Herkesin kendi çemberi – çevresi vardır.
Hani şiir der ya, “ya dışındasındır çemberin, ya da içinde yer alacaksın...”

-*-*-

Bana göre, çemberin içinde veya dışında olmaktan çok, o çembere, başka çemberlerin girip girmemesi insan yaşamını etkiler.

-*-*-

Herkes, ayrı bir “evren”dir!
Ayrı bir “çevre”dir!
Ayrı bir “karakter”dir!
Ve herkes, kendi çemberi içerisinde en güzel, en yakışıklı, en zeki, en doğru, en muhteşemdir!
Vesayre vesayre vesayre!

-*-*-

Taaa ki öteki çemberler girene, karışana kadar!

-*-*-

Matematik bilimiyle açıklayamazsınız bu konuyu!
Hani matematikte de var ya, çemberler, birbirinin içine girerler falan!
O değildir anlatmaya çalıştığım!

-*-*-

Anlatmaya çalıştığım, “çemberinizin içine negatif elektrik veya enerjili insan sokmayın”dır aslında ama bir türlü oraya nasıl geleceğimi bilemiyorum.

-*-*-

Veya bir başka şekliyle söyleyeceksem; o an, o gün, o hafta, o ay eğer negatif enerji yüklüyseniz; siz mümkün olduğunca başkalarının çemberine girmeyin!

-*-*-

Herkes, kendi çemberine “en iyi”dir!
Herkes, kendi çemberinde Oscar ödüllüdür!
Herkes, kendi çemberinde her şeyi bilendir!
Kısacası, aslında herkes son derece bencildir!
Ve o bencilliğe “müdahale” edildiği anda da, başkalarının çemberine girip, mahvetmekten başka hiç bir şey düşünmez!

-*-*-

Ve bizim ülkemizde ne yazık ki, herkes “en iyi” iken; haliyle “en iyi siyasetçi”dir de!
Büyük çoğunluk “Akdenizlilik”, “Kıbrıslılık” veya belki “Türklük”ten de getirmiş olduğu “daha çok pozitif olmak yerine, negatif olmak” gerçeğiyle genellikle bal yapmayan arı gibi sadece vızıldar, uçar, sokar!
Ve kendi çemberi içinde değil, başkalarının çemberi içinde vızıldamaya, orada uçmaya hatta sokmaya yani siyaset yapmaya bayılır!
Ve ortaya inanılmaz, güvenilmez, işe yaramaz çemberler karmaşası ve kavgası çıkar!

-*-*-

Demokrasi, hoşgörü, eğitim, saygı ve sevgi gibi insan ilişkilerini ya da siyaseti “pozitif” anlamda etkileyebilecek bir kültürümüzün de her geçen gün yerini “cehalet, saygısızlık, eğitimsizlik, çıkarcılık, biatçılık, yağcılık, sevgisizlik ve yalakalık” dolu bir kültüre bırakması neticesinde; geldiğimiz nokta aşikardır.

-*-*-

Demokrasimiz sözde demokrasidir!
Oy vererek seçtiklerimizin, istisnalar tabii ki vardır ama bırakın siyasi anlamda eğitim seviyelerini tartışmayı; son derece “biatçı”, hatta inanılmaz yağcı, yalaka, sevgisiz, saygısız ve en üst seviyede çıkarcı oldukları aşikardır!

-*-*-

Siyasi parti veya siyasetçilerin “ideolojik eğitimleri” yerle yeksandır.
Partiler, “ideolojisiz olmak çağın gereğidir” saçmalığının girdabındadır!
Ülkenin en büyük partisi olan UBP’ye bir bakar mısınız?
Yüzde 40’larda oy potansiyeli bulunan bu partinin, mesela Kıbrıs sorunu ile ilgili olarak ne istediği asla bilinmez!
“Milli çizgi” denir!
Ama nedir o milli çizgi?
Bilinmez!
Şu anda olmaz ama şu iddiadayım, “Anavatan istesin”, UBP, bir gün AKEL ile bile koalisyon kurabilir!
Sormaz, sorgulamaz, eleştirmez, bilmez, bilmek bile istemez!

-*-*-

Haaa CTP’nin bundan farkı var mı?
Veya Mustafa Akıncı ile TDP’nin?
Yani yüzde 100 aynıdırlar demek haksızlık olur ama yüzde 99 yani!

-*-*-

“Anavatan ile birlikte hareket etmemek lazım” demiyorum haaaa...
anlattığım, “tavla teslim cumhuriyeti”dir!

-*-*-

Neyse!
Ne mi yapmak lazım?

-*-*-

Şimdi, hastalık belli!
Önce tümümüz, kendimi dışlamıyorum, her türlü cehaletten uzak durmalıyız!
Kişisel çıkar peşinde olanları eğer mümkünse ki şu anda pek mümkün gibi durmuyor ama ne olursa olsun, siyasetten temizlemeliyiz!
Yağcı, yalaka, sevgisiz, saygısız kişiler olmamalıyız!

-*-*-

Zaten kişisel değil; toplumsal çıkarı tercih etmeyi başarırsak; yağcı – yalaka her türlü ilişkimizi seviyeli bir düzeye çekebilirsek; demokrasiyi rayına oturtup, biat yerine “itimat” kavramını yani hem karşıya güven, hem karşının size güvenmesi olayını başarırsak; Kıbrıs’ta federal çözümün kaçınılmaz bir gerçek olduğunu zaten anlamış olacağız!

-*-*-

Bilmem anlatabildim mi?
Özetleyelim isterseniz; “çemberinizin içine negatif elektrik veya enerjili insan sokmayacaksınız... Yalaka, yağcı, biatçı olmayacaksınız... Kendinizi eğiteceksiniz. Toplumsal çıkarı öne koyacaksınız... Hoşgörülü olacaksınız... Sevecek ve sayacaksınız... 
Bu kadar basit!
Zor değil!

-*-*-

Hani Türkiye’de, “Nazar etme ne olur, çalış senin de olur” diye bir ünlü deyiş yazılıdır ya kamyonların arka kısmında; biz de diyoruz ki, “biat etme ne olur, ‘çözüm’ ile daha iyi olur!”