Bekarsınız; borcunuz da yok, taksit ödemiyorsunuz...
Ailenizin evinde kalıyorsunuz...
İşiniz yok...
Anne ve / veya babanın emekli maaşı varsa, en azından aç kalmazsınız...
Ama öyle haftada bir kez olsun gece arkadaşlarla açılmayı falan aklınızdan çıkarın.
Evlilik hayali falan da kurmayın...
Mümkün değil...
Dededen kalma mal varsa, “satar yaparım” da demeyin; çünkü ya kimse almayacak ya da sudan ucuza gidecek.

-*-*-

Yeni evlisiniz...
Biraz birikiminiz vardı, anneden – babadan falan da aldınız; peşinat yatırdınız ve ev alıp ciddi bir borca girdiniz.
30 bin Sterlin borcunuz varsa, oturduğunuz yerde sürekli kazıklanıyorsunuz demektir.
50 bin Sterlin borcunuz varsa, kazık hem daha uzun hem de kertiklidir.
İkiniz de çalışıyorsunuz, ortalama 10 bin TL aylık geliriniz bile olsa, borcu ödeyemezsiniz...
Veya tüm maaş bir şekilde o borcun taksitlerine gider; anne – babanın evinde aç kalmamak için sinersiniz!
Aman çocuk yapmayın!
Birilerine uyup, üç çocuk yapmak gibi hayale de sakın kapılmayın!
“Allah rızkını verir” iddiası, koronavirüs sonrası kriz dönemini kapsama alanı dışında tuttu!

-*-*-

Örnekleri çoğaltabiliriz...
Çok insan işini kaybedecek.
Bu iki örnekten farklı onlarca, hatta yüzlerce farklı ekonomik yaşam örneklerimiz olacak.
Yeni dönemde, yeni normalimizde ciddi anlamda yoksullaşacağız.
Ve alışkanlıklarımızın büyük bölümünden vazgeçmemiz gerekecek.

-*-*-

Özel okul, lüks araç, lüks yaşam kesinlikle kısılmak zorunda.
Bir çok alanda tasarruf şart olacak.
Devlet öğrencilere burs veremeyecek.
Verse bile, örneğin Avrupa’da çocuk okutmak çok daha fazla zorlaşacak.

-*-*-

Hizmet sektörüyle alakalı; örneğin ülkede çok sayıda otelin kapanma riski çok yükselecek.
Birikimler ya tüketilecek, ya da borçlanılacak.
Herkese borç verilecek mi?
Sanmıyorum!
Verilse bile, o borç ödenmeyeceği için, belki de ülkenin yarısındaki mülkler el değiştirecek!

-*-*-

Ortalık fena karışacak.
Bir yandan, Rumlar tarafından yeniden açılmaya başlanacak mülkiyetle ilgili davalarla Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde sıkıntı yaşanacak!
Öte yandan, yerel mahkemelerimiz, alacak – verecek davalarından dolayı zaten çok sıklıkla kilitleniyor; bu kilitlenmeler, kaotik bir çıkmaza sürüklenecek.

-*-*-

Sonuçta, Kıbrıslı Rumlar, mülkleri için mafyaya başvuramayacak ama ülke içindeki alacak – verecek davalarına, hukuki zeminde “çare” bulunamayacağı için; diz altı veya diz üstünden kurşunlama yöntemiyle “çare” aranacak!

-*-*-

Çok mu kötümserim?
O zaman bazı örnekler daha vereyim...
Lüks araba sayısı çok fazla.
Seyrüsefer, sigorta, servis ve bilimum masraflar; şu anda ödenebilme sınırında; peki bu ülkeye “gelir” gelmezse ki en az bir yıl gelmeyeceğini görebilmek için bakmaya bile gerek yok; nasıl ödenecek?
Taksit ödemelerini bıraktım; yollarda sokaklarda seyrüsefersiz, sigortasız araç sayısı şu anda yüzde 50’yse, yüzde 90’lara çıkmayacak mı?

-*-*-

Polis ceza yazacak!
O cezalar da ödenmeyecek!
Polis mahkemeye gidecek!
Devletin mahkemeye göndermek zorunda kalacağı insan sayısı da mahkemelerdeki kaosu artıracak.

-*-*-

Bir örnek daha: Av ruhsatları hiç ödenmeyecek.
Kimse ödeyemeyecek.

-*-*-

Lefkoşa Türk Belediyesi Başkanı Mehmet Harmancı, “... temel gıda maddelerini alamayacağız” diyor; ben daha oraya gelmedim!

-*-*-

Dibe vuracağız!
Buna herkes hazır olmalı!
Devlet memurları, öğretmenler, emekliler kaç ay daha kesintili maaş alacak?
Başka bir şekilde soralım; devlet gelir elde edemiyorsa; ödeme yapmak için nereden para bulacak?
Türkiye’den mi?

-*-*-

Peki Türkiye, diyelim ki Erhan Arıklı’nın dediği gibi; “protokollere uyduğumuz için”, bize koskocaman bir “aferin canım” çekip, bir aylık, iki aylık memur maaşını gönderdi; peki sonrası?

-*-*-

Ne satacağız?
Enginar mı?
Portakal mı?
Patates mi?

-*-*-

Kumar turizmi yeniden mi başlayacak?
Ne zaman?
En iyi tahminler, 2021 yazını da “iptal” etmiş durumda!
Peki, bu devlet, gelirsiz, parasız 2022’ye kadar nasıl dayanacak?

-*-*-

“Sen ekonomist misin?”
Diye sormuşlar!
Che Guevara’ya!
Hani, yoldaşı Fidel Castro, devrimden sonra O’nu Küba Merkez Bankası’nın başına getirmişti...
“Komünistim” diye yanıt vermişti Che Guevara bu soruya!

-*-*-

Ve şu gerçeği hatırlatmakta fayda var; “Fidel Castro ile Che Guevara ve yoldaşlarının kurdukları sistemle, 60 yılı aşkın süreden beri dalga geçen kapitalist Dünya’nın bireyleriyiz hepimiz değil mi?”
Evet öyleyiz!
Neydi Küba’daki sistem?
“Elimizdekini paylaşacağız...” sistemi...
(Maliye Bakanı Olgun Amcaoğlu aynı şeyi söylüyor...)
Başka neydi?
Yerli istihdam, yerli üretim, yerli tüketim...
(Başbakan Ersin Tatar söylüyor)...
Ve akabinde turizm...
Başladığı zaman gelirimiz artabilir.
Ve belki ayakta kalabilen üniversiteler...
Üç – dört yıl sonra yeniden toparlayabilir...

-*-*-

Sonuç?
Evet sonuç çok önemli...
Ama sonuçla ilgili olarak bir şeyler yazmak istemiyorum...
İki gündür, ısrarla ve inatla, “Federal çözüm, hemen şimdi” diyorum.
Hatta, gerçekten çok daha iyi günler göreceğimize inanıyorsanız, göndersin Türkiye bir vali, ben ona da fitim! Ama bunun imkansız olduğu gün gibi ortadayken, inatla ve ısrarla, “çözüm çözüm çözüm” diyorum...
Ancak... Ancaaaaaaaaak... Ve yine ancaaaaaak; buna biz mi karar vereceğiz?
Var mı o yetkimiz?
Var mı?
İşte bütün mesele burada!

-*-*-

Sonucu yazmak kolay!
Kurarsınız Küba’daki gibi bir sistem...
Anastasiadis’e doğru dönersiniz yüzünüzü...
Sağ elinizi avuç içi yukarıya bakacak şekilde açar, ortadaki nasırlı parmağı yukarı kaldırır; o sağ eli, sol avucunuza sert bir şekilde vurursunuz!
“Sen bilin annipşimu” diye de seslenirsiniz...
Seslenebilirsiniz!
Da...
Evet!
Da...
Kim karar verecek bütün bunlara!
“Kıbrıs Türk toplumu mu?”...
Nasıl?
Esas duruş göstererek mi?

-*-*-

Çok mu karamsarım?
Her şey çok güzel mi olacak?
Türkiye bizi paraya mı boğacak?
Ve dilediğimiz gibi yaşamayı sürdürecek miyiz?
Gelsin lüks arabalar, yansın mangallar, aksın gonyaglar, iç turizmle coşacağız, dalga dalga yükselsin bayraklar!

-*-*-

Bu son cümledeki filmin adını bilen varsa, söylesin de biz da seyredelim!
Benim izlediğim filmin özeti:
“Çok karamsarım n’apayım elimde değil!”