsiliyet olacağı üzerinde mutabakat vardır. Bu ve benzeri kurullarda sorun yoktur. Ancak örneğin bakanlar kurulunda temsiliyetin 7’ye 4 şeklinde olacağı uzlaşılmıştır” dedi.

Kararlara etkin katılımın, her iki tarafın da kararlarda sadece söz değil, oy hakkının da bulunması olduğunu anlatan Akıncı, “Kararlarda Kıbrıs Türk tarafının oy hakkının bulunması iki türlü söz konusu olabilir: Bu, ya bir veto hakkıyla sağlanır ya da Talat ve Hristofiyas döneminden gelen kararlara her iki taraftan minimum bir olumlu oyunun sağlanmasıyla elde edilebilir” dedi.

Dış politika, güvenlik ve savunma alanlarında dönüşümlü görev yapacak olan başkan ve başkan yardımcısının birlikte karar verecekleri hususu üzerinde uzlaşıldığını da söyleyen Akıncı, kararların konsensüsle alınacağını,bu kabul edilmemesi halinda, Kıbrıs Türk tarafının kararlara etkin katılımından bahsetmenin mümkün olmayacağını kaydetti.

Akıncı, kararların Rum tarafının basit çoğunluğunca alınmasının federasyon değil, üniter bir devlet anlamına geleceğine de vurgu yaparak, bir olumlu oy ilkesini önce kabul edip şimdi ise reddeden Rum liderliğinin tavrının son derece yanlış olduğunu ifade etti.

Bakanlar kurulundaki bir olumlu oy ilkesinin kabul edilip bu konuda mutabakat sağlandığı Crans Montana’da konferansın açılışındaki konuşmasında Anastasiadis tarafından dile getirildiğini hatırlatan Akıncı, “Şimdi bundan vazgeçilmiş olması, referans kavramlarında ilerleme sağlanmasını engelleyen önemli bir faktör durumuna gelmiştir. Çünkü bu, doğrudan Kıbrıslı Türklerin BM parametresi olan siyasi eşitliğini ilgilendirmektedir” dedi.

Rum tarafının veto ile ilgili endişesi konusundaki düşüncelerinin sorulması üzereine Cumhurbaşkanı, bir olumlu oy ilkesi çerçevesinde devletin işlevsiz hale geleceği korkusunun tamamen yersiz bir korku olduğunu söyleyerek, “Eğer genel olarak 2’ye 1 oranında temsiliyet olacak olan federal kurullarda yer alan Kıbrıslı Türklerin tümü bir konuda olumsuz bir tavır içerisindeyse, bunun nedenleri üzerinde durmak, uzlaşma yollarını aramak gerekir. Halbuki siz buna dikkat etmez ve basit çoğunlukla tüm kararları almaya devam ederseniz, devlet asıl o zaman işlevsiz hale gelecektir. Çünkü bu tutum iki kurucu devletten birini ortak federal devlete karşı yabancılaşmaya itecektir” dedi.

Akıncı, Anastasiadis’in zaman zaman “sayıca az olan bir toplumun dediği mi olacak” diye sorduğunu anımsatarak, ortak yetkilerde kararların ortaklaşa alınacağını ve uzlaşma kültürünün gelişeceğini söyledi ve önemli konularda çıkmaz varsa, bunları aşacak mekanizmaların da söz konusu olacağını vurguladı.

Federal anlayışın temelinin katılım ve uzlaşma olduğunun altımnı çizen Akıncı, “Tıpkı Avrupa Birliği’ndeki gibi. Güney Kıbrıs 1 milyondan az nüfusuyla 80 milyonluk Almanya ile Avrupa Birliği’nde aynı oy hakkına sahiptir, bunu da unutmamak gerekir” dedi.

Akıncı, Kıbrıs Rum tarafında Türk tarafının, garantiler konusunda adım atmadığı için çöktüğü söyleminin kabul gördüğü bu konuda ne düşündüğü sorusuna karşılık ise, güvenlik ve garanti meselesinde derin ayrılıkların sürüp sürmeyeceğinin bir bakıma Kıbrıs Rum tarafının tavırlarıyla ilişkili olacağını kaydetti.

Akıncı, Kıbrıs Türk liderliği olarak herkesin kendini güvende hissedeceği bir yapı istediklerini de vurguladı.

“Bundan dolayıdır ki bir tarafın güvenlik ihtiyacı diğer taraf için bir tehdit algısı yaratmamalıdır söyleminde bulunduk, bunu ilk ifade eden olarak bu prensibe inanıyorum. Bunun için çıkış yolları bulunabilir, ancak bunu toptancı maksimalist yaklaşımlarla sağlamak mümkün değildir. Sıfır asker sıfır garanti söylemi bir çıkış yolu oluşturmuyor” diyen Akıncı, Rum lider ile 26 Şubattaki görüşmesinde güven artırıcı önlemler çerçevesinde ele aldıkları konuların daha da ileri götürülmesi için her türlü hazırlığı yaptıklarını vurguladı.

Desantralize federasyon konusundaki son görüntünün ne olduğuyla ilgili soruya karşılık Akıncı, Kıbrıs Türk tarafı olarak kendilerinin kurucu devletlere daha fazla yetki bırakılması konusunda olumsuz bir yaklaşımları olmadığını, yetkilerin daha çok merkezde toplanması görüşünün Kıbrıs Rum tarafının görüşü olduğunu vurgulayarak, burada kilit unsurun, merkeze sayısı azaltılmakla birlikte kalacak konularda kararların nasıl alınacağı meselesi olduğunu ve o konudaki ayrılığında maalesef devam ettiğini söyledi.

Cumhurbaşkanı Akıncı, Anastasiadis’in genel hatlarıyla hangi yetkilerin merkezde kalmasına ilişkin bir sunum yaptığını, ancak merkez için öngörülen federal yetkilerin listesi üzerinden gidilerek tek tek hangi yetkilerin kurucu devletlere bırakılması konusunda bir liste çalışması yapmadığını söyleyerek, bu konuda daha ayrıntılı bir çalışma yapılırsa, ona da bakabileceklerini kaydetti.

Yakın zamanda Kıbrıs açıklarında Kıbrıs Türk tarafının başlatacağı doğal gaz araştırmaları ile ilgili görüşünün sorulması üzerine ise Akıncı, doğal gaz konusu ya Kıbrıs’ın iki toplumunun ve Türkiye de dahil bölge ülkelerinin bir işbirliği alanı olacağını ya da, bir gerginlik ve çatışma nedeni haline geleceğini ifade ederek, “Biz birinciden yanayız. Gerçekten yeterli bir zenginlik varsa, bu konuda her iki tarafın da hakkı olduğu kabul edildiğine göre, daha işin başından akılcı bir yolla bu süreci birlikte planlamak çok daha iyi olurdu. Kıbrıs Rum yönetimi ne yazık ki bunu ısrarla reddetmiştir ve bu yönde ilerlemeye devam etmektedir” dedi.

Akıncı, Doğu Akdeniz’de Kıbrıslı Türkler ve Türkiye’yi de enerji denklemi içinde görerek işbirliği potansiyeli büyük olan bu alanda herkesin kazançlı çıkabileceği yollar izlemenin mümkün olduğunu ve aklın yolunun da bu olduğunu ifade ederek, bu konuda uzlaşmak ve bir araya gelip paylaşmak yerine “bu benim egemenlik alanımdır ve bunu böyle bilir böyle yaparım” davranışları kaçınılmaz olarak Kıbrıslı Tükler ve Türkiye’yi de benzeri adımlar atmaya teşvik ettiğini söyledi.

Akıncı, bundan dolayı yakın gelecekte Türkiye’nin sondaj gemileriyle bölgede sondaja başlamasının şaşırtıcı olmayacağını da vurguladı.

Haziran sonrasında başlaması düşünülen müzakere sürecini nasıl bir takvim beklemektedir? Cumhurbaşkanlığı seçimlerine kadar kalan dar takvimli süreçte çözüm mümkün olabilir mi? Sorusuna karşık ise Akıncı, şu anda müzakere sürecinin başlayıp başlamayacağının bile ne yazık ki belli olmadığını, şimdiki durumda, olumlu sonuç alınmasının oldukça zor bir iş olacağını söyledi.

“Bizim için siyasi eşitlik geri adım atılacak bir konu değildir ve Rum liderliği bu tutumda ısrar ettiği sürece uzlaşmak zor görünüyor” diyen Akıncı, basına yansıdığı gibi 30 Haziran 2017 tarihli Guterres Çerçevesi’nin de çarpıtılmak ve sulandırılmak istendiğini kaydetti.

Akıncı, gerçekte olmayan, 4 Temmuz tarihli başka bir belge icat edilmeye çalışıldığını ve bütün bunlar ortadayken referans kavramlarında da uzlaşma sağlanmasının çok zor göründüğünü söyleyerek, “Eğer bu engeller aşılabilirse, sizin de değindiğiniz gibi Haziran ayı ile birlikte ucu açık olmayacak sonuç odaklı bir müzakere sürecinden bahsedebiliriz. Bunun nedeni de 31 Mart’ta Türkiye’de yerel seçimler ve daha da önemlisi Mayıs sonunda yapılacak Avrupa Parlamentosu seçimleri var, muhtemelen Yunanistan genel seçimlerinin öne alınması ihtimali var. Dolayısıyla Haziran’dan itibaren olaya bakarsak, evet daralan bir takvim var. Ancak ben hep şunu vurguladım: Kıbrıs’ta gelecek seçimleri değil gelecek nesilleri düşünmek zorundayız. Bir çözüm fırsatı varsa bunu sonuna kadar değerlendirmek benim Kıbrıs’a ve gelecek nesillerine karşı sorumluluğum ve görevimdir” dedi.