Cumhurbaşkanlığı tarafından, Avrupa Birliği Liderler Zirvesi sonuç bildirgesine ilişkin yayınlanan açıklamada, şu ifadelere yer verildi:

“AB Mart zirvesinin ardından yapılan açıklamanın Kıbrıs Adası’na ve bölgemize ilişkin paragraflarında açıkça bir kez daha AB’nin ne Kıbrıs sorunu, ne Kıbrıs Adası ne de bölgemize dair konularda tarafsız olamayacağını bir kez daha göstermiştir. Bu durum, 27-29 Nisan tarihlerinde Cenevre’de gerçekleştirilecek gayriresmi 5+BM toplantısı kapsamında AB’nin yeri olamayacağı şeklindeki pozisyonumuzun haklılığını bir kez daha teyit etmiştir.

Devletimizin Anavatan Türkiye ile birlikte Kıbrıs Adası etrafındaki hidrokarbon kaynaklarına dair yürüttüğü faaliyetler, bu kaynaklar üzerinde eşit hakka sahip Halkımızın hak ve çıkarlarını korumaya yöneliktir. Kıbrıs Rum liderliği egemenlik kisvesi altında bu kaynaklara dair karar verme, bu kaynakları kullanma ve satma da dahil olmak üzere Halkımızın haklarını gasp etme politikası gütmektedir. Defaten ifade edildiği üzere, Devletimiz Halkımızın haklarını Anavatan Türkiye ile koruyacak ve o hakların gasp edilmesine asla izin vermeyecektir.

KKTC olarak, iki Halka da ait olduğu ilgili tüm taraflarca kabul edilen hidrokarbon kaynaklarına ilişkin iyi niyetimizi diplomasi kanallarını işaret eden önerilerimizle defaten ortaya koyduk. 2011, 2012 ve nihayetinde Temmuz 2019 tarihinde bölge istikrar ve barışına da katkı sağlayacak iş birliği önerimiz Rum tarafının hegemonist tutumu nedeniyle yaşama geçirilemedi. Haklarımızdan vaz geçmeyerek diplomasi yolunu iyi niyetle açık tutmaya devam etme kararlılığımız sürmektir.

Bu vesileyle iş birliği çağrımızı yineleyerek bahse konu önerilerimizin hala masada olduğunu yinelemek isteriz. Eğer Doğu Akdeniz Bölgesinde barış ve istikrar isteniyorsa, GKRY liderliği diplomasi yoluna teşvik edilmelidir. Bu beklentinin aksine, AB’nin bahse konu açıklamasında bir kez daha üzülerek görülmektedir ki, Rum liderliğinin maksimalist tutumu teşvik edilmektedir. Bu tutum barış ve istikrarı tehdit eden bir unsurdur.

Doğu Akdeniz Bölgesine dair Türkiye Cumhuriyeti’nin önerisi olan çok taraflı bir Doğu Akdeniz Konferansını ileri götürme çağrısı bu konuya ilişkin açıklamada yer alan tek olumlu unsurdur. Hatırlanacağı üzere Türkiye Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan bu çağrıyı ilgili tüm paydaşlara yapmış ve adadaki iki tarafın da eşit statüte bu konferansta yer alması gerektiğinin altını çizmiştir.

Kıbrıs konusuna dair açıklamada yer alan unsurlar mevcut gerçeklikle uyuşmamakta, bütünen Rum pozisyonunu yansıtmaktadır. Bu unsurlar 27-29 Nisan tarihlerinde İsviçre’nin Cenevre şehrinde yapılacak 5+BM gayriresmi toplantısına da gölge düşürecek niteliktedir. BM Genel Sekreteri’nin bu toplantının hangi gerekçeyle gerçekleştirileceğine dair ifadeleri nettir.

Genel Sekreter resmi müzakerelere geçilebilmesi için öncelikle iki taraf arasında ortak bir zemin tesis edilmesi gerektiğini davet mektubunda da açıkça ifade etmiştir. Hal böyleyken, zorlama Rum pozisyonlarını açıklamaya dahil eden AB, Kıbrıs konusunda da tarafsız olamayacağını bir kez daha en net ifadelerle deklare etmiştir. Üye dayanışması kisvesi altında yapılan bu açıklamalar, sadece olası bir sürece değil, AB’nin Kıbrıs Türk Halkı nezdindeki itibarına zarar vermekte,

AB’ye güvenin her geçen gün azalmasına da sebebiyet vermektedir. Hatırlanacağı üzere AB, 2004 yılında kendi aldığı kararı yürürlüğe koymaktan imtina etmiş, Doğrudan Ticaret Tüzüğünü yaşama geçirme konusunda herhangi bir adım atmamış, Kıbrıs Türk Halkına referandum öncesi verdiği sözleri de tutmamıştır.

Bilinmelidir ki Kıbrıs Türk Halkı egemendir ve Kıbrıs Türk Halkı’nın iradesi esastır. Halkımızın iradesi olmaksızın ne bölgemize ne de Kıbrıs Adası’na dair adım atılabilir.

KKTC olarak, Nisan ayı sonunda Cenevre’de gerçekleştirilecek toplantıya, yapıcı bir anlayışla ve kazan-kazan ilkesiyle oluşturulmuş vizyonumuzla gideceğiz. Kıbrıs Adası’nda bir uzlaşı için gerçekleştirilemez olduğu defa defa ispat edilmiş yöntemler değil, yeni bir vizyon, yeni bir zemin gerekmektedir. Tüm bu gerçekler ışığında, Kıbrıs Türk tarafının iki devletin egemen eşitliği, eşit uluslararası statüsü temelinde iş birliğine dayanan vizyonunun, 50 yılı aşkın süredir aranan adil ve sürdürülebilir bir uzlaşının en gerçekçi zemini olduğu açıktır.”