Covid 19 çok yakın bir gelecekte bitmeyecek gibi duruyor.

Avrupa Futbol Şampiyonası maçlarında dop dolu stadlar görüyoruz…

Görüyoruz görmesine de, İskoç taraftarlar Londra’ya gelmişti ya; hani İngiltere ile grup maçı oynamışlardı…

O maçtan sonra sahaya giden bin 200 İngiliz koronavirüse yakalandı…

-*-*-

İskoçya’da Salı günü, 24 saat içinde üç koronavirüs ölümü ve 3 bin 887 vaka kaydedildi…

Günlük test pozitiflik oranı, önceki gün yüzde 11.6'dan yüzde 9.8'e düştü…

Dünya Sağlık Örgütü (WHO), Covid'i kontrol altında tutmak için yüzde 5 pozitiflik oranı - yani yapılan testlerin yüzde 5'i pozitif - veya daha düşük olması gerektiğini söylüyor.

-*-*-

İngiltere, 19 Temmuz’da tüm kısıtlamaları kaldıracak mı?

Ayıptır söylemesi ama vaka sayısı artıyor…

Komşu Fransa “dördüncü dalga” açıklaması yaptı haliyle İngiltere’nin kısıtlama kaldırmak gibi bir durumu imkansız gibi duruyor…

Ve hepsinden önemlisi, neredeyse tüm uzmanlar, her hangi bir salgını durdurmak için, ülke dışından gelenlerin sıkı şekilde kontrolünü, kısıtlı giriş şartını, temaslı takibini ve karantinayı zorunlu kılıyor…

-*-*-

İngiliz Başbakanlığı dün bir açıklama yaptı…

Ulusal futbol takımının taraftarlarının Cumartesi günü İngiltere'nin Ukrayna ile oynayacağı EURO 2020 çeyrek finali için Roma'ya gitmemeye çağırdı…

Neden?

Çünkü İtalya “Kehribar” (Amber renk) listede!

Başbakanın resmi sözcüsü şunları söyledi:

"İnsanlar kehribar listeli ülkelere seyahat etmemelidir. Tabii ki taraftarların İngiltere takımını desteklemek için mümkün olan her şeyi yapmak isteyeceklerini takdir ediyoruz, ancak bunu halk sağlığını koruma ihtiyacına karşı dengelememiz gerekiyor. Herkesi yürürlükteki yönergelere ve kurallara uymaya davet ediyoruz."

-*-*-

Güney Kıbrıs’taki vaka artışı da “ülke dışından gelenlere” bağlanıyor.

Haliyle, yakın bir zamanda, örneğin 2022’de hatta 2023’te bu salgının bitmesi gibi bir durumdan kimse söz etmiyor.

-*-*-

WHO diyor ki, bu beytambalı kontrol altında tutmak için, pozitif vaka oranı, yaptığınız test miktarının yüzde beşini geçmemeli…

Güney Kıbrıs’ta bu oran, vaka sayısındaki artışa rağmen yüzde 1 bile değil…

Kuzey Kıbrıs’ta da değil…

Güney’de Salı günü yüzde 0,66’ydı…

Bizde ise aynı gün yüzde 0,36’ydı…

-*-*-

Ada’da bir sıkıntı yok gibi duruyor!

Ama Ada’nın Güney’ine gelenlerde ve Kuzey’ine gelenlerde her türlü sıkıntı olabilir…

Kuzey Kıbrıs’ta henüz aşıların hangi oranda, ne oranda, nasıl etki yaptığı konusunda tüm Dünya’da belirsizlik bulunan “Delta Varyantı” denilen koronavirüs türüne rastlanmadığı söyleniyor ancak “bu söylem” sadece “havaya sıkılan fişenk”tir… Atmasayondur, sallamasyondur…

-*-*-

Kısacası, Delta varyantı bir yana nüfusumuzu bile kesinlikle bilmiyoruz…

Geleni gideni kendi siyasi irademizle kontrol edemiyoruz…

Haklı olarak, koronavirüs salgınından en çok etkilenen sektörlerin – örneğin turizmin – bir an önce ayağa kalkması gibi hedefler belirlemek zorunda kalıyoruz…

Ancak çok açıktır ki; gerek salgının tüm Dünya’daki gidişatının belirsizliği ve gerekse bizim içimizde “her alandaki” belirsizlik; iyiye dalalet değildir…

-*-*-

Ve salgındaki bu ürkütücü global belirsizliğin KKTC’deki huzursuzluğu bir yana; siyaseten “geberik” durum daha ciddi umutsuzluk yaymaktadır…

-*-*-

Öyle bir haldeyiz ki; mangalda unutulmuş yani uzun süre kalmış ve artık yenmeyecek kadar kömürleşmiş – hatta kokmuş şiş kebabı gibiyiz!

Tuz eklesen da yenmez; limon sıksan da!

Yandı artık!

En sarhoş misafire dahi kakalayamazsın!

Diş bile kırar!

-*-*-

Ve hala kavga…

Hala paylaşamama…

Hala “ben başkan olacağım” sevdası…

Hala “ben bakan olacağım” hırsı…

-*-*-

Hayat gayet normal…

Ülkenin maddi – manevi zerre sıkıntısı da yokmuş gibi davranıyoruz…

Meclis da tatilde, ohhh!

Vatandaş sessiz ve de şamatasız olaya sadece seyirci…

Geminin makineler sustu, tamir edilemiyor…

Dümen koptu ama ısrarla o dönmeyen dümeni elinde tutma sevdasındakilerin anlamsız yarışı sürüyor…

Halk, “sessizlik ve şamatasızlık” yanında sıcaktan daha da “mannos” oldu…

-*-*-

Bu arada hiç çözemediğim bir durum daha var!

Türkiye’den konuklar geliyor ama neden geldiklerini bilen yok!

Türkiye Dışişleri Bakanı ve akabinde de Cumhurbaşkanı Yardımcısı Ada’ya gelecek!

Hakikatten neden geliyorlar?

Kıbrıs sorununda “siyaset” belirlemek için veya toptan talimat maksadıyla mı?

Onlar, bu kadar rahat bu işi yapıyor ve KKTC’yi yönetiyorsa; bizimkileri neden “işten atmıyorlar”?

Değil mi saygıdeğer Osmaniyeli kardeşlerim!

-*-*-

Yani demek istiyordum ki, Türkiye nere çekerse, biz oraya gitmeye razı mıyız?

Eğer öyleyse, canımızı neden yiyoruz?

Neden ısrarla çalışmayan gemiyi biz yüzdürüyormuş gibi yapmaktan utanmıyoruz?