Fedai Ferit bey yaşamını yitirdi…

“Beyefendi” mi dediniz?

Fedai bey…

Şık, kibar, dürüst…

Sevgili Ferit’in ve Növber ablamın babaları…

Çocukluğumun en muhteşem evinin sahibi…

Lefke’de, Karşıyaka’da, Ermeni Kilisesi’nin yıkıntılarının yanındaki o muhteşem ev…

Aylardır Fedai beyi görmedim…

Daha önce Lefke’de hep görürdüm; kibarlığına hayrandım…

O nesil artık bir bir yok oluyor…

O her zaman traşlı, her zaman takım elbiseli, ceketli, kravatlı Kıbrıs beyefendileri bir bir gidiyor…

Hırsızlık nedir bilmeyen, yalan nedir uğraşmayan, her zaman örnek, her zaman sağlam, güvenilir…

Allah rahmet eylesin…

Tüm ülkemize başsağlığı diliyorum…

-*-*-

Hayat devam ediyor tabii ki…

Gündem kalabalık…

Gerçekten Kıb-Tek’te ne olacağını çok merak ediyorum…

Yani Erhan Arıklı’ya gaz vermek gibi olmasın ama “hiçbir şey olacağı yok” diyenlere inancım sanki daha fazladır gibi geliyor…

Meraklı izliyorum…

Herkes gibi…

-*-*-

Sosyal medyada muhteşem bir video var…

Dün bu videoyu, “nefis kebabını ama en fazla da ciğerini çok özlediğim” kebapçı Güner abim paylaştı, bir kez daha gülmekten kırıldım…

Irkçılara veya ırkçı kararlara karşı ne yapılmalı?

Üç ünlü isim, bu videoda, bu konuda ne yapılması gerektiğini bize öğretiyor…

-*-*-

Los Angeles’da bir kafenin sahibi kapısına “Köpekler ve Müslümanlar giremez!” yazdı.

Bu olay gerçek…

Adam “pisliğin en zirvesi”…

Ne mi oldu?

Hiiiiç da öyle gidip dükkanını ateşe vermeye, kırıp dökmeye gerek yok…

Bu geri zekalı faşistin o iğrenç mesajı yazmasının akabinde, birkaç gün sonra diye biliyorum, iş yerine üç kişi geldi…

Mike Tyson, Badou Jack ve Aamer Abdallah!

Üçü beraber o kafenin orta yerinde namaz kıldılar…

Gayet sakin, namazlarını bitirdiler…

Dualarını tamamladılar ve çıkıp gittiler…

-*-*-

Kafe sahibi isterse Müslümanları içeriye almasın…

Gidenin zaten Allah belasını versin…

Ama bir yerindeki basolar sıkıysaydı, o üç kişiye de “ne yapıyorsunuz?” diye keşke sorsaydı diyorum…

-*-*-

Kim miydi bu üç kişi?

İkisi Dünya Şampiyonluğu da kazanmış boksör, biri ise kilosunda Dünya Kickboxing Şampiyonu…

-*-*-

Devlet nasıl yönetilmeli?

En büyük sıkıntımız bu…

Paramız kalmadı!

Türkiye’den para geldiği, geleceği söyleniyor ama kimse hesabın, kitabın net bir şekilde halkın önüne konmasını sağlayamıyor.

Haliyle güven sıfır.

İnanç sıfır altı.

Umutlar ölü…

-*-*-

Bu iş nasıl yapılmalı?

Hangi iş?

Yani mesela devleti yönetme işi…

İlla ki Türkiye’den para aldığımız için talimat da almak ya da Türkiye’deki bir yöneticiyi örnek almak zorundaysak, Tunceli Belediye Başkanı Fatih Mehmet Maçoğlu’nun ne yaptığına bakmak lazım diyorum…

-*-*-

Borçla devraldığı belediyesinde bu borçları temizliyor…

Eğitime inanılmaz katkı yapıyor…

Üretim tavan yapıyor…

İnsanların yüzü gülüyor.

Çocuklara kitap okuma alışkanlığı kazandırılıyor, karşılığında bisiklet hediye ediliyor…

İnternetsiz ev kalmıyor…

Hesaplar herkesin gözü önünde; şeffaf…

İş takibi yok.

Aracı yok.

Komisyon yiyen yok…

Rüşvet yok demek istiyorum…

-*-*-

Hani illa ki Anavatan diyorsak, Fatih Mehmet Maçoğlu’nu da kardeş belediye ilan edelim; örnek alalım diyorum…

Yoksa olmaz mı?

O komünist mi?

He ya; komünist!

Ama gerçekten başarılı!

“Başarılıdır” algısıyla “başarılı” değil!

Bilmem anlatabildim mi?

-*-*-

Ve eğitim…

Bilmem farkında mısınız?

Ana sınıftan, üniversite seviyesine, online ya da uzaktan eğitim ciddi anlamda bir fiyaskodur…

Eğitim Bakanlığı, belediyeler, şirketler, kişiler, neredeyse “tabletsiz çocuk bırakmamış” olabilir, “internetsiz ev kalmamış” da olabilir…

Ama yürümüyor!

-*-*-

Oturacaksınız, oturacağız…

Herkes…

Velilerin temsilcileri, sendikaların temsilcileri, bakan, bakanlık yetkilileri, öğretmenler, uzmanlar hatta psikiyatristler ve bulaşıcı hastalıklar komitesinden yetkililer…

Siyasi maskaralığı aşacağız, aşacaksınız…

Yüz yüze eğitim şarttır…

Çaresini bulacağız…

Aksi takdirde; acısını birlikte çekeriz…