Okuyoruz, uyuyoruz, uyanıyoruz, denize giriyoruz, çıkıyoruz ve yazmaya devam ediyoruz.
Televizyon programı bir hafta daha yok… 
Özledim.
Alıştım.
Sabahları uyumak istediğim halde, biyolojik saatim beni kaçta yatarsam yatayım, beşte uyandırıyor!
10 Ağustos Pazartesi yeniden başlıyoruz ve akabinde de seçim heyecanıyla bayağı hareketli bir döneme gireceğiz.

-*-*-

“Uyanır uyanmaz spor yapacağım” iddiası, hiç tutmadı çünkü hava gerçekten çok sıcak ve ben gerçekten çok kilo aldım!
Sıcak mı kilo mu?
“Bul bir yolunu” diyor dostlar.
İngiliz The Guardian gazetesinde tam sayfa bir devlet ilanı gördüm.
“Kamu spotu” nitelikli.
Bizde de devlet bu konuda yardımcı olmalı mı?
Evet, devlet, sağlıksız insanlar nedeniyle eğer ciddi para harcamak zorunda kalıyorsa ki kalıyor; o zaman benim gibi şişmanları ve çok sigara içenleri “tedavi” etmeli.
İkisi de “vergi mükellefleri için büyük sorun”…

-*-*-

Haaa bu kamu spotunda ne mi deniyordu?
“Zayıflayın”…
Herkes zayıflamak ister ve fazla kilolarından şikayetçidir.
Şişman olmak, her türlü rahatsızlıkla mücadeleye engeldir.
Ama en çok da başımızın belası olan Kovid 19’la…
Ne olur zayıflayalım!
Tabii ki ben de!

-*-*-

Kamu spotu!
Reklam!
Çok ciddi bir sanattır reklamcılık.
Akılda kalmalı.
Etkilemeli…
Yine aynı gazetede bir reklam, tartışma - yani haber konusu olmuş.

-*-*-

Etten üretilmeyen burger yapmış bir firma.
Reklamını yapacak.
Orta yaşın üzerinde, gözlüklü, beyaz saçlı bir kadının eline burgeri vermişler, yanına da şöyle yazmışlar: “Now that’s a m….. f….. burger!”…
M ve f harfleri ile başlayan ve yanında “anne figürü” bir fotoğraf bulunan yazı insan beynine önce “küfür” olarak giriyor… İngilizce’de en bilinen küfürlerden biridir bu; “Mother f….r”…
Oysa reklamda “meat- free” demek istenmiş. Yani “etsiz”… Et içermiyor…
Veya “Meatless farm”… Yani “Et üretilmeyen çiftçilik ya da etsiz çiftlik” gibi…
Ama herkes kavgaya girişti bile.

-*-*-

Reklamcılıkta, iletişim olayında bu tür “kavgalı” durumlar ciddi anlamda işe yarıyor.
Hani derler ya, “reklamın iyisi kötüsü olmaz”… 
İyisi kötüsü olmaz ama “kavgalısı”, çok iyi olur.

-*-*-

Bayram notlarımıza unutulan bir gelenekten de bahsederek devam edelim.
“Mikşa” nedir bilen var mı?
Fransızcası; “Chasse à la glu”…
Fransızca bildiğimden değil… Kaldı ki bilmem…
Bu “ifadeyi”, yani “chasse à la glu” ifadesini de İngiliz gazetesi The Guardian’da okudum.
Fransa’da “chasse à la glu”, yüzyıllardır devam eden bir avcılık geleneği.
“Yapışkanlı değnekle kuş yakalamak”…
Çocukken “mikşa” derdik.
Mikşa yapışkanı hazırlanan ağaç vardı, köyde (Gaziveren’de) çok az kişi bu değneklerden yapardı. Ağaçlara yerleştirir ve cikla yakalardık. 
Şimdi sanırım hiç kalmadı!
Fransa’da, “devletten izinli” birkaç bölgede “gelenektir” denilerek sürdürülüyor. 

-*-*-

Avrupa Komisyonu, Fransa’yı uyarmış… 
“Bu gelenek yasaklanmalı çünkü çok barbariktir”…
Avrupa, Kıbrıs Cumhuriyeti’ni de ağla pulya yakaladıkları için sık sık uyarıyor.
Fransa’da mikşa geleneğini sürdürenler, bu yasaklama girişimine karşı çıkıyor ve diyorlar ki, “bu bizim geleneğimiz asla vazgeçmeyiz, hadi oradan Brüksel!!!”

-*-*-

Mikşa geleneği!
Bizde de vardı!
Acaba diyorum, Fransızlar zamanından mı kaldı?
Yani bir Lüzinyan geleneği mi bize kalan?
Kalmadı ya… 
Keşke kalsa mıydı?
Yoksa hiç olmasa mıydı?

-*-*-

Zavallı kuşlar, üzerine yapışıyor ve ölene kadar da acı çekiyor…
Sonra gidip onları alıyoruz, pişiriyoruz ve yiyoruz!

-*-*-

Araya gireyim!
Fare istilasındayız!
Ve geçenlerde “tahta üzerinde yapışkan” satın aldım.
Mikşanın moderni ve fare için olanı!
Ever kurduk, iki tane yakaladık!
Midenizden özür dileriz, tek bir farkla, kuşları yiyoruz da fareyi yemedik tabii ki!
“Ama bu fare meselesini tartışalım” diyorum, bayramın son günü notlarında…

-*-*-

Güney Kıbrıs’ta, fareyle mücadele kapsamında, “baykuş yuvası hazırlayıp, her yana yerleştirmek” önerilmiş. Bu yapılmış ve ciddi başarı sağlanmış!
Biz mi?
“Muhtarlara zehir dağıtalım” demişiz!
“Mentalite farkı” da diyebiliriz!
Sadece gülümsedim!

-*-*-

Neyse… 
Helik, kara yağ… 
Samarella…
Bu ara çok tüketiyorum… 
Bunlar da “mikşa” gibi geleneksel bir konu ve “yemeklerimizle” alakalı…
Ve bir şekilde köklerimiz, geçmişimiz… 
Helik, kara yağ ve samarella yapan köylerin köklerini aktarmıştı bir ağabeyim… 
Bir iddiasını…
Aylardır bu konuyu araştırıyorum; fazla ilerleyemedim ama koronavürüs biterse, bakacağım.
Bayram biter…