GEÇMİŞİMİZİ UNUTMAMALIYIZ...: Aşıkoğlu: “Barış dili” kullanmak adına, bir takım "sol" " aydın" tarafından, geçmişimizi unutturmak gibi bir mahalle baskısına maruz kalıyoruz

KENDİ AYAKLARIMIZIN ÜZERİNDE DURABİLMEK... Aşıkoğlu: “Türkiye ile ekonomik işbirliği yapıp, Türkiye’nin ithal ettiği ve bizim üretebildiğimiz ürünleri anlaşmalı tarımcılık yolu ile TC’ye satmalıyız”

HK Ajans

Kamuoyunda son zamanlarda sıkça tartışılan KKTC-TC ilişkileri, KKTC-TC ekonomik protokolleri konusuna eski bürokratlardan Şahap Aşıkoğlu farklı bir yaklaşım getirdi.

Aşıkoğlu, iki ülke arasında imzalanan ancak gerçek anlamda hayata geçirilemeyen protokollerin işe yaramayacağı görüşünde.  Gelinen bu aşamada artık TC ile ekonomik işbirliğine gidilerek, Türkiye’nin ithal ettiği ve bizim üretebildiğimiz, enginar, et, patates, narenciye, süs çiçeği, süt ürünleri, hayvan yemi, çeşitli sebzeler gibi kalemlerde anlaşmalı tarımcılık yolu ile Türkiye Devleti’nin ve özel sektörünün bize alım garantisi vermesinin önünün açılması gerektiği görüşünü savunan Aşıkoğlu, böylece KKTC’nin Türkiye’den “para almak” değil, ticaret yaparak ayakları üzerinde durmasının sağlanabileceği görüşünü sundu.

Şahap Aşıkoğlu, bunun önümüzdeki 3 yılda altyapısının hazırlanması ve bu ticari işbirliğinin bir an önce başlamasını istedi.

Türkiye-KKTC ilişkilerini Ana-yavru ilişkisi olmaktan çıkararak, paydaş ilişkisine döndürebilecek bir ortam ve şartların artık mevcut olduğuna da vurgu yapan Aşıkoğlu, “Kıbrıslı Türk olarak onurlu bir şekilde yaşamak için Kıbrıslı Türk kimliğine sarılmalıyız ilk olarak. Bizim yıllarca verdiğimiz savaşın tek cümlelik özeti bence " ne yama oluruz ne vilayet" sloganında saklıdır” dedi. İşte çarpıcı detaylar...

Gördüğüm şey tam bir fiyasko

SORU: 2019- 21 TC -KKTC Ekonomik ve Mali İş birliği Protokolü’nün halen imzalanmamış olmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

AŞIKOĞLU: Bu dönem için çok farklı sebepler olduğunu düşünüyorum. Bu sebeplerin hem TC kaynaklı, hem de hükümet kaynaklı olduğu aşikar. Benim bu protokollerin işe yaramayacağı gibi farklı bir görüşüm var.

KKTC-TC işbirliği protokollerinin ilk başladığı yıllardan itibaren, imzalandığı hükümetlerin parti seçim bildirgeleri, hükümet programları, o hükümetin bütçesi ve ardışık imzalanmış protokollerin birbirleri ile olan ilişkilerini çok detaylı bir şekilde analiz etmiş ve 2015 yılında dönemin hükümetine sunmuş eski bir bürokrat olarak gördüğüm şey tam bir fiyaskodur.

Anlaşmaların sosyal boyutu eksik

KKTC-TC işbirliği protokolleri bizim için iyi bir araç olmakla beraber çoğunlukla bizim, ama bazen de TC siyasetinin hataları yüzünden verimsiz ve etkin olamayan bir yöntem olarak kaldı. Olayın teknik eksiklikleri de var. Örneğin, mali protokol olarak geçen anlaşmalarda olayın sosyal boyutu hiç yer almamaktadır. Örnek verecek olursam, tarım sektörünün regülasyonu için yapılacak bir aksiyonun yaratacağı sosyal etkiler bütçelenmediğinden, bizim siyaset adamlarımız bu regülasyonları yapmakta isteksiz kaldılar ve yapmadılar. Özetle; anlaşmanın metodolojisi, siyasi istikrar, siyasi irade, insan kaynakları kapasitesi, zaman zaman TC hükümetlerinin mali protokolü yürütmekle görevli bürokratların üzerinde kurduğu baskılar gibi nedenlerle, bu anlaşmalar bizim için pek faydalı olmadı. Sadece 2009 yılından itibaren Maliye Bakanlığı’nın bütçe disiplini konusunda daha dikkatli olması, Turizm Bakanlığı’nın pazar çeşitliliğini artırması, bazı yasaların meclisten geçmesi gibi faydalar olmakla birlikte, genel ekonomi üzerinde büyüme gibi genel bir hedefe ulaşamayan etkiler yarattı.

Metodoloji hatalı

Tüm bunları söylerken aslında bizim için bu protokolün anlamı Türkiye’den para koparma noktasıdır. Yıllarca böyle düşük IQ'lu bir strateji gütmemizdir. Dolayısıyla, bu yıl da ayni mantıkla imzalamamızın bence hiçbir anlamı yoktur. Bu metodoloji bize zaman kaybettiriyor aynen Kıbrıs meselesinde olduğu gibi. Biz enerjimizi artık doğru yöntemlere harcamak zorundayız. Zaman bizim aleyhimize çalışıyor. 

“Hiçbir bakan tarım alanında regülasyon istemez”

SORU: İmzalan protokollerde KKTC tarafının yapacağını vadettiği reformları yapmamasını neye bağlıyorsunuz?

AŞIKOĞLU: Yukarıda da söylediğim gibi bu konunun birçok farklı sebebi var. En önemlisi hükümetin ve kamuoyunun da, bu protokollere reform yapma değil, Türkiye’den para koparma olarak bakmasıdır. En büyük vizyon eksikliği budur. Temel amaç bu olduğundan yıllarca bir arpa boyu yol kat edemedik. Diğer büyük bir faktör de protokollerin içeriklerini bakanlıklardaki bürokratların hazırlaması ancak, uygulayıcısının siyasiler olmasıdır. Yani protokollerin içeriklerini bürokratlar yaparken olması gerekenler metrikse yazılır ve hedefler konur. İzleme komitesi ile tartışılır kabul edilir. Siyaset bu yapılandırmalarda bürokrasi gibi düşünmez, olaylara daha popülist bakar . Daha çok, “gri arar” yani olaya “siyah beyaz” bakmaz. Siyaset olaya para yönünden baktığından imzayı koyduktan sonra, söz konusu görüş ayrılıklarından dolayı ve son kararın siyaset tarafından verilmesi nedeniyle, bu konularda uygulamalar olmaz. Örneğin, tarım master planı birçok müsteşarın samimi çabasına rağmen yıllardır geçmiyor. Sebebi çok nettir. Hiçbir bakan tarım alanında regülasyon istemez. O tepkiyi çekmek istemez." Ben mi kurtaracağım bu memleketi" anlayışı, Bakanlar Kurulu’nda da hakimdir.

“Türkiye de protokolleri bypass edebiliyor”

Başka ciddi bir faktör de, TC siyasetinin bu protokolleri uygulayan TC bürokratları üzerinde protokollerin bypass edilmesi için kurdukları baskıdır. Eski KKTC Başbakanlarından İrsen Küçük döneminde bizim isteğimiz doğrultusunda Ankara birçok kez anlaşmayı by-pass etmiştir. Özetle, elbirliği ile protokollerin işlememesi için elimizden geleni yapıyoruz. Böylece bağımlılıklarımızdan kurtulamıyoruz.

“Kıbrıs Masası Şubesi’ne angaje olmamız kabul edilemez”

SORU: Türkiye'deki yeni sisteme geçilmesinden dolayı " Muhatap yok, ekonomik konuları görüşemiyoruz, TC'den para hala gelmedi" söylemlerini nasıl değerlendiriyorsunuz?

AŞIKOĞLU: Yılların getirdiği yıpranmışlık, fikir ayrılıkları, sürtüşmeler, ekonomik yorgunluklar, sistem değişikliği Türkiye ile olan ilişkilerimizi etkilemiştir. Cumhurbaşkanlığı sisteminin geçtiği ve yeni bürokratik sistemin açıklandığı gün, KKTC için bir muhatap olmadığı konusunu sosyal medya dahil,her mercide eleştirmiş ve bugünde yaşanacakları anlatmaya çalışmıştım. Türkiye’de yaşamışlığın getirdiği tecrübe ile Kıbrıs İşlerinden Sorumlu siyasi bir muhatabın olmamasının bizim için kabul edilemez olduğunu anlatmıştım. Hem siyaseten, hem de teknik olarak bunun KKTC ve TC ilişkilerini gereceğini anlatmıştım. Bugün de ayni şeyleri tekrarlıyorum. TC Dışişleri Bakanlığı’nın Kıbrıs Masası Şubesi’ne angaje olmamız bizim için kabul edilemez. 

Kıbrıs siyasi kararların üretildiği bir yerdir. Hiçbir bürokrat bu kararları alamaz. Değil bürokrat, şu andaki Türkiye’de bakanlar bile Kıbrıs konusunda yalnız başına karar almak veya inisiyatif kullanmak istemez. Nedeni de çok basittir. Kendi kariyer planlarında Kıbrıs onlara bir avantaj getirmediği gibi çoğu zaman dezavantaj getirir. Çünkü Ankara’da, Kıbrıs meselesi herkesin çok az şey bildiği ama çok kolay yorum yaptığı bir meseledir . Kıbrıs konusu o yüzden sorumlularını yıpratır, yorar bazen de gözden düşürür. Bakanlar Kıbrıs'tan oy da alamaz. 

“Ana-yavru ilişkisini, paydaş ilişkisine döndürebilecek ortam ve şart var”

Tüm bunlara rağmen ben bu konuda çoğumuz gibi olumsuz düşünmüyorum. Hatta bu hükümetin 1974 sonrası kurulan hükümetlerin en şanslılarından biri olduğunu düşünüyorum. Bu hükümet Kıbrıslı Türklerin kaderini değiştirebilecek bir konjektür yakaladı. Bu tıkanmış durumu iyi analiz ederek TC- KKTC ilişkilerini kökünden değiştirebilir, yeniden yapılandırmaya gidebilir. Türkiye-KKTC ilişkilerini Ana-yavru ilişkisi olmaktan çıkararak , paydaş ilişkisine döndürebilecek bir ortam ve şartlar artık mevcuttur .

“Barış dili” adına geçmiş unutturulmak isteniyor

SORU: KKTC olarak Türkiye'ye ekonomik olarak bağımlı olunması ve sürekli bu konuda sıkıntı yaşanmasından kurtulmanın bir formülü var mıdır? Sizin bu konudaki öneriniz nedir? Daha önce bu konuda ilgi çeken bir üretim formülü ortaya koymuştunuz. Bunu açar mısınız?

AŞIKOĞLU: Türkiye, tarihi, kültürel geçmişimiz dışında stratejik ve siyasi anlamda da bizim vazgeçilmezimizdir. Bunun inkar etmek sadece bir akıl tutulmasıdır. Fakat bunu söylerken de bizim ayrı bir devlet olduğumuzu ve bizim Kıbrıslı Türkler olduğumuzu unutmamak gerek. Biz uzun zamandır ciddi bir yanlış yapıyoruz. “Barış dili” kullanmak adına, bir takım "sol" " aydın" tarafından, geçmişimizi unutturmak gibi bir mahalle baskısına maruz kalıyoruz, Buz fabrikası şehitlerinin ismini, o dönemi yaşayanlar dışında kim bilir? Veya ilk şehitlerimizden olan Cemaliye Hüseyin’i kim bilir, kim hatırlar.

Ne yama oluruz ne vilayet

Biz bu şehitleri Kıbrıslı Türkler olarak özgürce yaşamak için verdik. Toplamda 973 şehit verdik. Bunların 350’e yakını kadın ve çocuk. Bütün bunları neden unutalım? Tam aksine unutmamamız, unutturmamamız gerekir. Hem vefa duygumuzdan, hem de bu olayların bir daha olmasını engellemek için. Evet yüzleşmeliyiz yakın tarihimizle, ama unutmak için değil, tam tersine yaptığımız hataları gelecek nesillere aktarmak için. Onlar da ayni hatalara düşmesinler diye.

Kısacası, Kıbrıslı Türk olarak onurlu bir şekilde yaşamak için Kıbrıslı Türk kimliğine sarılmalıyız ilk olarak. Bu kimliği ırkçılık veya ayrıştırma olarak değil, bizi birbirimize bağlayan bir harç olarak görmeliyiz ve öyle kullanmalıyız.

Bizim yıllarca verdiğimiz savaşın tek cümlelik özeti bence " ne yama oluruz ne vilayet" sloganında saklıdır.

Bütçede oluşan 2 milyar TL’yi cesur olup bulmalıyız

Bütün bunları söyledikten sonra işte bu ruhu yansıtacak bir Türkiye-KKTC ekonomik ilişkisi kurmak bu hükümetin görevidir. Bunun için ortam da çok uygun şu an. Bütçemizde oluşabilecek 2 milyar TL'lik bir açıktan bahsediyoruz. Bu olağan üstü bir durumdur. Kamu faydasına birçok yaptırım ve karar uygulanabilir. Bizim ayakları üzerinde durmamız için o 2 milyar TL’yi cesur olup bulmamız gerekir. Kamu mallarını geri çağırıp ihale yöntemi ile vermemiz gerekir. Üniversiteler, otellerden vergi toplamamız gerekir. Ev turizminden vergi toplamamız gerekir. Teşvikleri yeniden düzenlememiz gerekir. Harcamalarımızı kısmamız gerekir.

Türkiye ile ekonomik iş birliği şart

Bütün bunları yaparken ileriye yönelik olarak Türkiye ile ekonomik işbirliği yapıp, Türkiye’nin ithal ettiği ve bizim üretebildiğimiz, enginar, et, patates, narenciye, süs çiçeği, süt ürünleri, hayvan yemi, çeşitli sebzeler gibi kalemlerde anlaşmalı tarımcılık yolu ile Türkiye Devleti’nin ve özel sektörünün bize alım garantisi vermesinin önü açılmalıdır. Bunun önümüzdeki 3 yılda altyapısının hazırlanması ve bu ticari işbirliğinin başlaması sağlanmalıdır. Bunun yanında yüksek teknoloji alanında ürünlerimizin Türkiye Devleti tarafından satın alınmasının önü alınmalıdır. Turizm konusunda Anadolu jet ile işbirliği yapılmalı ve en az 3-4 uçağın KKTC'de kalması sağlanmalıdır. Her yıl belli bir  öğrenci sayısının adaya gelmesi sağlanmalıdır. Bu hükümet, Kıbrıslı Türklerin kaderini değiştirebilir.

Hükümet bu şansı kullansın

Bu hükümet Kıbrıslı Türklerin kaderini değiştirebilecek şansı yakalamıştır. Ekonomik kriz ve bütçede oluşabilecek 2 milyar TL her türlü kararı alma şansını veriyor bu hükümete. Hükümet bu şansı kullanmalıdır. Bütün bu olumsuzluklara rağmen, Kuzey Kıbrıs'ta yaşanabilir bir sistem kurmak mümkündür. Onurlu bir şekilde üreterek yaşamak mümkündür. Dörtlü koalisyon, "Mecburdurlar verecekler", "dolar yükseldi TL eridi para verin" " bırakmazlar yapalım" " bizden adam olmaz" gibi düşük IQ' lu yaklaşımlardan kurtulup, kamuoyu desteğini de arkasına alabileceği bu ortamı kullanarak onurlu bir hayat sürebileceğimiz bir sistem yaratabilir. Bu tarihi fırsatı yakalayan hükümet yeni vizyonlar koyarak bu potansiyeli hayata geçirebilir.