Nisan 2016’da bir gurup aktivistin KKTC Cumhuriyet Meclisi önünde gerçekleştirdiği ‘legalize it’ eylemi ve devamında dönemin UBP-DP hükümetinin aldığı; terminal safhadaki kanser hastalarının acılarını azaltmasına yönelik Hint Keneviri yağı (cannabis oil) kullanımına izin kararı, dünyada olduğu kadar, ülkemizde de bu bitki üzerindeki tabuyu az da olsa yıkmış durumda.

Öyle ki; son olarak Halkın Partisi (HP) Lefkoşa milletvekili Gülşah Sanver Manavoğlu, Hint Keneviri’nin denetimli bir şekilde yetiştirilmesini, Meclis kürsüsünde tartışmaya açacağını ifade etmişti.

Manavoğlu’nun bu önerisi üzerine geçtiğimiz günlerde gerçekleştirdiği basın toplantısında, icraat ve hedeflerini kamuoyu ile paylaşan Sağlık Bakanı Filiz Besim, kenevirin serbest bırakılması konusunda yapılanı önerinin sorulması üzerine, Manavoğlu ile bu konuda çok da aynı fikirde olmadıklarını söylemişti. Besim, hükümetin gündeminde Hint keneviri üretimi ve özgürlüğü diye bir konunun asla bulunmadığını ve böylesi bir konunun ancak uzmanlar platformunda tartışılabileceğini ifade etmişti.

Sağlık Bakanı Besim’in açıklaması sonrası gündemden bir kez daha düşen bu hassas konu, halk meclisi dışında henüz resmi olarak tartışılabilmiş değil.

Konuyla ilgili Kıbrıs Postası’ndan Ertuğrul Senova'ya konuşan Sosyal Hizmet Uzmanı Barış Başel, bu konunun ve diğer bağımlılık türleri ile öyle ya da böyle artık genel bir bakış açısı geliştirmesi zorunluluğu olduğunu ve bunun bir ülke politikası halini alması gerektiğini düşünüyor. Kıbrıs Türk toplumunu demokratik ve eğitimli olarak niteleyen Başel, “Her demokratik toplumda bir şey ortaya çıkar; tartışılır, konuşulur ve bir sonuca varılır. Ama henüz sorun çözme becerisi gelişmeyen bir toplumda; ertelenir, yokmuş gibi kabul edilir…” ifadelerini kullanıyor.

Başel: “Vekiller dahi korkarak cümle kuruyor”

Marihuana konusuna ilişkin yapılan tartışmalara başlamadan önce halkın ve devletin seçmesi gereken rotalar olduğuna vurgu yapan Başel, vekillerin dahi bu konuda konuşurken korkarak cümle kurduğuna dikkat çekiyor ve ekliyor;

“Kurulan cümleler medikal anlamda cannabis için mi kuruluyor? Yoksa alkol, sigara gibi bağımlılık yapıcı maddelerin yasal mevzuattaki sınıflamasını değiştirerek, daha hafif kategoriye alarak görmezden gelen bir sistem haline mi dönüşmek için mi? Bu çok önemli bir karar. Sivil toplumun, halkın, ülke yönetenlerin dâhil olması gereken bir tartışma. Hemoastasis denilen bir durum var. Çok alkol tüketsen, fazlasını miden dışarı atar; beden her şekilde kendini dengelemek ister. Hayatta öyledir, toplumlar da öyledir. Bunun tartışılması, bir bakış açısı ve politika belirlemek gerek…”

3 seçenek…

Hint Keneviri’nin Kıbrıs’ın kuzey yarısında yasallaşmasının tartışılmasından önce, devletin yapması gereken bir seçim olduğunu belirten Başel, 3 farklı şık sunuyor;

Ya ekonomik boyutuyla düşünülüp, bu konuda şirketlere lisans verilecek ve gelir getirici bir kapı gözüyle bakılacak, ya savunulan olumsuz sosyal etkileri ışığında tartışılıp, bir referanduma gidilip halka sorulacak ya da görmezden gelinecek ve mevcut uygulama devam edecek…

Ekonomik boyut…

İlk olarak ekonomik boyutu anlatan Barış Başel, devletin bu seçenekte üretimi sınırlı sayıda tutması ve kontrol altındaki üretimden vergisini almasıyla gerçekleşebileceğini belirtiyor. Başel şöyle devam ediyor;

“Gelir getirici bir kapı olarak görmek, daha çok insanı merkeze almayan, ekonomiye katkısı açısından turizme yansıması veya kar-zarar kısmıyla ilgilidir. Emniyet güçlerinin, üniversite sektörünün ve etkilenebilecek diğer sektörlerin görüşleri bu açıdan önemlidir. Ama şu anki mevcut durum gelir getirici mi yoksa götürücü mü olarak baktığınızda, öyle korkunç bir rant, kara para, mafyalaşma ve ülkenin ekonomik kaybından bahsediyoruz ki…”

Referandum…

Devletin marihuana konusunda sapabileceği bir diğer yolun ise, savunulan olumsuz sosyal etkileri ışığında tartışılıp, bir referanduma gidilip halka sorulması olduğunu belirten Başel, bu şıkkı şöyle açıklıyor; “Serbestçe kullanımının savunulduğu gibi olumsuz sosyal etkilerine olan etkisinin tartışılması gereklidir. Madde kullanımı ortaya çıkan sosyal etkenlerce beslenen bir alt kültür durumudur ve önleyici bir politika mı yoksa bunun toplumda zaten mevcut olduğunu; suça yönelik (alım-satım, ziraat, fuhuş vb.) davranışlar içermediği sürece daha kabul edilebilir olup olmayacağına karar verilmesi gerekir. Kullanıcı sayısının toplumun çok büyük bir geneline yayılması veya diğer laboratuar ortamda üretilen yapay-sentetik maddelerin fiziksel, ekonomik ve sosyal anlamdaki çok yıkıcı etkilerine göre ikame edilir bir düzenlemeye gidilmesi ancak toplumun genelinin bunu kabul etmesi ile gerçekleşebilir noktasından hareketle bir referandum gerçekleştirilebilir.”

“…Birileri mutlaka toplumda farklı maddeleri kullanacak”

Referandum olasılığının, akıllara Hollanda örneğini getirdiği belirten Başel, şöyle devam ediyor; “Genelde Hollanda örneği verilir. Fakat onlarda eroin, damar içi ve daha ağır kimyasal maddelerin kullanımında o kadar yaygınlık oldu ki, HIV, AIDS ve diğer sosyal sorunları tetikleyen ve etkileyen süreçler yaşandı. 25-30 yıla yayılan bir programla, ‘soft drugs’ dediğimiz sınıflamayı değişerek, sigara ve alkol kategorisinde devletin denetleyip vergisini alabileceği, belli sayıda üretimin olduğu bölgeler geliştirildi. Hollanda’da bu iş başarılı oldu çünkü çok güçlü bir eğitim sistemi kurdular. İnsanları bilinçlendirdiler ve şu gerçeğin farkındalar; ne kadar çalışırsan çalış, birileri mutlaka toplumda farklı maddeleri kullanacak ya da şans oyunları, cinsellik vb. farklı bağımlılık ve haz nesneleri bulunacak. O gurubu da hesaplamak zorundasınız. Onlarda konu halka sorulduğunda yüzde 60’lara yakın bir çoğunluk bunun yasallaşması için oy verdi. Onlarda yerel yönetimlerdeki işleyiş farklı, oy oranı yüksek bölgelerde belli sayıda açıldı, sonra azaltılmaya başlandı. Bu yol izlendiğinde olumlu sonuçlar aldılar. Ama ekonomik anlamda çok ciddi bir getirisi olmasına rağmen, sayının sınırlı tutulmasından dolayı bir rantın oluşmasına ya da yasadışı çıkar ve mafya örgütlerinin tehditlerine maruz kaldılar sattığınız şey peynir ekmek değil. Dünyanın dörtte üçünde yasak olan bir madde… Hollanda başlarda çok masumken, sonradan onun yanına mantar ve diğer bitki türevlerini de marihuananın yanına koydu. Önce politika buydu, şimdi liberal ekonomik politikalarla şuan turizmden milyarlarca Euro geliri olan; belki de AB ülkelerine baktığınızda en zengin gurubun Hollanda üzerinde olduğunu açıkça görebiliyoruz.”

“Farkında mısınız? Kan kaybediyoruz…”

Mevcut halin devamı niteliğindeki üçüncü seçenekle ilgili de detaylar veren Başel, bu seçenekte genç insanların kaybedildiğine işaret ediyor. Mevcut yasal durumunun yetersizliğine vurgu yapan Başel şöyle devam ediyor; “Her zaman her yerde kullanıcılar olacak. Alkole olan talebin kullanım oranına baktığınız zaman ne söylemek istediğimin fotoğrafı ortada duruyor. Demek ki bizim sadece marihuana üzerine odaklanmaktan ziyade alkol başta olmak üzere diğer kimyasal maddelerin yaratmakta olduğu yıkıcı etkilerini şimdiden hesaplamamız lazım. Biz Girne ile Lefkoşa arasındaki alkolü kontrol edemezken, gidip de 3 gramla yakalanan bir insanı ömür boyunca etiketleyip bu kadar küçük bir toplumda ona bir yaşam hakkı bırakmamak durumunda kalıyoruz. Farkında mısınız? Kan kaybediyoruz. Gençler ülkeden gidiyor. Göremiyorum ben Kıbrıslı gençleri. Şunu çok özledim, hani yetişkinler kızardı; müziğini açıp gezen genç yok artık sokakta. Gençleri nasıl kaybettiğimizin farkında mıyız? “

“Dünyaya oranla toplum olarak henüz çok temiziz ama…”

Kıbrıs’ın kuzeyindeki mevcut marihuana kullanım oranlarına ilişkin de konuşan Başel, dünyaya ya da AB ülkelerine oranla toplum olarak henüz çok temiz olduğumuzu belirterek şöyle devam ediyor; “Ama bu önleyici politika üzerinden hareket edip, ‘tutalım cezaevine gönderelim’ derseniz çok büyük bir rakam. Ne yapıyoruz, başımız göğe mi eriyor? Biri lütfen buna cevap versin. İnsan hayatının yıkılması, trajedi haline gelmesi… Biz bu insanlarla 70 yıl aynı toplumda yaşayacağız. Çocuğunla beraber yaşayacaksın. Kontrol altına almazsan bu yasal durum seninkini de zehirleyecek. İçeriye giren çocuk ‘ben ne yaptım abi adam mı öldürdüm’ der. Genç insanlar cezaevinden çıktıktan sonra topluma öfkeyle geri dönüyor. Bu insanlar öcü değil. Çok öcüleştiriyoruz. Sadece bağımlılar.”

“Geleyim de tutuklasınlar…”

18 yaşını yeni doldurmuş pek çok genç insanın etiketlendiğini ve cezaevine girip çıktıktan sonra; eğitim kurumlarına alınmadığını ve bu nedenle sisteme bağımlı hale geldiğini belirten Başel, günün sonunda bu genç insanının eşini döveceğini, işsiz kalacağını ve suç işleyeceğini ifade ediyor.

Mevcut yasal düzenlemenin getirilerine ilişkin acı bir örnek veren Başel, yaşanan olayı şöyle aktarıyor; “Örneğin 17 yaşında çocuk madde kullanımından fenalaştı… Aldılar acile götürdüler. Hemen ardından hop cezaevine. Yahu biz insanları tedavi etmeye, ikna etmeye çalışıyoruz. Gelin devlete güvenin diyoruz, ‘geleyim de tutuklasınlar’ şeklinde cevaplar alıyoruz.”

“Alkol çok da göze batmıyor ama eroinle ayni kategoride”

Uyuşturucu veya marihuana kullanımının bir alt kültür sorunu olduğuna dikkat çeken Başel, ilk olarak neden gençlerin alkol içerek kendilerinden geçmek istediğinin cevabının bulunması gerektiğine dikkat çekiyor.

Alkolün, toplumsal olarak normalize edildiğinden dolayı çok da göze batmadığını ama alkolün eroinle aynı kategoride olduğunu söyleyen Başel şöyle devam ediyor;

“Alkol, en zor tedavisi olan bağımlılıklardan. Çünkü çok kolay bağımlılık geliştirilebilen ve hemen ulaşılabilen bir madde. Kıbrıs’ta üretilen hepsi olmamakla birlikte bazı alkol çeşitleri çok da sıkı bir denetimden geçirilmiyor. İyi şişelenmiyor, etil alkol oranı yüksek, kör edebiliyor. Çok genç biliyorum, abi sabah kalktım, gözlerim görmez. Akşam çok içtim. Ne içtin? 6.90 TL’ye bir votka. Bu çok korkunç. Herkes uyuşturucu beklerken, ben alkolden ölümler olacağını düşünüyorum.”

Alkolle birlikte kumarın da, uyuşturucudan daha büyük bir problem olduğuna dikkat çeken Başel, kumar ve uyuşturucunun haz nesnesi olarak benzerliklerine değinerek şöyle devam ediyor;

“Şu an kumar, çok ciddi bir problem. Diğerinde bir madde var, kumarda o da yok. Ortaya ne koyarsa bir tur döner ve kaybeder. Kumarda da adrenalin salgılıyor, o an için beyin kimyası değişiyor. Onu niye tutmuyoruz? O bağımlı olmuyor mu? Başka suçlara yönelmiyor mu? Aile birliği dağılmıyor mu? Ortada olan yıkıcı sosyal sonuçlardan bahsediyorum…”

“Mevcut durum sürdürülemez”

Yasal düzenlemenin yenilenmesi gerektiğine vurgu yapan Başel, mevcut yasanın yanında toplumsal olarak da bir değişeme ihtiyaç duyduğumuzu düşünüyor. Başel şöyle aktarıyor; “Düşünün, gideceğimiz yere atla gidiyorduk, sonra arabalarla gitmeye başladık. Arabalar çoğaldı, trafik oluştu ve trafik kurallar sistemi getirmek zorunda kaldık. Toplumlar değişir, yılan bile kabuk değiştirmezse ölür. Biz de değiştirmeliyiz. Mevcut durum sürdürülemez ve bir politika oluşturabilmek için en azından bir yön belirlemeliyiz. Ona karar vermeliyiz; ne yönde değişmeliyiz?”

Anne ve babalara sesleniş…

Toplumun genel olarak genç insanları “Başımıza ne zaman iş açacaklar” şeklinde tehdit olarak algıladığını belirten Başel, son olarak anne babalara sesleniyor;

“Anne babalar…. Ne verdin, ne bekliyorsun? Taş mı taşısın? O bir genç… Eğer unuttunuz ise açın eski albümlerinize bir bakın kıyafetlerinize, saçlarınıza ve yaşam enerjinize.. Gençler hayal kuracak, bedenini, sevgiyi aşkı keşfedecek. Biz sevmeyi öğretemedikçe bakın dünya ne hale geldi? Birbirini öldürüyor, kafasını kesiyor, kendini patlatıyor insanlar. Demek ki şu an sevgiyi aktarma konusunda dünyanın da bizim toplumun da büyük sorunları var…”