Eğer eve kapanma üç ay süreyle devam ederse, İngiltere son 300 yılın en kötü ekonomik dönemini yaşayacak...
Bunu dün Daily Telegraph gazetesi yazdı.
Bu hesabı, İngiliz Maliye Bakanı Rishi Sunak yaptı...
Ne yazık ki biz “son 300 sene” diye başlayan bir istatistikten bahsedemeyiz; ne nüfusumuzu biliyoruz, hatta ne de vatandaşlarımızın nerede yaşadığından doğru dürüst haberdarız...
Bugün Lefkoşa sokaklarında dolaşanların büyük çoğunluğu Lefkoşalı da değil, Kıbrıslı da değil...
Ve içimde öyle bir his var ki, (umarım yanılırım) devletin bu insanların büyük çoğunluğundan haberi yok; bu insanların hiç bir yerde kaydı ve kuydu da yok!

-*-*-

Herkesin net bildiği bir şey var KKTC’de; 1958’den bu yana en kötü günler yaşanabilir.

-*-*-

Tapu Dairesi, Posta Dairesi ve Araç Kayıt Dairesi açılsın mı?
Eğer sosyal mesafeyi ve her türlü hijyenik güvenliği sağlayabileceksek “bence” açılsın!
Devletten maaşı olanların büyük çoğunluğu “açılmasın” tarafında.
Gündelik çalışanlar, esnaf, iş insanı ve özel sektördeki “işsizler” ise sanki daha çok “bir miktar açılsın”cı!

-*-*-

Doktorlar, biyologlar, sağlıkçılar buna karşı!
“Serhat sen delirdin mi?” diyebilirsiniz...
Hayır delirmedim; ama bu üç daire bir test olabilir diye düşünüyorum...
Neden?
Çünkü, bundan sonra yaşantımızın çok uzun bir döneminde “sosyal mesafe, bulaş, hijyen kuralları” olacak ve bu daireler, “öğrenmemiz ve öğretmemiz için örnek” olabilir.

-*-*-

Peki neden bu üç daire?
Araç satışı mı var?
Çok posta mı gelip gidiyor?
Yoksa arazi ve ev satışları mı patladı?

-*-*-

Öyle bir dedikodu işittim ki, iki gündür ne uykum kaldı ne de nefes düzenim!
Ciğerim eridi!
Bazı zordaki insanlar, mülklerini elden çıkarmak – sıcak paraya çevirmek istiyor!
Zorda kalmış, geliri olmayan küçük balıklar bunlar!
Ve büyük balıklar ki genelde köpek balığı cinsi olanlar; malları normal fiyatının çok altında alıp, bu günleri fırsata çevirmenin planlarını yapıyor!
Ve mallar da hep Rum malı ki o da cabası!
Tapu Dairesi açık olmalı ki anında devir teslim yapılabilsin!

-*-*-

Komünizmin değeri mi?
Bunu anlatmak istemiyorum!
Ama kapitalizmin ne kadar vahşi ve de iğrenç bir şey olduğunun en basit örneğidir bu!
Bunu da yaşayacakmışız demek ki!

-*-*-

Neyse; evet evde kalalım, evet gerekmedikçe lütfen sokağa çıkmayalım, bizim tapuda, araç kayıtta zaten işimiz olmaz.
Seyrüsefer mi?
Online ödeyelim!
Ama bu üç daire, yeni hayatımız için test olsun!
Dezenfekte edelim, maskesiz kimseyi binalara yaklaştırmayalım...
Tatbikat yapalım gibi bir şey...

-*-*-

Ancak yine de şunu eklemek istiyorum; bu konuda son kararı, en ön cephedeki sağlık ekiplerinin de görüşü alınarak, Sağlık Bakanı vermelidir...

-*-*-

Başka bir konu...
Mutlu haber...
45 günde pandemik hastanesi?
5 seneden uzun süredir Omorfo’daki hastane yarım inşaat duruyor...
5 seneden uzun süredir, Lefkoşa’ya Türkiye’dekilere benzer bir şehir hastanesinden söz ediliyor...
Tuğla konmadı...
Hapishane bitirilemedi...
Ercan Havaalanı 2070’lere kalmaz inşallah!!!
Yollar bekliyor falan derken, dün sabah televizyon programında, “... 45 günde hastane bitirmek mi? Lütfen ahaliye söz vermekten vazgeçin!” diye bir yorum yaptım.

-*-*-

Ali Kamacı aradı...
İş insanı...
Ve iş tarafını bir yana bırakın, bu ülkenin en güzel insanlarından biri...
“Hastaneyi biz yapacağız ve 45 günde bitireceğiz; bitirmezsek de para almayacağız” dedi...
Son günlerde işittiğim en umutlu, en muhteşem haberdi bu...
Ali Kamacı, “İnşaatla ilgili olarak da sürekli halka bilgi vereceğiz” diye ekledi.
Kolay gelsin...

-*-*-

Bu arada vaktimizin önemli bölümünü televizyon karşısında geçirdiğimiz de bir gerçek...
“Güldür Güldür” adlı şovu çok beğeniyorum...
Bazı espriler hiç “güldür”müyor olabilir ama bazıları muhteşem...
Salı akşamı izlediğim bir skeçte, bir şirketin patronu, dört çalışanını evine yemeğe davet etti...
Çeşitli yemekler yaptı...
Yemekler iğrenç!
Ama çalışanlar, “muhteşem oldu, ellerinize sağlık” gibi övgüler düzüyor; patron da her övgüye karşılık, “size zam yaptım” diye bağırıyor...
Sona patron bir bakıyor ki, bizimkiler aslında hiç bir şeyi yememiş, affedersiniz, tükürmüş, kusmuş, saklamış.
Bu arada beşinci bir eleman geliyor, “... Acıktım” diyor, patron yemekleri gösteriyor, beşinci çalışan ağzına ilk götürdüğü lokmada, patronuna “iğrenç olmuş, siz bana bir dürüm söyleyin” diyor...
Patron, “bir tek senin maaşına zam yapacağım” diyor.
Öteki dört kişi itiraz ediyor, “... ama O da beğenmedi efendim yemeklerinizi” diye de ekliyor...
Patron, “... Ama o gerçeği söyledi, korkmadı” diye yanıtlıyor!
Ve çalışanlara ders veriyor; “... Dürüstçe, korkmadan, çekinmeden gerçekleri söyleyin!”...

-*-*-

Korkmadan, dürüstçe, gerçekleri konuşalım artık...
Günlerdir bunu anlatmaya, yazmaya çalışıyorum...
Hepimiz, bir kaç istisna hariç, yalakalıktan, yağcılıktan, şükrancılıktan, propagandacılıktan bir haller olduk; gerçekleri gizliyoruz, söyleyemiyoruz...
Koronavirüs sonrası yeni yaşantımızda artık yalakalar, yağcılar, şükrancılar, sahtekarlar, gammazlar, dönekler olmasın...

-*-*-

Mesela, son dört beş yılda, üç farklı hükümet geldi geçti; Türkiye’den maddi yardım gelmediğini söyleyebilen yok!
Net rakamları açıklayın; lütfen!
Çünkü bu konuda bilgi kirliliği var.

-*-*-

Herkes, hepimiz bilelim...
Kimse, kimseyi suçlamayacak...
Ama kimse, kimsenin propagandasını da yapmasın...
Lehte veya aleyhte konuşmaya gerek yok...
Geldiyse ne geldi?
Mesela koronavirüs döneminde ne geldi?
Kaç kutu ilaç?
İkiden fazlaysa kaçtır?
Üç mü?

-*-*-

Geldiyse teşekkürler; gelmediyse eyvallah!
Bu zor dönemde bu topluma yardımcı olan herkese teşekkürler; olamayana da eyvallah!
Ama yalana – propagandaya – şükrancılığa - şakşakçılığa - yalakalığa hiç gerek yok!
Kimseyi suçlamaya da tabii ki...

-*-*-

Tekrar ediyorum; yeter ki yalansız, şeffaf, dürüst, doğru hesap verin...
Yağ çekmeden, şükrana girmeden, propaganda yapmadan...
Herkes hesabı görsün...
Gülümsesin ve devam edelim.
Eyvallah!

-*-*-

Ne demişti Ahmet Okan ve Acar Akalın?
“Güzel günler hangi dağın ardındadır,
Varabilmek mümkün mü hiç o dağlara?
Hiç bu denli unutmamıştık yaşamayı,
Gülmeyi, sevişmeyi ve şarkı çalmayı”…

-*-*-

Ahmet abi, Acar abi; bundan böyle, “… güleceğiz, sevişeceğiz ve şarkılar söyleyeceğiz… Birlikte…” YAŞAYACAĞIZ… İNADINA…