Eski Görüşmeciler Osman Ertuğ ve Ergün Olgun, Akıncı ve Anastasiadis arasında 26 Şubat’ta gerçekleşen gayrı resmi görüşmenin; Kıbrıs sorununun özü itibarıyla herhangi bir amaca hizmet etmediğini, büyük ölçüde 2015 yılında ele alınan birkaç güven artırıcı önlemin ileri götürülmesi ötesinde anlamlı bir işbirliği veya ortaklık ruhunun oluşmasına da katkıda bulunmadığını öne sürdüler.

Eski Görüşmeciler Ergün Olgun ve Osman Ertuğ’un konuya ilişkin yazılı açıklamalarında, görüşme sonrası yapılan açıklamalarda, Anastasiadis’in “desantralizasyon” konusundaki düşüncelerini ortaya koyduğu, bu meyanda spesifik detaylara girmeden genel bir sunum yaptığının belirtildiğine dikkat çekilerek, “Bunun yeni bir oyalama taktiği görünümü vermesi bir yana, bundan daha da önemli husus, Rumların bu önerisinin temelde, Kıbrıs Türk tarafını, işgal ettikleri sözde “Kıbrıs Cumhuriyeti”ne yamalama amacını taşımasıdır” denildi.

“DESANTRALİZASYON GEVŞEK FEDERASYON MODELİNDEN ÇOK FARKLI”

Ortak açıklamada, “desantralizasyon”un iki eşit kurucusu ortağın oluşturacağı gevşek federasyon modelinden çok farklı olduğuna dikkat çekilerek, şunlar kaydedildi:

“Desantralizasyonun olabilmesi, yani merkezden kanatlara yetki devredilebilmesi için, öncelikle tüm taraflar için meşru ve geçerli bir merkezi yapı veya otoritenin var olması gerekir. Halbuki Kıbrıs’ta iki uluslu ortaklık devletinin Rumlar tarafından 1963’te silah zoruyla yıkılmasından sonra böyle bir merkezi otorite var olmamıştır. Kıbrıs’ta ta başından Kıbrıs Türk tarafının öngördüğü model siyasi eşit ve eşit egemen taraflar olarak yeni bir ortaklığın kurulması ve bu ortaklığa yetkilerin merkezden kurucu devletlere değil, merkeze kurucu devletler (FoundingStates) tarafından verilmesidir.”

Ertuğ ve Olgun, Cumhurbaşkanı Akıncı’nın “bu yanlış modeli” tartışmaya değer bulup Anastasiadis’le desantralizasyon konusunda diyaloğa girmesini çok sakıncalı bulduklarını, bunu yapmakla Akıncı’nın, Anastasiadis’in tartışmayı kendi saptadığı bir zemine çekmesine müsaade ettiğini, Anastasiadis’in oyalama taktiklerine prim vermiş olduğunu ileri sürdüler.

“FEDERAL ORTAKLIK ŞARTLARININ BULUNMADIĞI ÇOKTAN ORTAYA ÇIKTI”

Anastasiadis’in, görüşmeden sonra yaptığı açıklamada, yeni bir özlü diyalog için gerekli ön şartların oluşmadığının altını çizerek, bir federasyonda siyasi eşitliğin olmazsa olmazı olan yönetim ve kararlara etkin katılım isteğini Kıbrıs Türk tarafının geri çekmesi, aynı zamanda Türkiye’nin müdahale hakkını da içeren Garanti Antlaşmasının devamından vazgeçmesini öze yönelik diyaloğun başlaması için ön şartlar olarak ortaya koyduğunu belirten Olgun ve Ertuğ, “Bütün bunlar zaman kaybettirerek bizleri federal çözüm arayışlarının tükendiğinin teyit edildiği 2017 Crans-Montana Zirvesi günlerine geri götürmektedir” dediler.

Ortak açıklamada, federal ortaklık şartlarının Kıbrıs’ta bulunmadığının çoktan ortaya çıktığı ve Anastasiadis’in açıkça söyledikleri yanında hidrokarbon konusunda Rum tarafının izlediği tahrik edici politikanın bunun en son ve en somut kanıtları olduğu belirtilerek, gelinen aşamada, Kıbrıs Türk halkının varlığını ve yaşamsal çıkarlarını gözetecek seçenekler ortaya koymak ve bunları ileri götürmenin öncelikle Akıncı ve Kıbrıs Türk siyasi erkine düşen bir görev olduğu kaydedildi.

“ÜÇLÜ MEKANİZMALAR DA DÜŞÜNÜLEBİLİR”

Günlük hayatı iyileştirmeye ve iki halk arasında güven yaratmaya yönelik girişim ve önlemleri prensip olarak yararlı bulup, desteklerini ifade eden Ertuğ ve Olgun, bunun için mevcut mekanizmalar yanında, son BM Güvenlik Konseyi kararında öngörülen, BM Barış Gücü ve iki tarafın katılımıyla oluşacak üçlü mekanizmaların da düşünülebileceğini vurguladılar.

Mevcut teknik komitelerin çalışmalarıyla ilgili olarak yaşanan deneyimlerin, kağıt üstünde varılan mutabakatların uygulamaya konmasında ciddi eksiklik ve aksamaların bulunduğunu gösterdiği savunulan ortak açıklamada, bunun nedeninin, Kıbrıs Rum tarafının bu tür önlemleri hayata geçirmekteki irade eksikliği ve isteksizliği olduğu ifade edildi.

Ortak açıklamada, “Sayın Akıncı’nın  Anastasiadis’le varmış olduğu açıklanan mobil telefonlar, elektrik gridleri, mayınlar ve bazı sanatsal eserlerin karşılıklı iadesi gibi mutabakatların bu çerçevede değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyoruz” denildi.

(TAK)