Gündem Kıbrıs Özel

Çeşitli internet gazetelerinde, Ortadoğu ve Kıbrıs sorunu üzerine yazdığı makalelerle dikkat çeken, Kıbrıs Sorunu’nu, Ortadoğu sorunlar sarmalı, ilişki ağları ve denge politikaları kapsamında ele alan  Kutay Bektaşoğlu’nun, büyük ilgi gören, “Ortadoğu Denkleminin Gönüllü Sabiti Kıbrıs” adlı kitabı, bu yılın başında, Işık Kitabevi tarafından yayımlanmıştı. Biz de Kutay Bektaşoğlu hocamız ile hem kitabını hem de Ortadoğu ve Kıbrıs’ı konuştuk…

Sayın Bektaşoğlu, siz ayni zamanda Lefkoşa Türk Lisesi’nde matematik öğretmenliği yapıyorsunuz. Matematik bu konularla tezat görülüyor. Bu yaklaşım çok yaygın, ne dersiniz?

Tam tersi, matematik son derece sosyal ve bir yöntem bilimidir. Matematiksel düşünce şeklini yakalayan birisi olayları çok daha kolay kavrayıp, değerlendirebilir. Matematik, ayni zamanda fen bilimlerinin felsefesidir… Örneğin bir hakim matematiksel düşünce sistemini kavrayamamışsa mesleğinde başarısız olur, hatalı kararlar verir… Sistemin dayattığı matematik ile gerçek matematik arasında çok farklar vardır. Zaten sistemin öğrencileri de sosyalci-sayısalcı diye ayırması ayrı ve büyük bir hata…
 
 
Bu yıl Şubat ayında yayınlanan, ‘’Ortadoğu’nun Gönüllü Sabiti Kıbrıs’’ adlı kitabınızdan bahsedecek olursak, kitap fikri nereden doğdu?

Aslında kitap fikri bende hep vardı. Ancak bu fikrin nasıl hayata geçeceği, kendi içimde karmaşık bir durum yaratıyordu. Yazdığım makalelerin, ilgi duyan çevrelerde heyecan yaratması ve bana olumlu geri dönütlerin olması, beni cesaretlendirdi.   İçimdeki daha çok tekniğe dayalı olan karmaşıklığı ortadan kaldırdı. Diğer taraftan, Kıbrıs özelinde hemen  hemen her kesimin, Kıbrıs sorununa ayni pencereden bakması, bir bütün olarak Ortadoğu sorununa son derece duyarsız kalınması, beni oldukça rahatsız ediyordu. Şu anda da, rahatsız  ediyor… İşte hem bu duruma tepki, hem de Kıbrıs sorununun, tek başına ele alınamayacağını, bölgesel bir sorun olduğunu, bölgesel denklemlerin hep içinde olduğunu , kendimce daha güçlü vurgulama ihtiyacından, dostlarımın da moral ve görüşleriyle kitap fikri doğmuş oldu…Bu fikir, ayni zamanda Ortadoğu’ya Kıbrıs’tan bakabilme çabasının da bir ürünü oldu.   
 
Peki Ortadoğu’da yaşanan gelişmeler ışığında Kıbrıs’ı nereye koyacağız?

Sorun da bu zaten. Biz Kıbrıslı Türler ve Rumlar olarak , sorunu Avrupa’nın bir sorunuymuş gibi algılamak istedik . Kendimizi buna inandırdık. Kıbrıs’ın Ortadoğu’nun sorunu olduğunu kabul etmek çıkarlara ters düştü. Zor ve riskli geldi… Sorunu Avrupa’nın sorunu olarak görüp, çözümü de ondan beklemek, hemen hemen tüm kesimlerin , uyku pozisyonunu da sabitledi.  Kitapta da detaylı bir şekilde anlatmaya çalıştığım gibi, Kıbrıs’ı bir bütün olarak,  Ortadoğu’daki emperyalist denklemlerin, değişmez sabiti haline getirdi. Kıbrıs emperyalistlerin bazı sorunlarının çözümüne hizmet etmiştir. Ancak kendisi sabit olduğu için, bu koşullarda hiçbir zaman çözülmeyecektir. Zaten oluşturulan denklemlerde de çözülmek için bulunmuyor. Emperyalistler adına, Kıbrıs’ta da zaten ortada çözülecek bir durum da yoktur.  
Şöyle ki; bugünkü yapısı ile Kıbrıs’taki statüko, emperyalist projeler karşısında bir engel teşkil etmiyor. Onlar açısından sorun yoktur. Hatta Kıbrıs modeli ;  Suriye’ye , Libya’ya ve Irak’a örnek olabilecek,  model bir yapılanma olmuştur…Kitabımda da bu konu birçok başlık ve Ortadoğu’daki gelişmelerle bağlantı kurularak    detaylı olarak anlatılmıştır…

O halde Doğu Akdeniz’deki gelişmeler bizi nereye götürüyor?

Uyduruk  “Arap Baharı” söylemi ile bölgemizde süren ‘’vekalet savaşında’’ , belli bir dönem  sıcak savaş koşullarından Kıbrıs uzak tutulmuştu.  Çünkü, Kıbrıs onlar adına bölgenin en sorunsuz yeri. Ayrıca enerji yol haritalarının denetimi ve güvenliği açısından da önemli bir merkez.
Bugün için; İran , Irak, Suriye  (ve Suriye içerisinde Kürtlerin denetiminde olan bölge ile İdlip bölgesi), Mısır, Kıbrıs, İsrail (ve Filistin), Türkiye , Libya;  enerji ve enerji yol haritaları ve koridoru üzerindedir. Bu koridorda , iç dinamiklerden en yoksun, hatta iç dinamiği hemen hemen olmayan tek yer Kıbrıs’tır. Bu koşullarda, emperyalist projelerin ve  Doğu Akdeniz’deki gelişmelerin bizi nereye götüreceği, bölgesel yeni denklemde, ilgili devletlerin ve özellikle Türkiye’nin ne kadar etkin olabileceğine bağlıdır. Türkiye’nin, Suriye’de , Irak’ta ve Libya’daki denge ve denklemlerde yer alış şekline göre Kıbrıs’ın yeri de belirlenmiş olacak.
Kıbrıs’taki düzenleme (ki bu düzenlemenin, çözüm veya barış ile hiçbir ilişkisi yoktur.) Suriye, Libya ve Irak’taki düzenleme ile bir bütün olmuştur. İşte Doğu Akdeniz’deki gelişmeler bizleri artık bu gerçeğe göre hareket etmeye götürmeli.
 Ortadoğu kaynarken , ‘’sorunsuz Kıbrıs sorunu’’ tereyağından kıl çeker gibi çözülemez…    

Hocam, kitabınızda da  okudum, bölgesel gelişmelere çok geniş bir perspektiften bakıyorsunuz. Örneğin, Mısır’daki Tahrir Olayları’yla,  Suriye’deki gelişmelerle, Yunanistan’daki Syriza Hareketi ve İspanya’daki PODEMOS hareketi ile Kıbrıs’ın bağlantısını kurup, Kıbrıs’ın bölgesel denklemdeki yerini işliyorsunuz. Kıbrıs sorununa yaklaşırken bu kafaları karıştırmıyor mu?

Hayır. Tam tersine at gözlüklerimizi bu şekilde atıyoruz… Kıbrıs’ı alışılmış şekliyle dar çerçevede ele almak, hem gerçek sorunu sömürü zincirini gözlerden uzak tutar. Hem de bizi daha kolay uyuturlar…Kitabımda, Kıbrıs’ın dışına çıkarak, son on yılda, bölgemizdeki kırk ayrı olay ve gelişmeyi  bir bütünlük içerisinde ele alarak, olay ve gelişmelere Kıbrıs’tan bakmaya çalıştım…
 
Peki bu gelişmeler arasında, Kıbrıs sorunu müzakereleri nasıl devam etmelidir?

Yukarda da, kitabımda da defalarca belirttim. ‘’sorunsuz Kıbrıs sorunu’’ ile karşı karşıyayız. Kıbrıs’ın bugünkü yapısının, emperyalist projeleri tedirgin edecek , bu projelere direnme niyetinde olan bir durumu yoktur. Aksine bu projelerin desteklenicisidir. Emperyalist projeler tarafındadır. Bu hem güney hem de kuzey için geçerlidir.
Bu bağlamda açıkça söyleyebilirim ki ; Kıbrıs müzakerelerinin, bize göre olan Kıbrıs sorunu ile de bir ilgisi yoktur.
Kıbrıs müzakerelerinin, ne zaman alevleneceği veya ne zaman sönümleneceği , bizim dışımızda, tamamen bölgesel ittifaklara , denge ve denklemlere bağlıdır…Bu şekliyle müzakerelerin devam etmesinin veya etmemesinin bir anlamı  yoktur. Müzakerelerle, sorunun, sanki da iki toplum liderinin  anlaşamamasıymış  gibi algılanması şeklinde, yanlış bir de mesaj veriyor…
 Biz kendimize bakalım, her şeyi müzakerelere devretmeyelim. Sorunun ne olduğunun anlaşılamamasının bir nedeni de; Kıbrıs’ta çözüm ve barış istediğini iddia edenlerin, Ortadoğu’daki emperyalist proje ve buna bağlı vahşetin karşısında durup, taraf olamamasından kaynaklanıyor. Bu durumda, Ortadoğu’daki sömürü ve vahşetin karşısında olamayanların, Kıbrıs’ta barıştan ve müzakereden  söz etmesinin de pek bir anlamı yoktur.     

Bu gelişmeler önümüzdeki Cumhurbaşkanlığı seçimini nasıl etkileyecek?

Kıbrıs sorunu bölgesel bir sorundur. Bu bölgesel sorun da, senin  ‘’Yeni Ortadoğu’nun’’ hangi tarafında yer aldığınla bağlantılıdır.  Ve bu bölgesel soruna ‘’bölgesel ortak mücadele’’ ile çözüm bulunabilir. Bu şekilde, bölgenin demokratikleşmesi mücadelesi ile birlikte , Kıbrıs’taki düzenleme de, bir barış veya çözüm sürecine evirilebilir…
Bölgedeki gelişmeler, cumhurbaşkanlığı seçimini bu şekildeki bir anlayışa ulaşma doğrultusunda etkileyebilirse, olumlu bir umut ışığı oluşabilir. Aksi taktirde, bir görüşmeci seçilir. O da , görüşmelere gider ve gelir. Bizler de bir kutuya , bir kağıt parçası atmaktan öte bir şey yapmamış oluruz.

 
Denizdeki doğalgaz , bizi Kıbrıs sorununun çözümüne taşıyamaz mı?

Bu, sizin çözümden ne anladığınıza bağlıdır. Ben bugüne kadar çözüm ve barış istemediğini söyleyen birini duymadım.  ABD ve müttefikleri; Irak’ı, Suriye’yi ve Libya’yı kan gölüne çevirirken, onlara demokrasi , adalet ve özgürlük getirdiğini söylüyordu. Adeta onları öldürdükçe özgürleştiriyordu…
Denizdeki bu gazı da, Irak’ı , Suriye’yi , Libya’yı ‘’özgürleştirenler’’ çıkaracak… Irak’ı, Suriye’yi , Libya’yı ne kadar barış ve özgürlük ortamına taşıdılarsa bizi de o kadar ,’’Kıbrıs sorununun çözümüne’’ taşıyacaklar… Algı operasyonlarının çok etkisinde kalıyoruz. Enerji kaynağı kimin deniz sahasında olursa olsun, o kadar önemli değildir. Çünkü, her zaman için enerjinin sahibi, uluslar üstü sermayedir. Burada gazın istenilen yere transferinde birtakım düzenlemelere, dengelere ihtiyaç vardır. Uluslar üstü sermaye, bölgesel olarak bir düzenlemeyi, zaten yıllardır yapmaya çalışıyor. Sorun, bu durumu olumlu gelişmeler olarak algılama çabasıdır.Sorun, gazdan pay alıp, geleceğinin kurtulacağını hayal edip bu projeleri kurtarıcı olarak algılamaktadır…
Unutmayın ki; sıfırı paylaşmak kavgası boşuna, nasıl olsa sıfır düşer herkesin payına…

Okuyucularımıza son olarak neler söylemek istersiniz?

Herkese sağlıklı ve umut dolu yarınlar dilerim.