Aktan hocayı da kaybettik...

Aktan İmamzade...

Amcamın ve dayımın Erenköy Mücadelesi’nden silah arkadaşları...

Öğretmen arkadaşları...

Sevgili Fırat’ın ve Funda’nın babaları...

Fırat, benden bir yaş ve bir sınıf küçüktü...

Taaa ilkokuldan arkadaşım...

Aylardır hatta yıllardır görüşemedik...

Aktan hocanın dürüstlüğünden, beyefendiliğinden, sadeliğinden, bilgeliğinden, Baflılığından, adam gibi adamlığından bahsetmek mi isterdiniz?

Yoksa, bizim salon milliyetçisi sahtekarların gösteriş merakının nasıl iğrenç bir şey olduğunu her gördüğümde gülümseyerek hatırladığımdan mı?

-*-*-

Hem Erenköy savaşlarında, hem Baf direnişinde gerçek anlamıyla savaşanlardandı...

Hem 64’te, hem 74’te vücuduna isabet eden kurşun adedi sayılamayacak kadar fazlaydı.

Bir tek gün çıkıp da ne sahtekar yalancılar gibi ne konuştu; ne de bunu övünmek için kullandı.

Ne yalan ve propagandaya kaçtı ne de abartarak hikayeler anlattı!

İki kez, ölüme milimetre kadar yaklaşmış gerçek bir kahraman ve gerçek bir gaziydi.

“Gereği neyse, onu yaptık” demişti alçak ses sohbetlerimizden birinde...

Çatalköy’de, Fırat ve Zeliha’nın o zamanlar yaşam sürdüğü evlerinde bir kebap akşamında, “Aktan hocam, o günler...” diyerek söze girmek istemiştim...

“Boşver... Gelecek daha önemli” demişti...

-*-*-

Öldüğünü ne yazık ki dün sabah sanal medyadan öğrendim...

Meğer Perşembe günü yaşam kavgasını yitirmiş...

80 yaşa bir merdiven ayağı kalmıştı.

Çok üzüldüm...

Hep yazarım, “bir çınar daha göçtü” diye...

Hem de ne çınardı Aktan hoca...

Allah rahmet eylesin...

En başta evlatları, torunları ve Erenköy gazisi arkadaşları olmak üzere, ailesine, Baflılara ve ülkemize başsağlığı diliyorum...

-*-*-

Aktan hocayı iki kelimeyle anlat deseler, “Dürüstlük, vatanseverlik” derim...

Vatanı sevmek nedir?

Yarın 19 Mayıs...

Atatürk’tür vatanı sevmek...

Vatanı sevmek, Atatürk olabilmektir.

Atatürk olmak kolay mıdır?

-*-*-

Bir sanal medya mesajında dinledim anlatacağım hikayeyi. İsmini bilmediğim Türkiyeli bir radyo spikeri anlattı, paylaştılar...

-*-*-

İran Şahı, 1934 yılında Türkiye’yi ziyaret etmiş...

Atatürk’e de, paha biçilmez değerde taşlarla süslü, altınlı falan bir kılıç hediye etmiş.

Atatürk de O’na, küçük bir sigara kutusu vermiş.

Şah’ın yüzünden, “bu ne be!” diye iç geçirdiği anlaşılıyormuş...

Atatürk, konuşmasına fırsat vermeden, “... Kendi maaşımla aldım” demiş...

-*-*-

Bundan ders mi çıkarmak istiyorsunuz?

Siyaset bilimi hocalarım; dürüstlük, hesap verebilirlik, şeffaflık, çağdaş yönetim anlayışı, devletçilik, doğruluk, devlet adamlığı ile ilgili sayfalar dolusu ders anlatacağınıza; alın bu hikayeyi anlatın, yeter.

-*-*-

UBP’si, CTP’si ve hepsi; keşke Atatürk portresi yerine, bu hikayeyi büyük puntolarla yazdırıp, çerçeveletip, partilerinin her örgüt binasına assa...

Eminim Atatürk görse; bunu yaptıklarına, çok sevinirdi!

-*-*-

Geçenlerde Türkiye’deki Birgün gazetesinde “abonelik”le alakalı bir duyuruda, şu ifadeleri okudum...

Son zamanlarda, mesleğimiz açısından, bu duyurunun hayati önemi olduğu inancındayım.

Paylaşmak istedim...

“Bağımsız gazetecilik” iddiasındaki tüm meslektaşlarımıza da, okuyuculara da “faydası olur” inşallah:

“... Bağımsız gazetecilik; sermayeye karşı halkı, sömürüye karşı emeği, eşitsizliğe karşı adaleti, savaşlara karşı barışı, piyasacılığa karşı temel hakları, talana karşı doğayı, erkek şiddetine karşı kadınları, istismara karşı çocukları savunmanın olmazsa olmaz koşuludur…”

-*-*-

“Vatana ihanet”…

Hainlik…

Geçtiğimiz gün bu konuda bir yazı yazdım…

Bulup okumanız çok kolay…

Kıbrıs Haberci veya Gündem Kıbrıs gazetelerimizde bulup okuyabilirsiniz…

Bugüne kadar yazdığım yazılar içerisinde, en çok “ilgi görenler” arasına girdi bu yazı.

Meğer ne kadar çok “yargısız infaz”ımız ve “faili meçhul cinayet”imiz varmış!

-*-*-

Bir dönem, “hatırı sayılır” her hangi bir askeri veya sivil bölge ya da köy ağasının, “bu haindir” demesi yeterliymiş…

Adamı anında vurup öldürüyorlarmış…

Öyle hikayeler, öyle cinayetler anlatıldı ki; değil Türk dizisi senaryosu yazmak; Hollywood’takiler öğrense; “vay be!” deyip küçük dilleri dışkılarına karışacak heyecandan!

-*-*-

Bu konuyu tekrar etmek istiyorum!

Kıbrıs Türk toplumu tarihinde “topluma, Türk milletine ve vatana ya da anavatana” ihanet eden bir tek Kıbrıslı Türk yoktur.

Bunun aksini iddia edenler; Atatürk’ün İran Şahı’na hediye ettiği o sigara kutusu hikayesindeki “devlet adamlığı” tutumunun aksine; yönettikleri veya nemalandıkları çirkef düzenin devamını savunan kan emici ahlaksızlardır.

-*-*-

Ve bugün yeni Pazartesi…

Aman!

Hem de ne aman!

Aman aman!

İki gün sonra, Covid 19 açılımlarımıza yenileri ekleniyor.

Bir şikayetim yok.

Eklensin.

Ancak; lütfen yılışmayalım, gevşemeyelim, tedbiri elden bırakmayalım…

Aman, aman, aman!

Ki ne aman!

“Bitti be bu iş; yedi bitirdik bu goronavirüsü” demiyelim!

Ne isterse olsun, ellerimizi sıklıkla yıkamaya; her türlü hijyene; maskesiz dolaşmamaya; iş yerlerine girişlerde sıcaklık ölçümlerine; büyük gruplar halinde toplanmamaya; uzman değilim tabii iki, okuduğum uzman görüşlerinden alıntılardır aktardıklarım ve mutlaka “ateş, öksürük, nefes darlığı ve benzeri şikâyetleri” anında bildirmeye özen gösterelim...

Aman, aman, aman!

Ki ne aman!

“İkinci dalga” deniyor!

Lütfen, ama lütfen gevşemeyelim; siyasetimiz gibi yavşamayalım!

İkinci dalga dene şey, vurup da götürmesin!