KKTC’nin eski bir başbakanı ne diyor?

“… “Başbakan olsam da Adalı’nın öldürüldüğünü her vatandaş gibi radyodan öğrendim, dehşete kapıldım. Polis bize bilgi vermedi, dosyayı hiç okumadım… Türkiye’den kaynaklanan bir olay olduğu için yapacak bir şey yoktu, ne yapabilirdik?”

-*-*-

KKTC’nin eski bir “başbakan yardımcısı” ne diyor?

"… O dönemde de iddialar buydu. Aziz Barnabas'tan ne alındı, mağarada ne vardı; bütün bunlar bizim açımızdan cevapsız. Bilgimiz olmayan konular. Niye? Çünkü fiilen askerin karıştığı olaydı. Soruşturma durduruldu. “Devam ettirmeyin” dendi. Ne vardı, ne alındı, kime götürüldü; Kıbrıs'ta hiçbir makamın bilgisinde değil"…

-*-*-

Aynı başbakan eski yardımcısı diyor ki; “… “Mutlaka bir Türkiye bağlantısı vardır, başka ihtimal düşünemiyorum… Yeniden soruşturma açalım da nereye kadar götürebiliriz?”

-*-*-

Bir başka başbakan eski yardımcısı ne diyor, gelin birlikte okuyalım:

“Türkiye’nin arka bahçesi gibiyiz… Türkiye’nin bir parçası gibiyiz, orada olanların burada da olması gerektiği düşüncesi var... Kıbrıs’ta derin devletin de elbette izleri var, burası Türkiye’de yaşanan karanlık durumların hesaplaşma yeri gibi… Kutlu Adalı Neden öldürüldü? O dönemde ‘vatan haini’ olarak nitelenen, Rumlarla yakın iş birliği içerisinde olan birisi miydi? Elbette değildi. Kutlu Adalı, o yapılan nitelemelerin hiçbiri değildi. Burada derin devletin izleri vardır...”

-*-*-

Ne ilginç ifadeler bunlar değil mi?

Türkiye’den son derece karanlık adamlar geliyor, bu ülkede sözde sivil savunma görevi verilmiş bir kurumun kumandanı ile görüşüyor… Soygunlar yapılıyor… Ülkemizin değil, Dünya’nın en önemli kiliselerinden biri soyuluyor…

-*-*-

Başbakan, “… Vallahi bize bilgi verilmedi” diyor!

Yardımcısı, “Vermezlerdi ki bize bilgi!”…

-*-*-

Peki biz ne diyoruz?

Aslında bizim ne dediğimiz falan önemli değil!

Önemli olan bu itirafların, “gayet normal” kabul edilmesidir!

-*-*-

Bu “normal” ifadeleri veren insanlar, gerçekten kendilerini seçilmiş başbakan, seçilmiş başbakan yardımcısı falan görüyordu!

Toplantılar, kabuller, ziyaretler falan…

Başbakan!

Ve yardımcısı!

Ha bir de bakanlar kurulu…

Müsteşarlar!

-*-*-

Ve geliyor iki bıyıklı adam, bir vatandaşı, değerli bir eski bürokratı, bir yazarı, bir araştırmacıyı, bir masum aile babasını vuruyor, gidiyor!

O seçilmişler de diyor ki, “vallahi bize bilgi vermezlerdi!”…

Hiç utanmadan, “Meseleyi kapatın” dediler, “kapattık” diyorlar!

-*-*-

Yıllarca o katil ve de katillere de kahraman muamelesi yapılmasına ses çıkarmıyorlar!

Eski başbakan ve yardımcısı “vallahi bilgisiz!”…

Yani sorry ve de bardon ama “Tümünüze”, “bostan korkuluğu bile değilsiniz” dersem, ben hala hain miyim?

-*-*-

Abi tarihi eserin; kalenin üzerine beton döküp bayrak dikiyorlar!

Bre aman zaman nedir yaptığınız?

Vaaaay, sen misin bayrağa laf eden!

Alışkanlık kalmış!

Oysa, artık geçiniz bu alışkanlıkları!

Yazıktır yüzlerce yıllık tarihi geçmişe!

Yazıktır Mağusa Kalesi’ne…

Saygısızlıktır, ayıptır!

Ve bu mesele, “bayrak sevgisi” meselesi ile de karıştırılmamalı, bulaştırılmamalıdır!

-*-*-

Mağusa dedik ya…

Dün de limanda gümrükçü eksikliği nedeniyle iş yapılamadığından söz ettik ya!

“Bilen” biri aradı…

“Neden gümrükçü alamıyorlar biliyor musunuz?” diye sordu!

“Bilsem yazarım” dedim.

Bir şeyler anlattı.

-*-*-

Anlatılanları dinledim, dakikalarca güldüm!

Ne ilginçtir, aklıma Cenevre falan geldi!

Masada cumhurbaşkanımız, dışişleri bakanımız ve öteki ağır abiler falan oturuyor…

Ergün Olgun bey var…

Osman Ertuğ bey… Ki başsağlığı dilerim, ağabeyi Mehmet Ertuğ bey hayatını yitirdi; araya girip başsağlığı dileklerimi de sunarım…

Neyse, bizim heyet, hem karşı tarafa hem garantörlere hem de BM ile tüm Dünya’ya, “egemen eşit devlet” iddiasını iletiyor!

-*-*-

Gerçekten gülüyorum!

Yani kızmayın, yanlış da anlamayın ama gümrükçü meselesini araştırınca, daha da gülüyorum!

Neden alamıyorlar gümrüğe kimseyi biliyor musunuz?

Soruyorum, iki – üç yerden daha teyit alıyorum “bilen birinin” iddiasıyla ilgili olarak!

-*-*-

Efendim, gümrük memurluğu veya muhafızlık görevi miymiş neymiş, o görevi yapacak olanlar için müracaat kabul edilmiş…

İşe insan alacaklar!

Başvuranlar arasında bir kişinin babası, Türkiye’deki FETÖ denen terör örgütü ile ilişkilendirilmiş biriymiş…

Şimdi, başvuruyu yapan kişi, sınavda başarılı olursa diye korkuyorlarmış!

“Türkiye’ye ne deriz?”

Anladınız mı ne demek istediğimi?

Türkiye’nin, “FETÖ’cünün oğlunu işe aldınız uleyn” diye kızacağından endişe ediyorlarmış!

-*-*-

Yaaa Cenevre’de “vallahi” egemen eşit devlet istedik!

Ama Türkiye’nin karanlık katillerinin gelip de bu ülkede cinayet işlediğini bile bile, ses çıkaramıyoruz!

Çıkaramadık!

Çıkaramayacağız da!

-*-*-

Geçtim bu konuyu; “aman bize FETÖ’cü demesinler” korkusundan gümrükçü alamıyoruz!

-*-*-

Neymişiz?

Egemen eşit devlet!

“Öyle diyorsanız, öyledir canım benim” da gülüyorlar bize bilmem farkında mısınız?

Resmen gülüyorlar!

Bu mudur sizin egemen eşit devletiniz!

Çok yaşasın canlarım benim!

Ne yani, silahla uçağa binip gelmişler, vurup gitmişler ve size de “vallahi” bilgi falan vermemişler!

N’olmuş yani; egemeniz işte, egemeniz ve de eşitiz!

Bardon diyorum!

Başka bir şey da demiyorum!