Cumhurbaşkanı Ersin Tatar, EOKA terör örgütü ile Anavatan Türkiye’nin başına musallat edilen tüm terör örgütlerini lanetledi;  vatan uğruna toprağa düşen aziz şehitlere Allah’tan rahmet diledi; gazileri de saygıyla selamladı.

1 Nisan EOKA’nın kuruluş yıldönümü nedeniyle açıklama yapan Tatar, bugün  kendi vatanlarında, kendi devletlerinde, Anavatan Türkiye’nin ve Türk ordusunun güvencesi altında huzur ve güven içerisinde yaşadıklarını vurguladı.

Rum saldırılarının,  izolasyonlar, ambargolar, ekonomiye yönelik yıkıcı faaliyetler, Türkiye’nin garantörlüğünün kaldırılması, Türk askerinin uzaklaştırılması ve devletin  yok edilmesi hedefleriyle, şekil ve yöntem değiştirerek devam ettiğini belirten Tatar, geçmişte olduğu gibi, bunlara karşı da direndiklerini ve direnmeye devam edeceklerini belirtti.

Devletlerinden, özgürlüklerinden, egemenliklerinden, Türkiye’nin garantörlüğünden ve Türk askerinden her ne pahasına olursa olsun asla vazgeçmeyeceklerini kaydeden Cumhurbaşkanı Tatar, halkı 1974 öncesinin karanlık ve vahşet dolu günlerine geri döndürmeyeceklerini  ve Rum insafına bırakmayacaklarını vurguladı.

“GERİ DÖNÜŞ OLMAYACAKTIR”

Cumhurbaşkanı Tatar, açıklamasında şöyle dedi:

“Cenevre’de 27-29 Nisan’da yapılacak olan gayri resmi 5+BM toplantısına yönelik olarak çalışma ve hazırlıklarımız devam ederken, bölgenin en güçlü ve en büyük ülkesi olan Anavatan Türkiye tarafından desteklenen ve uluslararası alanda da büyük yankı yaratan yan yana yaşayan eşit egemen iki devletin varlığına dayalı çözüm şeklini masaya getireceğiz. Bundan da geri dönüş olmayacaktır.

ERDOĞAN’A TEŞEKKÜR

Türkiye Milli Güvenlik Kurulu’nun “kapsamlı ve kalıcı çözümlerin bağımsız iki devlet temelinde gündeme alınması hususun vazgeçilemez olduğunu” açıklaması da bizlere büyük güç vermiştir. Bu nedenle Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a, şahsım ve Kıbrıs Türk halkı adına bir kez daha teşekkürlerimi sunarım.

Kıbrıs’ın Yunanistan’a ilhakını hedefleyen EOKA terör örgütü 1 Nisan 1955 tarihinde silahlı eylemlere başlarken, Kıbrıs’ı kan gölüne çeviren, huzuru ve güvenliği yok eden ve olumsuz etkileri hala daha devam eden bir dönemi de başlatmış oldu. Rum liderliği, Rum Ortodoks Kilisesi ve Yunanistan tarafından organize edilip, desteklenen EOKA terör örgütünün ana hedefi Enosis olurken, bu hedef EOKA bildirilerinde şöyle açılanmıştı;

Hedefimiz ilk önce İngilizlere daha sonra da Türk ulusunun bir uzantısı olan Kıbrıs Türklerini adadan atmak ve Enosisi gerçekleştirmektir. Ateş ile su, cennet ile cehennem bir araya gelmedikçe Kıbrıs Helenlerinin Kıbrıs Türkleri ile bir araya gelmesi de mümkün değildir.

İşte belirlenen bu hedef doğrultusunda terör örgütü EOKA 1 Nisan 1955 tarihinde silahlı eylemlere başlarken, ilk önce İngilizler hedef alınmış, daha sonra da Kıbrıs Türklerine yönelik saldırılar başlamıştı. 1955- 1958 döneminde pek çok köyümüz, camilerimiz, kutsal ve dini yerlerimiz EOKA’nın saldırılarına uğrarken, yüzlerce vatandaşımız da katledildi. Türk Mukavemet Teşkilatı’nın kurulmasının ana nedeni de bu saldırılara karşı Kıbrıs Türk halkını korumaktı.

Bir savunma örgütü olarak kurulan TMT’nin direnişi sonrasında da Kıbrıs Türk halkının eşit kurucu ortağı olduğu Kıbrıs Cumhuriyeti’ne ulaşıldı. Ama ne var ki bu cumhuriyetinin ömrü de çok kısa oldu. EOKA liderleri tarafından hazırlanan Akritas Planı doğrultusunda 1963 yılının Aralık ayında Kanlı Noel saldırıları başlatıldı. Hedef yine, Kıbrıs’ın Yunanistan’a ilhakını gerçekleştirmekti.

“SORUMLULAR RUM LİDERLİĞİ İLE YUNANİSTAN’DIR”

1963-1974 döneminde de yüzlerce köyümüz saldırıya uğrarken, binlerce insanımız göç etmek zorunda kalmış, soykırım hedefli olarak yüzlerce insanımız da katledilmiştir. Kumsal, Ayvasıl, Baf, Limasol, Arpalık, Gaziveren ve diğer katliamlar bunun en açık kanıtı ve belgeleridir. Bu katliamların ve vahşetin sorumluları da EOKA terör örgütünü oluşturan ve destekleyen Rum liderliği ile Yunanistan’dır.

Yunan Cuntası tarafından 15 Temmuz 1974 tarihinde gerçekleştirilen darbenin de hedefi Kıbrıs Türk halkını yok edip, adayı Yunanistan’la birleştirmekti. Anavatan Türkiye, Barış Harekatı’nı gerçekleştirmemiş olsaydı, Kıbrıs’ta ikinci Girit faciası yaşanacak ve bir tek Türk bile sağ bırakılmayacaktı. Bunun da kanıtı Taşkent, Muratağa, Sandallar, Atlılar ve diğer katliamlardır”.