Babam o akşam ava gitmek için kurmamıştı o silahı

(Bugün 1 Nisan keşke şaka yapabilseydik!)

Yorumlar yorumlar yorumlar...

Herkes, elbette çok haklı olarak, “kendi çıkarı” ve “kendi doğruları” doğrultusunda yorum yapıyor...

Bu arada hükümet sürekli karar üretiyor...

-*-*-

Bir yandan sağlık öte yandan ekonomik yaşam...

Ve hepsinden önemlisi “sosyal yaşam”...

Tedbirler açıklanıyor, önlemler duyuruluyor...

-*-*-

“Senin kapattığın, çalışmayan işyerine ‘kredini al çekini öde’ ne demek? Kredimin günü gelince g.t mü vereceğiz?”

Mesela bir iş insanından bu mesaj geldi!

Mesaj Başbakan’a...

-*-*-

Bir başka iş insanı, “Bazı godamanlar için bu karar alındı” dedi ki en ağır açıklama buydu bence ve o godamanları merak ettim, bence gerçekten öyle godamanlar varsa; bu günleri fırsata çevirmenin peşinde koşanlar bulunuyorsa ve başbakan da bunlara çanak tutuyorsa, vay halimize!!!

Doğrusu bu iddiaya inanmak istemiyorum!

-*-*-

Haaa sakın yanlış anlaşılma olmasın; kimseye “haksızsınız, yorumlarınız hatalı” diye bir şey de demiyorum...

-*-*-

Ve geri gidiyorum...

Sene 1974...

15 Temmuz...

Lefkoşa’da bir grup EOKA B üyesi ile Yunan Alayı’na bağlı askerler darbe yapıyor...

Ada’yı Yunanistan’a bağlayacaklar...

20 Temmuz sabahı Türkiye, Anadolu’dan Girne’ye geliyor...

20 Temmuz akşam üzeri, bir grup Rum asker – milis, dağınık bir sürü şeklinde bizim köye de saldırıyor.

Daha sonra hep anlatılır, şu kadar saat direndik, bu kadar saat direndik!

-*-*-

O günlerden aklımda “keskin” bir kaç anı kaldı!

Bir: Babam, av tüfeğini hazırlamıştı... Daha köyde çatışma çıkmadığı halde, av tüfeğinin hazırlanıyor olmasını anlamakta güçlük çekmemiştim; babam yarın ava gidecek ve beni götürmeyecekti! İnanın çok üzülmüştüm... O gün aklıma gelen buydu. Gizli gizli plan yapıyordum hatta bir ara kendimi tutamamış “ava beni götürmezsen...” diyerek adama ana avrat girmiştim...

Vaaaay babasına da küfür etti!

Evet, ettim!

Biz çok sevdiklerimize küfürlü konuşan bir toplumuz, sorry ağrınıza gittiyse!

Ayıplayın beni!

-*-*-

İki: O günlerden aklımda kalan ikinci keskin anı ise babam ve dayım dahil köyde eli silah tutan herkesin kamyonlara doldurulup götürülmesi sonrası, bizim de kadınlar ve yaşlılarla birlikte okula tıkılmamızdı... Yemek mi? Rumlar kamyonetin arkasından çok sert ve dörde bölünmüş siyah ekmek ile kutularda bolibif atardı. İki hocanım o ekmekleri ve bolibifleri bize bölüştürürdü... Bunca senedir, belki de Avrupa’nın, Türkiye’nin çok güzel restoranlarında, ülkemin tüm meyhanelerinde ne yemekler tattım, o ekmek ve bolibifin şahaneliğine ulaşan tek bir tat almış değilim...

-*-*-

Gelelim günümüze...

Mahallede tüm sokak lambaları bozuk... Aylardır yanmıyor... Ayrımcılık ve ırkçılık yaptığım yargısına varmayın ama varacaksanız da eyvallah; hiç tanımadığımız, bilmediğimiz, görmediğimiz bir birinden garip insanlar, ışıklandırma yanında, her açıdan bu kap karanlık günlerde, içimize çok ciddi korkular sokmaya başladı... Can güvenliği? Neden mi? Yok canım, Enosis amacıyla EOKA C falan kurulmadı... Ama bunca insan yarın aç kalırsa ne olacak? Tamam, Ersin bey diyelim ki maaşsız kaldı, kardeşi var, babası var, dayısı var, eşi var, eşinin ailesi var... Mesela diyorum, Ali Pilli parasız kaldı, eşinin maaşı var, ailesi var, ablası var, eniştesi var, yeğeni var... Yani diyorum, ailesi olanların bir derdi olmaz. Kuru ekmek, peksemet, tamamdır. İdare ederiz...

Ancaaaaaaak, bunca yıldır plansız, sayısız, programsız, kitapsız, cetvelsiz, ölçüsüz, sayısız miktarda ülkeye getirdiğiniz ve ayıptır söylemesi, 300 yıl öncesindeki gibi “köle” olarak kullanmaya çalıştığınız insanlar ne yapsın? Kimden ekmek istesin? Kimden borç para alsın? Kimden altı ay ödemesiz, yüzde 9 faizle borç istesin?

-*-*-

Yediğimiz yemeği, varsa peksemeti, çöreği, domatesi, salatalığı, patlıcanı, böğrülceyi, baklayı paylaşabilmemiz lazım.

Olmayanı düşünmemiz lazım.

“Sadece kendi vatandaşım” değil; “bu Ada’nın bu yarısındaki herkesi hesaba, hesaplarımıza katmamız lazım...

-*-*-

Ben diyorum ki yaşadığımız bu günler, 1974’ten kötü günlerdir.

Babam o akşam ava gitmek için kurmamıştı o silahı...

Bunu söylemek istiyorum...

Çocuklarının, karısının ve köyünün can güvenliğiydi ve yaşamalarıydı kafasındaki düşünce.

-*-*-

Ne mi yapmak lazım?

Bir kere hepimiz batacağız...

Çok istisnai durumlar dışında, yapılacak hiç bir planın, açıklanan hiç bir önlemin, herkesi mutlu edebilme şansı yoktur.

İngiltere’de kalan kızım dışında çok büyük bir derdim yok; buraya gelmemeyi tercih etti; orada bir yaşantısı var; mücadeleyi orada sürdürecek... Annem – babam geçenlerde yardımcı oldu...

Bir de yeğenim aradı – çok ağladım, çok duygulandım, “kızın dara düşerse, ben buradayım” dedi.

Biz buyuz ve bu olmalıyız!

Çok zor günlerdeyiz ve çok daha büyük tehlikeler vardır...

-*-*-

Umarım, godamanlar denilen kitle değil, vatandaş düşünülerek kararlar alınmaktadır.

Umarım, sadece belirli kesimler değil, Kuzey Kıbrıs’ta şu anda yaşayan herkes düşünülerek tedbirler alınır.

Değilse; bu ülke çok karışacak!

Babam 15 Temmuz akşamıydı herhalde, o akşam, ertesi sabah ava gitmek için kurmamıştı o çifte kırma av tüfeğini...

-*-*-

Ve hükümet edenlerimizden son ricamdır; yalvarırım, “şununla görüştük, çare bulacağız, yardımcı olacağız” diyorlar gibi açıklamalar yapmaktan vazgeçin...

Adamlar televizyonda para toplamak için yardım kampanyaları organize ediyorlar; size neyi bulup verecekler?

Lütfen, bu zor günlerden “kendi kendimize çıkalım”...

Sıfırdan başlarız; kimseyi de işimize ve içimize karıştırmayız “inşallah!”