Covid-19 pandemisinin dünyayı etkisi altına almasıyla birlikte başlayan o zorlu ve yıkıcı süreçte en ağır yarayı ekonomi de aldı. Hatta pandemisiz bir dünya düzeninde ekonomik anlamda zar zor ayakta kalabilen ülkeler iflas bayrağını da açtı.

Bu ekonomik yıkım, beraberinde birçok sorunu da getirdi.

Ekonominin dibe vurması ve yurttaşlar üzerinde sorunlar doğurmasıyla birlikte suç oranları da tetiklenmeye başladı.

Bunu küçük bir ada ülkesinin Kuzey tarafında kalan ülkemiz için de söyleyebiliriz.

Gün geçmiyor ki gazetelerin adli haberleri barındıran sayfalarında yeni haberleri okumayalım.

Uzmanlar bu suç patlamasını, çıkar ilişkileri üzerinden de yorumluyorlar ve “başka birinin malını ve başka bir kimliği kabul ederek hiçbir şey yokmuş gibi davranan bir toplumsal döngünün yaratıldığını” söylüyorlar.

Ülkemiz gerçeklerini göz önünde bulundurarak bir değerlendirme yapacak olursak; devletin kurumlarının işleyişinde de tepeden tırnağa yeni ve çağdaş bir düzenlemeye gidilmesinin gerekliliğini söyleyebiliriz.

Ne yazık ki ülkemizde aksak işleyen yapı, beraberinde insanlar üzerinde bir güvensizlik, yıpranmışlık ve beraberinde umutsuzluk da getiriyor. Bu da suç patlamasının en önemli nedenlerinden biri olabiliyor.

Kendi toplum mühendisliğimizi her zaman başka ellere bıraktık. Halbuki bunu biz yapmalıydık, kendimiz geleceğimizi, kendi elimizle, kendi ihtiyaçlarımıza uygun hazırlamalıydık.

Temel sorunumuz olan Kıbrıs sorununa odakladık hep, yaşadığımız tüm aksaklıkları. Ancak, bunu yaparken de kendi içimizde ekonomik ve sosyal yıkımı her daim göz ardı ettik.

Çocuklarımıza, gençlerimize ne yazık ki, ayakları yere basabilen, huzurlu bir gelecek sağlayamadık.

Bu da beraberinde toplumsal travmaları ve patlamaları getirdi.

Ülkenin yetersiz kaynakları, aksak olan yapısı ve denetim yetersizliği (-ki bunu planlama yoksunluğundan, kurumlardaki kadro eksikliğine bağlıyorum) de bu patlamanın karşısında duramadı. Tablo ortada.

Yazının sonunda, yine başına dönecek olursak, ekonomik krizin daha da derinleşmesi, asgari ücretle özel sektörde çalışan emekçinin yaşamını sürdürmesini mümkün kılmıyor.

Bu acı durum da beraberinde, şiddet, dolandırıcılık, gasp, fuhuş ve bunlar gibi suçların önünü açıyor.

Tüm bu suçlarla mücadele sadece polis güçleri ile olmaz.

Ülkenin acilen bir kalkınma ve suçları önleme politikasına ihtiyacı vardır.

Bu da ancak toplumun tüm kesimlerini ve kurumlarını içine alacak, geniş kapsamlı bir çalışmayla olur. Yani “polis işini yapmıyor” deyip, sorumluluğu üzerinden atmak yok. Eğitimden  maliyeye, iç işlerinden sağlığa tüm alanlarla bir bütün halinde mücadele etmeliyiz. Devlet olmak bunu gerektirir.