Bu bir duruş meselesi aslında…

İnsanın hayatta bir duruşu olmalı. Öyle, böyle şöyle değil.

Bu duruşu ve düşüncesi felsefesi etrafında hareket eder. Görüş farklılıkları olsa bile saygı göstermeyi bilmek de olgunluktur.

Tabii görüş ve düşünceler yeri ve zamanında ortaya konduğunda makuldür. Bunların dışında oluşturulan ve bilinçli zikredilenler sadece ayrışmalara, saflaşmalara ve sıkıntılara yol açar. KKTC ve TC ayrışmasından faydalanmak isteyen kesimler böylesi dönemlerde ortaya çıkar. Bunlara taviz vermemek gerekir. Bu ülkede olabilecek en büyük sıkıntı bu noktada yaşanacak ayrışmadır.

Tarihin var ettiklerini, yansımalarını nerden nereye gelindiğini iyi bilmek ve bu bağlamda hareket etmek en doğrusu olacaktır. Değişimi anlamak ve yönetebilmek için önce değişimi doğru algılamak ve anlamak gerekir… Bunu halka anlatmak çok da kolay olmuyor…

Siyasilere, daha ileriye gideceğim kardeşin kardeşe güveninin kalmadığı bir zaman diliminde yaşıyoruz. Yaşadığımız değişimi geçmişin alışkanlıklarıyla, düşünce tarzıyla ve eski yöntemlerle yönetmek günümüzde artık mümkün değildir. Yaşamın değişimini gerçek yönünü anlayanlar değişimi doğru yönetmesini bilenler ile güçlü olmuştur. İleriye güvenle bakabilmek için doğruyu bulmak yetmiyor, sürekli ve her an dinamik bir değişim süresi içerisinde hep daha iyiye doğru ilerlemek gerekiyor.

Hayatta ve siyasette dengeler statik değildir, dengelerin hepsi dinamiktir. Bu dinamik süreç yaşadığımız yüzyılı işaret ediyor. Bu yüzyıla damgasını vuran ve vuracak olan “değişim” kavramını işaret ediyor. Peki, biz ne yapacağız? Yaşadığımız, değişimi yöneteceğiz. Pandemi döneminden de dersler çıkaracak yolumuza devam edeceğiz. Geçmişte iyi motive edilmiş cesur lider, günümüzde teknolojisini geliştiren ve yöneten insan, ilerleyen süreçte ise bilgi teknolojisini üreten ve kontrol eden olmaktır.

Değişim aslında insanın sürekli kendini yenilemesi ve değişime ayak uydurmasıdır. Bu noktada halk sırf değiştirme mantığıyla hareket etmemelidir. Gelişen çağa ayak uydurmayan, kendini yenilemeyen, değişime ayak uydurmayanı değiştirmelidir. Endişe, korku, kendine güvensizlik, yüreği ezer ve ruhu yeniden taşa döndürür. Sekseninde de olsa on altısında da, her insanın yüreğinde, merak cazibesi, sıradaki şeye doymak bilmez bir çocuksu bir iştah ve yaşam oyununun sevinci vardır.” Yaşadığımız dönemde değişimin önüne geçilemeyen bir nitelik kazanmıştır.

Değişimi doğru algılamak ve değiştirirken yaşanacak olumsuzlukları en az, yararı en fazla olacak bir düzeyde ayarlamak gerekir. Adını ne koyarsanız koyun bugün yaşananların mantıklı bir açıklamasını ortaya koymaya çalışırsak; temelinde halka ve topluma hizmetten çok kişisel hırs beklentilerin ülkeye ihaneti olarak tanımlamak gerekir. Belki de tarihin en kötü yapısıyla karşı karşıyayız. Bu durumun çözümü öyle veya böyle yine halka kalacaktır. Halk da kendi kaderini niye kendisi belirleyecektir yakın gelecekte…

Eğitimde yeni yaklaşımlar ve dijital dönüşüm süreçlerinin öğrenme ve öğretme süreçlerine entegrasyonu, günümüz dünyasında bilimsel, teknolojik ve inovasyon alanındaki rekabetçiliğini korumak isteyen ülkelerin gelirlerinin önemli oranda pay ayırdığı ve bu konular üzerinde radikal politikalar geliştirip, araştırmalar yürüttüğü konuların başında gelmektedir. Globalleşen dünyada bu süreçlere etkin bir şekilde uyum sağlayamayan ülkeler, nitelikli insan gücünün gelişimini sağlamayacak ve bunun sonucu olarak ise bilimsel ve teknolojik olarak gelişemeyecekleri veya mevcut inovasyon süreçlerine ayak uyduramayacakları ortadadır. Bunun olumsuzluklarını pandemi döneminde hep birlikte yaşadık yaşamaya da devam ediyoruz.