Dünya Mülteciler Günü...

20 Haziran...

Yani dün, o gündü.

Onların günüydü...

-*-*-

Hem yasasızlık açısından hem de “insanlık adına”, ülkemizdeki en ciddi sıkıntıların başında “mülteciler” konusu gelir...

Bu konuda yasal düzenleme olmayışı meclisin, vekillerin ve hepimizin büyük ayıbıdır, utancıdır...

Ama “insani” açıdan veya “insanlık adına” karnemizin çok iyi olduğu söylenemez...

-*-*-

Mültecileri, yakaladığımız veya “ele geçirdiğimiz” zaman - ki ne “çirkin” ifadelerdir bunlar – geri gönderecek “durumumuz” bile yoktur...

Ne acı!

Ne ayıp!

Ne utanç!

-*-*-

BM verilerine göre, Dünya’da her 20 dakikada bir kişi, terör, savaş veya aleyhine açılan haksız soruşturmalar nedeniyle “ülkesini” terk etmek zorunda kalıyor...

-*-*-

Hani şu anda Avrupa Futbol Şampiyonası’nı izliyoruz ya; ısınmalarla birlikte, diyelim ki iki saatlik bir maç süresince altı insan, “hiç istemeden” ülkesinden kaçmak zorunda kalıyor.

-*-*-

Ve nasıl kaçıyor?

Ahlaksız insan tacirlerinin, köle tüccarlarının insafıyla!

-*-*-

Akdeniz’de boğulmak tehlikesiyle!

Korkuyla!

-*-*-

Birleşmiş Milletler'e göre mülteci, “ırkı, dini, tabiiyeti, belirli bir sosyal gruba mensubiyeti veya siyasi görüşü nedeniyle haklı nedenlere dayanan bir zulüm korkusu” nedeniyle ülkesinden kaçan kişidir.

Birçok mülteci, doğal veya insan kaynaklı felaketlerin etkilerinden kaçmak için sürgündedir...

Bu sürgün, “gönüllü, keyfi ya da bazılarının iddia ettiği gibi ekonomik” nedenlere dayanmamaktadır.

-*-*-

Göçmen ya da mülteci olmanın en acı sonuçlarından biri, kişinin “devletsiz” olması halidir…

Hani, Dışişleri Bakanı Tahsin Ertuğruloğlu diyor ya, “biz KKTC’ye şaka olsun diye kurmadık”; asında en büyük şaka, Sayın Bakan’ın söylediğidir çünkü “bir KKTC vatandaşı”, ne yazık ki, “tüm siyasilerimizin, baştan aşağı iddialarına karşın”, “devletsiz”dir…

-*-*-

Daha da acısı; “Kıbrıslı Türk” veya “Kıbrıs Türkü”; tüm Dünya’da, ya “Kıbrıs Cumhuriyeti” ya da “Türkiye Cumhuriyeti” kimlikleri ile “kişilik” bulabilmektedir…

Ve bu büyük bir sorundur.

Ve bu büyük bir sıkıntır…

Bu yüzden, yine çok acıdır ama; bizim de uluslararası hukuk bünyesindeki yasal pozisyonumuz, “kendi vatanımızda mülteci olmaktır”!

-*-*-

Nedir “devletsiz” olmak?

En basitiyle, devletsiz kişinin “çeşitli devletlerin hizmetlerinden, örneğin sağlık, eğitim ve çalışma hakkından” yararlanamaması halidir.

Mesela, “KKTC vatandaşı” bir öğrenci; Avrupa’da, “KKTC kimliği” ile eğitim hakkı alabilir mi?

Belki köşesinden alır bu hakkı ama çeşitli finansal destek programlarından faydalanabilmesi için “Kıbrıs Cumhuriyeti kimliğine” ihtiyacı olacaktır.

-*-*-

Ayıptır söylemesi, “KKTC vatandaşı Kıbrıslı Türkler”, kesinlikle “bir nevi mülteci”dir ve mülteciler Dünya’nın en savunmasız insanları arasındadır.

BM’ye göre, 1951 Mülteci Sözleşmesi ve 1967 Protokolü onların korunmasına yardımcı olur.

Bu sözleşme ve protokol, bir mültecinin yaşamının en önemli yönlerini açıkça kapsayan tek küresel yasal araçlardır.

Ve bu sözleşme ile protokolün hükümlerine göre, mülteciler, asgari olarak, belirli bir ülkede diğer yabancı uyruklular tarafından uygulanan aynı muamele standartlarını ve çoğu durumda, vatandaşlarla aynı muameleyi hak etmektedir...

-*-*-

Bu sözleşme ve protokole uymak adına; KKTC Meclisi’nde yasal düzenlemelerin derhal hazırlanması kaçınılmazdır...

Tekrar gibi olacak ama bu “insanlık” ve “yasal” açıdan zorunluluktur.

Görevdir.

Ve yapmamak, utançtır!

-*-*-

Hükümet bugün düşer mi?

Sanmam!

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı değişir, devam eder.

-*-*-

Ama bu hükümet, bu meclis, bu yönetim; en kısa sürede 1951 Sözleşmesinde yer alan hakları, yasal hale getirip, kimseyi kesin olarak tanımlanmış belirli koşullar dışında sınır dışı etmemeyi garanti altına almak zorundadır...

-*-*-

Dünya tarafından “devlet” olarak tanınmasak da, insanlık adına, “Devletin topraklarına yasa dışı girişten dolayı cezalandırılmama hakkı”nı tanımamız ve  yasalaştırmamız gerekir...

Her mülteciye, Çalışma hakkı; Konut hakkı; Eğitim hakkı; Kamu yardımı ve yardım hakkı; Din özgürlüğü hakkı; Mahkemelere erişim hakkı; Bölge içinde hareket özgürlüğü hakkı; Kimlik ve seyahat belgesi düzenleme hakkı. Geri göndermeye karşı korunma hakkı da dahil olmak üzere bazı temel hakları vermek zorundayız...

Bu hakla tüm mülteciler için geçerlidir.

1951 Sözleşmesi’nin imzacısı olmayabiliriz...

Ama “imzalamış gibi davranıp”, her mülteciye, ev sahibi ülke olarak, ne kadar uzun süre kalırsa kalsın, tüm hakları sağlamalıyız...

-*-*-

Mülteciler mi?

Çok üzgünüm ama onlara ateş açan polisleri ödüllendiriyoruz.

Bilmem anlatabildim mi?