Toplumcu Kurtuluş Partisi ( TKP) Yeni Güçler Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Davulcu, Hayat Pahalılığı ödeneğinin kısıtlanması, kamuda istihdam olmanın hala cazipliğinikoruması, özel sektörde istihdamın kamuya oranla daha cazip hale gelmesi için neler yapılması gerektiği ve özel sektörde sendikalaşma ile ilgili görüşlerini Haberal Kıbrıslı ile paylaştı. 

“Ülkemizde 1974 öncesi özel sektördeki çalışma koşulları daha iyiydi” 

Davulcu, bizim ülkemizde 1974 öncesi dönemde özel sektördeki çalışma koşulları kamu sektörüne göre daha iyiydi diyerek, iş arayan insanlar öncelikle özel sektörde iş bulmayı tercih ederlerdi. Hatta halk arasında “bir polise, bir de öğretmene kız vermem” gibisinden bir de söz vardı. Elbette ki bunun nedenleri vardı. Özel sektörde maaş ve ücretler kamu sektörünün ortalama iki katıydı. Bunun yanında özel sektördeki işin devamlılığı en az kamu sektörü kadar, hatta çoğu durumlarda daha ilerdeydi açıklamasında bulundu. 

“Özel sektördeki çalışma yaşamı köleliğe dönüştürüldü” 

Davulcu, işverenin işçiye ve işçi haklarına saygısı vardı. Özel sektördeki işçi örgütlülüğü (Sendikalaşma) kamu sektörüne göre çok daha yüksekti. Bizim ülkemizde işçi hareketleri ve sendikalaşma ilk özel sektörde başlayıp kökleşti.  Ne yazık ki, 1974 sonrasında özel sektör başta olmak üzere işçi hakları sürekli kısıtlandı. Giderek özel sektörde adeta yasaklandı. İşçi haklarını düzenleyen yasalar içindeki boşluklar kullanılarak işlevsiz hale getirildi. Devlet işçi sınıfının kazanılmış haklarını koruma anlamında üzerine düşen anayasal görevleri bilerek ihmal etti. Böyle olunca özel sektördeki çalışma yaşamı giderayak bütün köleliğe dönüşerek cazibesini yitirdi dedi. 

“Düşük ücret uygulaması yüzünden bugün kamuda hekim bulmakta zorluk çekilir hale geldindi”

Göç Yasası olarak isimlendirdiğimiz yasa ile kamu çalışanlarının maaş ve özlük hakları yarı yarıya geriletildi diyerek eleştiride bulunan Davulcu, bunu yaparken ortaya konan gerekçe istihdam talebinin kamudan özel sektöre kaydırılması olarak gösterildi. Biz bunun doğru bir yöntem olmadığını yüksek sesle söyledik. Özel sektörde çalışmanın cazip hale gelmesinin yolunun iş güvencesinden geçtiğini anlattık. UBP, CTP ve DP bu dönem içinde iktidarı dönüşümlü olarak elinde bulunduran partiler oldu. Bizi dinlemeyip Göç Yasasını uygulamaya koydular.  Bunu yaparak büyük anomaliler yarattılar. Aynı işi yapan iki çalışan arasında farklı ücret uygulaması yarattılar. Düşük ücret uygulaması yüzünden bugün kamuda hekim bulmakta zorluk çekilir hale geldiğini kaydetti. 

“Kamuda maaşlar düşüldükten sonra beklenen olmadı”

Davulcu, kamuda maaşlar düşüldükten sonra beklenen olmadı. İstihdam talebi özel sektöre yönelmedi. Çünkü özel sektör de ücretlerini kamuya göre ayarladı. Yani düşürdü. İstihdam ettiği işçiye “bak sana devletin öğretmene verdiğine yakın maaş veriyorum” dedi. Aslında verdiği açlık sınırında ücretti.  İşçi açısından istihdam olurken en çok önem verilen faktör maaş veya ücret değil, iş güvencesidir.  Bizdeki özel sektörde bu faktör sıfırdır. Bir özel sektör işçisi için yarın işe devam edip edemeyeceği belli değildir. Kamuda iş güvencesi vardır ve bu nedenle işçiler herşeye rağmen kamuyu tercih etmeye devam etmektedir yorumunda bulundu. 

“Ekonomisi ve demokrasisi gelişmiş tüm ülkelerde işçiler örgütlüdür”

Toplumcu Kurtuluş Partisi Yeni Güçler’in özel sektörde sendikalaşma konusuna nasıl bir yaklaşımda olduğunu anlatan Davulcu şunları kaydetti:

“Biz, TKP Yeni Güçler olarak kendimizi İşçinin, emekçinin, çiftçinin, hayvancının, esnafın, emeklinin, dar ve sabit gelirli kitlelerin partisi sayarız.  Bu bakımdan işçi sınıfının sendikalaşma, toplu sözleşme ve grev hakkından yana tarafız. Nasıl ki sermaye sektörü ticaret odası, sanayi odası, müteahhitler birliği ve bunlar gibi örgütlerde örgütlüdürler, işçilerinde örgütlü olması gerektiği düşüncesindeyiz. Özel sektör ile kamu sektörü arasında bir fark görmüyoruz. Özel sektörde de işçiler serbestçe örgütlenebilmeli ve haklarını koruyabilmelidir. İşçilerin örgütlü olmasından korkulmamalıdır. İşçilerin örgütlü olduğu iş yerlerinde verimlilik daha yüksektir. Ekonomisi ve demokrasisi gelişmiş tüm ülkelerde işçiler örgütlüdür. Başka bir anlatımla, gelişmiş ekonomi ve demokrasilerin yaratıcısı örgütlü işçi sınıfıdır.

“İşçi sınıfının örgütlenmesi desteklenecektir” 

TKP Yeni Güçler iktidarında ki biz buna “Haklın İktidarı” diyoruz; işçi sınıfının sendikal örgütlenmesinin önündeki tüm yasal veya yapay engeller yıkılıp kaldırılacak ve desteklenecektir”. 

Bazı sendikaların ülkedeki sisteme entegre olduğunudüşünüyor musunuz? Sorusunu yanıtlayan Davulcu, bu soruyu yanıtlarken önce sistem sözcüğü üzerinde durmak gerekir. “Sistem”den kasıt işçinin emeğinin alabildiğine sömürülmesiyle, sömürü sistemine entegre olan sendika “sarı sendika” olarak nitelenir. Biz TKP yeni Güçler olarak sendikaları bu durumda görmek istemeyiz. Yok eğer sistem emeğin hakkını veren, toplumsal refahın eşit paylaşıldığı bir sistemse sendikaların böylesi bir sisteme entegre olması, başka bir anlatımla istemin yürütücüsü olması doğaldır. Bizim tercihimiz de bu yöndedir" dedi. 

“İşçilerin sendikalaşmasından yanayız”

Sendikalaşmanın çalışma hayatına nasıl etki ettiği yönünde görüşlerini aktaran Davulcu, biz işçi sınıfının örgütlü ve bilinçli olmasından yanayız. İşçilerin sendikalaşmasından yanayız. Bunu üretim ilişkileri bağlamında sağlıklı ve doğru buluyoruz. Biz biliyoruz ki, işçi sendikalı ve toplu sözleşmeli olarak çalışıyorsa, iş güvenliği ve buna bağlı gelir güvenliği olduğu nedeniyle daha verimli olacaktır. Bu dünyada denemiş ve kanıtlanmıştır. Sendikalı işçi çalıştırılması her zaman için çalışma hayatını olumlu etkilemiştir. Bizim işçilerimiz de bunu hak etmektedir dedi. 

“Bizde sadece sermaye sınıfı örgütlü olduğu için demokrasimiz de maalesef yarımdır. Gelişememiştir”

Davulcu, örgütlü toplumlar güçlü toplumlardır. Demokrasi örgütlü toplumların yönetim şeklidir. Örgütlü olmayan toplumlar demokrasiyi yerleştiremez, yaşatamazlar. Buna bir örnek de bizim toplumumuzdur. Bizde sadece sermaye sınıfı örgütlü olduğu için demokrasimiz de maalesef yarımdır. Gelişememiştir. Biz TKP Yeni Güçler olarak örgütlü toplumdan yanayız. Sosyal demokrasiden yanayız. Tüm toplum kesimlerinin en yaygın şekilde demokratik örgütlülüğünden yanayız. Sendikalaşma örgütlü toplum yaratmada önemli bir yere sahiptir. Bu bakımdan toplum kesimlerinin örgütlenmesinin teşvik edilmesinden yanayız açıklamasını yaptı. 

“Farklı meslek guruplarının ve bireylerin örgütlenmesinden yanayız” 

Biz sendikalaşmayı toplum kesimlerinin örgütlenmesi içinde görür ve destekleriz. Bu destek olma politikamız sadece işçilerin sendikalaşmasıyla sınırlı değildir vurgusunu yapan Davulcu, Örneğin farklı meslek gruplarının, sanatçıların, yazarların, LGBTIQ bireylerinin ve bunlar gibi her grubun örgütlenmesinin önündeki yasal ve gayrı yasal tüm engellerin kaldırmayı hedefliyoruz. Sadece engelleri kaldırmakla yetinmeyip teşvik edici önlemleri de hayata geçirmeyi planlıyoruz. Sendikalaşmanın teşvik edilmesinden kastımız yasal zorunluluk haline getirmek değildir. Biz kendi özgür iradesiyle yapılan örgütlülük olacağı inancındayız ifadesinde bulundu. 

"Çalışma yaşamını düzenleyen yasalarda bir takım boşluklar vardır. İşverenler bu boşlukları kullanarak sendikal örgütlülüğü engellemektedirler. Öncelikle bu boşluklar doldurulacaktır. Buna ilaveten işverenleri de sendikalı işçi çalıştırmaya teşvik edecek önlemler alınıp hayata geçirilecektir. Buna bir örnek vermek gerekirse; Kamu nihalelerine katılan firmalar arasında sendikalı ve toplu sözleşmeli işçi çalıştıranlar lehine düzenlemeye gidilecektir. Doğrudan kamuya iş yapan firmalardan Toplu sözleşmeli işçi çalıştırılması istenecektir. Kurumlar vergisinde bu anlamda teşvik edici düzenlemeye gidilecektir. Ve bunlar gibi…”

 “Yönetim birikimimiz henüz doyuma ulaşmış değildir”

Davulcu, toplumların kendi kendini yönetme yeteneği kazanması uzun bir deneyim ve birikim işidir. Bizim, Kıbrıslı Türk toplumu olarak yönetim birikimimiz henüz doyuma ulaşmış değildir diyerek şunları söyledi; 

“Buna bir de bize akıl hocalığı yapılması olgusunu da kattığımızda, kendi kendimizi yönettiğimiz söyleyebilmekten de uzakta kaldığımız ortaya çıkıyor.

Yine de el yordamıyla da olsa bir dizi deneyimimiz oldu. İngiliz sömürge yönetimi ve Kıbrıs Cumhuriyeti dönemlerinden kalan çalışma yaşamımızı ileriye taşımak yerine can yakıcı şekilde gerilettik. Şimdi baktığımızda, bu yanlışımızın ekonomimizin ve demokrasimizin gelişememesinin başlıca nedeni olduğunu görebiliyoruz.

İşçi sınıfı toplumların en büyük sınıfıdır. İşçi sınıfı ala bildiğine sömürülüyorsa ve buna bağlı olarak mutsuzsa o toplumun mutlu bir toplum olması mümkün değildir. Toplumun genel olarak mutlu olmasının başlıca koşulu refahın olabildiğince eşit paylaşılmasıdır. Sosyal adaletin bozuk olduğu bir coğrafyada toplumsal birlikten bütünlükten söz etmek mümkün olmaz. Yudumuz Kıbrıs’ta eşit haklara sahip bir toplum olmanın yolu işçi haklarını tanıyıp eksiksiz uygulamaktan geçer”.