İmar Planı!
Emirname!
Kavga!
Patırtı!

-*-*-

Monopoly!
Oynamayı hiç sevmedim.
Sonra Londra’da, Monopoly’nin orijinal oyunundaki sokakları, tren istasyonlarını gezdim.
Liverpool Street Tren İstasyonu!
Marylebon Street!    
Bayılıyordum bu iki adrese.
“Merlibon” diye mi okuyalım yoksa “Merilebon” diye mi?
Yoksa, “Ma –libın” mı?

-*-*-

Amaaaan, boşverin canım, nasıl okunduklarını!
Baker Street daha kolay okunuyor ya, ben oralardan mülk alayım!

-*-*-

Sahi; Monopoly sadece bir oyundu değil mi?
Evet sokakları, üzerlerindeki evleri satın alıyordunuz, satıyordunuz!
Ceza ödüyordunuz!
Vergi veriyordunuz!

-*-*-

Ama sonuçta bir oyun!
Ve kazananı da olmuyordu sanki!

-*-*-

Peki bizde nedir oynanan?
Yani meseleyi yine Kıbrıs sorununun çözümüne getirmek istiyorum ama “çok büyük bir bölümü bizim olmayan mülkler üzerine, evler apartmanlar dikip, para kazanıyoruz”…
Alın size KKTC Monoply’si!
Tabii işin fiili görüntüsünde, “bir gün bunun sonucu çok kötü olabilir ama şu anda atı alan Üsküdar’ı geçiyor!” yorumu yok değildir!

-*-*-

Ve hükümet sorunu haline dönüşen kavganın sebebi de şu anda at üzerinde nereleri geçebildiğimizdir!
Ama sonuça çok net biliyoruz ki, o araziler, o mülkler bizim değil!
Monopoly’den tek farkı, orada alım satımlar sahte parayla, burada alım satımlar İngiliz Sterlini ile!

-*-*-

Ama nereye kadar?
Ya yarın anlaşma olursa!
Kim verdi size olmayacağı garantisini?
Kim bu aklı soktu kafanıza?

-*-*-

Hiç belli olmaz!
Geçtiğimiz gün Mevlüt Çavuşoğlu’nun açıklaması bence çok netti!
İçinde elbette her zamanki gibi hem “doğal” hem de “milliyetçilik” gazı bulunuyordu ama sonuçta ne diyordu TC Dışişleri Bakanı?
“… Paylaşalım, anlaşalım!”…

-*-*-

Yani, “paylaşırsak anlaşırız Mr Anastasiades!”…

-*-*-

Peki siz buna ihtimal vermiyor musunuz?
Ben veriyorum…
Hatta ben bu konuda cumhurbaşkanlığı seçimlerimizle ilgili gelişmeleri izlediğim zaman, ortamın her türlü pazarlığa açık olduğu sahnesine kafayı da takıyorum ve “gerçek anlamda”, Türkiye’nin, KKTC’de kimin lider olmasını veya kalmasını desteklediğini sorguluyorum!

-*-*-

Cümle çok mu karışık oldu?
“Açık yaz Serhat” mı diyorsunuz?

-*-*-

Neyse…
1974 sonrası tapular kesinlikle yasal değildir.
1974 öncesi Maraş tapularını Evkaf mahkemeye taşıdı.
Onların sonucunu da heyecanla beklemekteyim.

-*-*-

Kimse, kimseyi kandırmasın!
Vicdanen, ruhen, manen, çullen veya çullisine inandıklarımızla “hukuk” arasında bir alaka yoktur!
Mülklerin kime ait olduğu konusu, vicdanla, savaşla, ruhani veya dini inanç ya da dualarla belirlenemez.

-*-*-

Kısacası, şu anda “imar planıdır, emirnamedir saldırın gitsin, satın gitsin, köşe köşe dönün gitsin”lerde olabiliriz ama yarın, tutanın elinde kalmayabilir!
Hatta kalmayacak!

-*-*-

Hukukun üstünlüğü çok önemlidir.
Evet, Taşınmaz Mal Komisyonu’dur, iç hukuktur, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’dir derken, bir şekilde “mülkiyet” bize geçebilir ama “hukukun üstünlüğü” çerçevesindeki “ulusal veya uluslararası yargının” kararları aksine hükmetmedikçe; “kanla aldık uleyn”lerle, imar planı yapmaktan vazgeçelim!

-*-*-

E biz nasıl yaşayacağız?
Bir zamanlar bir önemli CTP’li büyüğümüz ne demişti?
“… Hep barakalarda mı yaşayacağız?”…
Yok hayır, barakalarda yaşamayacağız, başkalarının mülkleri üzerinde zengin olacağız!

-*-*-

Olmaz!
Olmadı da!
Olmayacak!

-*-*-

Bu tekerlek bir gün çözümden yana cirilenecek!
Pardon Hasan Topal doktorum, “yuvarlanacak!”
Bu rüzgar, bir gün kesinlikle “adaletten” yana esecek ama estiren, “kan edebiyatı” değil, “hukuk” olacak!

-*-*-

Ve işte o gün o rüzgar estiğinde ve çözüm olduğunda, ya bu taşın altından kalkamayacağız ya da ağzımızı ayaza açıp, gökyüzünde yıldızları sayacağız!

-*-*-

Haaaa, bugün olmaz, yarın da olmaz ama torunlarınızın torunlarından mutlaka hesabı sorulur!

-*-*-

Efendim, Serhat bizi mahvetmek istiyor!
Böyle mi düşünüyorsunuz?
Hayır, kimseyi mahvetmek, kimseye zarar vermek gibi bir niyetim yok!
Bunları yazmamın sebebi, torunlarınızı veya ne bileyim onların torunlarını felaketten korumaktır!

-*-*-

Savaş sonrası tasarrufumuza geçen Kuzey Kıbrıs coğrafyasındaki mülkiyetin sorunu çözülmezse; sonumuz asla hayır değildir!
Geçici kazançlar, geçici çözümler, geçici zenginleşmelerdir…

-*-*-

Kısacası diyeceğim şudur; imar planları ile emirnamelerle kavga etmeyin.
Kıbrıs sorunu için uğraşın.
Emirnameler ve imar planları için harcadığınız enerjinin onda biri ile Kıbrıs sorununu çözeriz.

-*-*-

Haaa üç beş veya 300 – 500 ganimetçi kardeşimiz “bizimdir” dedikleri mülklerinden mi olacak?
O mülkleri, torunları için mi tutuyorlardı?
Hesabını, şimdi ödemezsek, öyle ya da böyle, mirasçıları ödeyecek!
Bu gerçekten, koşarak, uçarak, hatta iş yerlerimize dev bayraklar asarak kaçamayız!

-*-*-

Çözüm, kaçınılmazdır.
Kıbrıs sorunu, nereden bakarsanız bakın, çözülmek zorundadır.
Aksi takdirde, bir gün bedeli çok daha ağır olacaktır.