Artan vaka sayısı ürkütüyor!

Aşı konusunda “sayıları az olsa da, hala kafa karıştıran çok!

PCR paramız yok!

Yani hem devletin, hem vatandaşın parasından söz ediyorum!

Maskesiz de çok!

Ve kurala uyan yok!

Bunu da cehalete bağlayacaktım ki; “pasaport” tartışmasının “düşmanca” zihniyetle yapılıyor olması daha “cahilce” geldiğinden, bugün bu konuya dalayım dedim!

-*-*-

Vatandaşlık ve pasaport meselesini bizim kadar çok tartışan başka bir devlet veya toplum ya da coğrafya var mı diye çok merak ediyorum!

Gereksiz bir tartışma!

Ama ne yazık ki bizim özel coğrafyamız bu gereksizliği son derece popüler hale dönüştürebiliyor!

Rumcular!

Türkçüler!

Çıkarcılar!

-*-*-

Kavga büyük!

“Kıbrıslı Türk” olup da Kıbrıs Cumhuriyeti Pasaportu almayanımız çok az!

Bazı “Almamış” milliyetçilerin ki bunların sayısı bir elin parmaklarını da geçmiyor; “almadım” diye de övünmek maksadıyla sanal yayın yapması, çok hoş bir komedi!

“Alan” milliyetçilerin durumu daha da komik… Bunlar; “Kıbrıs Cumhuriyeti pasaportu olan” solcuları “gidin öteki tarafta yaşayın”a davet ederken, “kendileri” için yorum yapmaktan kaçınıyor ya da “zorunlu bir hak” demeye getiriyor!

-*-*-

Tabii ki toplum bir kez daha bölünüyor!

Sadece “pasaport” değil ki!

Güney’deki okullarda çocuğunu okutanlar yok mu?

Sağdan da soldan da çok kişi var!

Hem de en üst seviyede!

Milliyetçilik mertebesinin en üst katında!

-*-*-

Gece gündüz, örneğin federal çözümü, “Ruma yama olmak” diye anlayan ve anlatan bu önemli milliyetçi “tabaka”; “Abiciğim, ablacığım, oğlunu, kızını neden Rum okulunda okuttun?” sorusuna nasıl cevap verir, çok merak ederim; bu da ayrı bir mesele!

-*-*-

Tabii ki bu ve bunlar gibi nedenlerle Kıbrıs sorununun kesinlikle çözüme muhtaç olduğu gerçeği, gözümüze gözümüze vurmaktadır!

-*-*-

Bakın, adam veya kadın; çocuklarını Güney’deki çok kaliteli eğitim verdiği kanıtlanmış bir okulda okutuyor.

Parasını da ödüyor!

Selam dururum!

Keşke her çocuk, kaliteli okullarda okusa!

Keşke her çocuğa bu hak sağlanabilse!

Ama aynı adam ve / veya kadın; örneğin yanlarında çalışan bir kişiyi, “sen Rumlar gibi düşünüyorsun” diyerek, işten kovabiliyor!

-*-*-

Kıbrıs sorunu kesinlikle çözülmelidir!

Haaaa nasıl mı çözülmelidir?

Bana göre “federasyon”, size göre değişik bir şey!

Hatta “Kuzey Kıbrıs, doğrudan Hatay gibi olmalı” da diyebilirsiniz mesela!

Eleştirebilirim ama mantıklı ifadelerle açıklarsanız, tartışırım, saygı duyarım.

-*-*-

Gidişat iyi değil ve her şey daha da kötü olacak!

Bölünme, şimdilik küfürleşme seviyesine geldi; daha da ileri gidecek!

Çözüm bu nedenle şarttır!

Pasaport meselesine, Güney yönetimi de “hukuk” çerçevesinde değil, tıpkı bizdeki “cehaletle” aynı seviyede, “histerik hamaset”le girişiyor!

-*-*-

Kuzey coğrafyada bölünme hızla devam ediyor ve daha da belirginleşip, daha da tehlikeli boyuta ulaşırken; “haklıydı, hakkıydı, haksızdı, hakkı değildi” tartışması bir yana; Kıbrıs Cumhuriyeti bundan nemalanmaya çalışıp, “Kıbrıs Türk Toplumu”nu daha da içinden çıkamaz ve çaresiz hale sokuyor.

-*-*-

Ve dediğim gibi özellikle “Kuzey coğrafyadaki siyaset karmaşasının yarattığı aşırı cehalet” de tüm bu tehlikeli gelişmelerin hızını sadece artırıyor!

-*-*-

Cehalet büyük bir tehlikedir…

Meşhur “deve” hikayesini herkes anlatır, yazar…

Bir kez de benden dinleyin:

-*-*-

(Bu konunun tarihi saptırma olduğu konusu tartışılır, farklı görüşler olabilir ama sonuçta tartışmak değil, hikayeden ders çıkarmak önemlidir.)

-*-*-

Hikayeye göre, Muaviye Şam’da, Hazreti Ali ise Küfe’de validir ve aralarında anlaşmazlık vardır, hatta savaş çıkmak üzeredir…

Bir gün, bir deveci, yüklediği mallarla Küfe’den Şam’a gelir, açıkgözün biri deveye sahip çıkar; “Bu dişi deve benimdir” der...

Küfeli kendisinden emindir, çünkü devesi erkektir. Devenin erkek olduğunu ispatına da gerek yoktur çünkü ayıptır söylemesi, “mal” ortadadır!

İtiraz eder, dinletemez.

Sorun Muaviye’ye kadar yansır. Hadise büyür. Ahali olaydan haberdar olur...

Halk bir meydanda toplanır.

Muaviye, “Bu dişi deve benimdir” diyen Şamlı`ya (propagandanın anasını ağlatacak şekilde) şu soruyu sorar;

“Bu dişi deve kimindir?”

Şamlı açıkgöz, “Bu dişi deve benimdir!” diye bağırır.

Muaviye de onaylar, “Evet, bu dişi deve Şamlı`nındır!”

Sonra halka sorar; “Bu dişi deve kimindir?”

Ahali hep bir ağızdan cevap verir; “Bu dişi deve Şamlı`nındır!”

Küfeli neye uğradığını şaşırır… Allah aşkına, devenin erkek olduğu gayet net görülüyor ama derdini anlatamaz. Şaşkın ve çaresiz bir şekilde, kenarda dururken Muaviye kendisini çağırır;

“Ey Küfeli, dinle! Sen de ben de biliyoruz ki, bu deve senindir ve dişi değil, erkektir. Ama sen Küfe’ye dönünce gördüklerini Ali’ye anlat ve de ki: ‘Ey Ali, Muaviye’nin, dişi deveyi erkekten ayırt edemeyen, o ne derse evet diyen 10 bin adamı var! Ayağını denk al!’”

Var git Ali’ye söyle ayağını denk alsın!”

-*-*-

Haliyle vaktimiz bol, sabah kalkma zorunluluğu gibi bir derdimiz yok; televizyonda da bol bol olimpiyat keyfi var…

Bu arada tüm kalbim, özellikle Türkiye Kadın Voleybol Milli Takımı için çarpıyor. “Cehaletin inadına”, hayatımda hiçbir takımı bu kadar yürekten, bu kadar çok, bu kadar heyecanla izlemedim; ki bu da ayrı bir mesele!

Neyse!

Çok televizyon izliyorum ya; son birkaç gündür, özellikle de Pazar akşamı, bazı kanallarda “Kıbrıs meselesi – Maraş” tartışılıyordu!

Tartışanların büyük çoğunluğunu gördüğümde ve dinlemeye çalıştığımda; yukarıda yazdıklarımın tamamını kafamda tasarlamıştım bile…

Yazdım, sizler de sağ olun, şu anda okuyorsunuz…

-*-*-

Evet pasaport saçmalığı tehlikeli…

Maraş propagandası daha tehlikeli…

“KKTC’nin adı değişirse, kesin Gambiya, Bangladeş, Pakistan, Azerbaycan ve Libya bizi tanır; Rusya ile İngiltere de bu tanımalara destek verir” diyen siyasetçiler ama onlardan çok “uzman profesörler ve de doçentler”in olması; en tehlikeli!

-*-*-

Cehalet kötü bir şey!

Çok kötü!

Kıbrıs sorunu çözülmelidir…

Bilmem anlatabildim mi?