“On gün kadar iznim var, sabah televizyon için kalkmayacağım ama kendim için kalkıp, kesin spora başlayacağım ve kilo vereceğim” dedim, başlayamadım!
Neden?
Çok sıcak!
Gerçekten aşırı sıcak var!
Her sene aynı sıcaklar yok muydu?
Evet vardı aslında!
Ama eskiden klimalı evlere alışık değildik!

-*-*-

Şimdi klimadan sokağa çıkmak en büyük sorun!
Yoksa, “havlıyı ıslat, marmaraginin üstüne ser çarşafı, yere yat ve gör serinciği!”
Artık kimse yere yatmıyor ki!
Artık kimse damda uyumuyor!
Asmanın altında da uyuyan yok!
Neden?
Güvende mi hissetmiyor insanlar kendilerini yoksa klima mı sebep?

-*-*-

Dün de aynı şeyi yazmıştım!
Her bayram, “ahhh o eski bayramlar” demek, yaşlanmanın kendisidir.
Evet, yaşlanıyoruz tabii ki ama hala büyüklerimiz bizi “çocuk” görmeyi sürdürüyor!
Ve evet, biz eskiyi çok özlüyoruz!

-*-*-

Eski daha mı iyiydi?
Bugünle kıyaslarsanız, buzdolabı, televizyon, klima, modern otomobiller, hele hele cep telefonu ve bilgisayar yoktu eskiden!
Şimdiki yemekler de yoktu!
Her şey ilkeldi, yereldi ve daha hormonsuzdu!

-*-*-

Bir aile büyüğümüze kapıdan seslendik, elini öpmedik, sarılamadık, “iyi bayramlar” dedik… 
İlla bir şeyler pişirecek!
Pişirmezse küsecek!
Çünkü karşısındaki 52 yaşındaki eşşek kadar pardon fil kadar adam, küçük bir çocuk ona göre!

-*-*-

Çocukluğum…
Mutluydu…
Savaş korkusu vardı.
“Rum korkusu” en çoktu!
Haaa gerçekten “korku” muydu yoksa “korkutulmak” mıydı?
Hala çözmüş değilim!
Her ikisi de diye düşünürüm bazen!

-*-*-

Neyse dün sabah Lefke’den Yeşilırmak’a gittik.
Yeşilırmak kalabalık…
Hep yerli turist!
İç turizm!
Kumarcısından değil!
Acaba diyorum, Yeşilırmak’a bir kumarhane izni versek mi?
Şaka yapıyorum…

-*-*-

Öğleye doğru geri döndük, çocukluğumun “Çukur Galif”ine indik!
Adı yanılmıyorsam “Zafer Gazinosu!”…
“Gazino” ismi hala kullanılıyor nedense!
Oysa, “Casino”dan gelen bir isim diye düşünürüm!
Bir de, Türkiye’deki Emel Sayın’lı, Zeki Müren’li mekanlardan…

-*-*-

Sahi, “Askeri Gazino” ne demek?
Türk Dil Kurumu’na sordum…
Aynen şöyle dedi:
1. Yemek yenilen, gösteri izlenen, müzik dinlenen, bazen oyun sergilenen eğlence yeri:
      "Gazinonun önündeki büyük tenha yoldan hiçbir ses gelmiyor." - Peyami Safa
2. isim Büyük kahvehane ve birahane.
-*-*-

Burası, 1974 öncesi Rumlara aitti.
Ve 1974 öncesi çocukluğumun buraya gidişi “sıfır” kezdir!
Burada küçük bir “beripterocuk” ve hemen yanında, çocuklar için “trencik” vardı!
Benzer trencikten, Astromerit’i geçtikten sonra da hatırlıyorum!
Ve bir hatırladığım şey daha var, biz Çukur Galif’teki trenciğe binemiyorduk!
Çünkü orası “Rum”du ve biz “Türk”tük, gidemiyorduk işte!
1974 sonrası çocukluğumun ikinci yarısı ise hep Çukur Galif’te geçti.

-*-*-

Tam üzerindeki yolun kenarında, içi çimento dolu variller vardı!
“Bunlar nedir?” diye sorardım, büyüklerim de, “İkinci Dünya Savaşı’nda, bunları İngilizler buraya dikti, Alman uçaklarını uçaksavardır diye kandırmak istiyorlardı” yanıtını alıyordum.
O varillerin bence tarihi değeri vardı, yıktık, yok ettik!

-*-*-

Az ileride, “Mersinaci” denen yerde, İngilizlere karşı yer altına inen EOKA’cıların ilk pusu girişimlerinden biri yapılmıştı. Ve bu pusuda, “Haralambos Muskos” adlı EOKA’cı ölmüştü. İngilizlerin öldürdüğü ilk EOKA’cıdır. Veya ilklerdendir… Adına küçük bir kilise yapılmıştı.
Sonra, yani 1974 sonrası bizim bir sivri zekalı, bu kullanılmayan kiliseye küçük bir yatak koyma fikrini geliştirmişti!
Ne maksatla mı?
E o günlerde aganigi naganigi reklamları modaydı!
N’aaaapsın?
Dönemin Güvenlik Kuvvetleri Komutanı manzarayı görmüş, çok kızmıştı ve sonra yıktırıldı…
Bence o yıkım da günahtı ya neyse… 
Keşke korusaydık…

-*-*-

Evet 1974 sonrası Çukur Galif “Türk”tü ve “askeri”ydi!
Hayatımda ilk kez lahmacunu burada yedim.
Ve askerliğimi de 1989 – 1991 yıllarında bu askeri yerden sorumlu taburda yaptım.
Tıpkı “lahmacun” gibi, hayatımın ilk küfürlü askeri hakaretini de burada yedim!
Sebebi mi?
Tabur komutanı sormuştu; “… Asteğmen, sen bu bölgeliydin değil mi? Bölgeyi iyi biliyorsun herhalde?”…
Esas duruşu bozup, sağ elimi havaya kaldırıp, tüm körfezi işaret ederek, “komutanım, Gaziveren’den Yeşilırmak’a kadar…” diye söze başlamıştım ki, o gün ilk kez bana biri, “hıyar” diye hitap edecekti!
Hani dilim dilim doğrasalar Akdeniz’e cacık olurum Barış Manço’nun dediği gibi ama, “… Hıyar asteğmen, rahat dedik mi? Esas duruşunu bozmaaaa!” diye kızmıştı tabur komutanı.

-*-*-

Kötülüğünden değil!
Sistem her halde onu gerektiriyordu!
Askerlikte ast, üstün yanında, “rahat” denmediği sürece, esas duruşunu bozarak konuşamazdı.
“Hani ilk günler, bunlara biraz sert çıkayım da gevşemesinler” diye düşünmüş olabilirdi.

-*-*-

Çukur Galif hala askeri…
Eski doğal hali yok…
Çok beton!
Her yer gibi…
Eskiden sahil çakıldı; her yıl kum dökülürdü!
Sonra bir komutanın herhalde canı böyle çekmiş, sahil beton olmuş!
Ama temiz.
Pırıl pırıl…

-*-*-

Bir de denizin içinde ayla yıldız var…
Evet, denizin içinde, beyaz renkli, ilginç bir teknik ve mimari tasarımla yapılmış ay ve yıldız…
Kesinlikle eleştirmek için söylemiyorum ama “pek gerekli değilmiş” gibime geliyor…

-*-*-

Gaziveren’den Yeşilırmak’a kadarki sahilde, vatandaşın denize girebileceği yer çok değil…
Artırmak mı lazım?
Deniz uygun değil çünkü “koy” yok ve çok dağla alıyor!
Peki, Rumların mesela Poli bölgesinde yaptığı gibi, sahilden az ileriye, dalgakıran inşa edilemez mi?
Düşünmek lazım…
Bayram devam ediyor.
Pandemi korkusu da…
Seçim konuşmaları da…
Belki yine yazarım ama dün bir arkadaş dedi ki, “… Şu aday, daha dik durur!”…
Öteki sordu?
“Kime karşı?”
İddia sahibi, “Türkiye’ye karşı” dedi!

-*-*-

Türkiye’ye karşı daha dik duran ve durmayan!
Nötr olan!
Türkiye’ye karşı dik duran mı daha şanslı yoksa durmayan mı?
Yoksa, bu konuda aslında adayların tümü aynı mı?
Ya da, bu tartışma gerekli mi?

-*-*-

Bayram devam ediyor efendim…
Herkesin bayramı kutlu olsun…
Hijyen, sosyal mesafe, maske… 
Bir Kıbrıs atasözü der ki; “Şingdilik idare edelim da gene…”