Futbolla yatıyorum, futbolla kalkıyorum...

Normal şartlarda, 22.00 olmadan uyurum çünkü her sabah çok erken kalkıp işe gitmek zorundayım...

Ama, öğle uyku fırsatı bulup, kocaman cüsseye “bir saatlik” fiesta katmaya çalışarak, 22.00’de başlayan maçları da kaçırmamaya özen gösteriyorum...

Kaçırırsam, arka arkaya golleri, özetleri mutlaka izliyorum ki aynı saatte çift maç olduğunda zaten birini mutlaka kaçırmak zorunda kalıyorum...

-*-*-

Bir arkadaşımız geçen gün Uruguaylı ünlü yazar Eduardo Galeano’nun “Gölgede güneşte futbol” adlı kitabını hediye etti, iki günde bitirdim...

Ertuğrul Önalp ve Mehmet Necati Kutlu çevirisini yapmışlar...

Bazı “ırkçı” ifadelere dikkat edilmemiş ama olsun... Çok hoş bir futbol kitabı...

Galeano, orijinal ismi “El futbol a sol y sombra” adlı 1995’te kaleme alınan bu ilginç kitapta, futbolun tarihinden, komik anılarına kadar çok renkli şeyler yazmış...

-*-*-

Küçük bir alıntı yapmak istiyorum...

“Yenilmek en büyük günah” ara başlıklı bölümde “futbolda her an her şeyin değişebileceği” anlatılıyor ve şu ifadeler yer alıyor:

“... Futbol, ilahlarını bir bakıyorsunuz göklere çıkarıyor, bir bakarsınız yerin dibine batırıyor. Ayağında top süren, sırtında milli renkleri taşıyan futbolcu uzak ülkelere zafer kazanması için milletin bağrından koparılıp gönderilen bir savaşçıya benzer. Ülkesine yeni dönen savaşçının, Tanrı’nın gazabına uğrayarak cenneten kovulan Adem’den farkı yoktur.”

-*-*-

Kulüp seviyesinde de durum aynıdır, ulusal düzeyde de aynıdır...

“Yenildiniz mi?”...

Bedeli gerçekten ağırdır!

-*-*-

Ve Türkiye’de Şenol Güneş’e yöneltilen, “maaşını kesin” noktasına kadar gelen ve profesyonel sözleşmeyi yok sayan “eleştiri bombardımanı”; “günah işlemiş” noktasındadır...

-*-*-

Yine de şükür!

Türkiye’nin başarısızlığına verilen tepki; 1992’de Mısır’a 6-1 yenilen Etiyopyalı futbolculara verilen tepki kadar büyük değildir... Çünkü Etiyopyalı gariban topçular, Birleşmiş Milletler’den siyasi sığınma talep etme noktasına gelmişlerdi...

-*-*-

İngiltere, 1994’te Dünya Kupası seçmelerinde elenmişti...

Daily Mirror gazetesinin manşeti; “Dünyanın sonu geldi” şeklindeydi...

-*-*-

Galeano’ya göre, “futbolda kaybetmek yasaktır”...

Kaleci başarısız mı oldu?

Evi yakılanlar var!

Kamerun kalecisi Joseph Bell bunlardan biridir... Sene 1994...

-*-*-

Kolombiyalı Andres Escobar, kendi kalesine gol atmıştır ve Medellin kentinde vurularak öldürülmüştür.

Suçu mu?

Vatana ihanet!

-*-*-

Bana göre, “holiganizimde şekil bulan aşırı milliyetçilik” ve bu holiganlar içerisinde kendine yer bulan “ırkçı faşizm”; futboldaki başarısızlığa tepkiyi artıranlardır.

Aynı kitapta, futbolun ırkçılık adına nereden nereye geldiği de inanılmaz üzücü örneklerle anlatılmaktadır.

Özellikle “siyah” futbolcuların yaşadıkları...

-*-*-

Oysa şimdi bakıyorsunuz; bir dönem Afrikalı insanları köle diye satan ve yıllarca futbol oynamalarına renklerinden dolayı yasak uygulayan Hollanda, Belçika, İngiltere, Fransa, Portekiz ve İspanya; o siyah insanlarının torunları sayesinde şimdilerde şampiyonluğun en önemli adaylarıdır...

-*-*-

Hollanda’nın en önemli yıldızları tamamen Afrika kökenlidir...

Bana göre Patrick van Aanholt, Denzel Dumfries, Georginio Wijnaldum, Memphis Depay, Ryan Gravenberch, izlemeye doyulmaz sporcu olmanın yanı sıra, Hollandalı ırkçı faşist köleci geçmişe inat, kahramanlardır...

-*-*-

Romelu Lukaku...

Belçika’nın ulusal kahramanıdır...

Ve eğer oyundan çıkarsa, yerine girebilecek iki kişiden biri Christian Benteke; diğeri ise Michy Batshuayi’dir... Hepsi, Afrikalıdır...

-*-*-

İngiltere mi?

Ahhh da en ağır suçlu ülkedir İngiltere...

Ve en çok gol atan futbolcusu Raheem Sterling, Afrika kökenlidir...

Tyrone Mings, Kieran Trippier, Kyle Walker, Jude Bellingham, Kalvin Philips, Bukayo Saka ve Jadon Sancho sadece bazılarıdır...

-*-*-

Fransa mı dediniz?

Fransa’nın üç kalecisinden ikisi Afrikalı’dır...

25 kişilik kadronun yanılmıyorsam sadece üç veya dört tanesi “Fransa” kökenlidir...

Presnel Kimpembe, Kurt Zouma, Paul Pogba, N'Golo Kanté, Moussa Sissoko, Kylian Mbappé, Ousmane Dembélé, Karim Benzema, bahsettiğim kadronun yıldız Afrika kökenlileridir...

-*-*-

Portekiz’i anlatmaya gerek yok...

23 yaşındaki Renato Sanches, ikinci kez bu finallerdedir ve bence bu turnuvanın şu anda en iyisidir... Afrika – Karayip kökenlidir...

-*-*-

Futbol, hayatımın en önemli parçasıdır...

Fanatik miyim?

Kulüp seviyesinde evet!

Ancak “Covid 19”, bu “fanatizmi” elimizden aldı, en büyük keyfimiz bir buçuk yıldır elimizden alınmış durumda!

-*-*-

Ulusal düzeyde bir “fanatizm” anlayışım yok...

Ama tabii ki Türkiye’nin mevcut Euro 2020 turnuvasındaki başarısızlığına çok üzüldüm.

Üzülürken, futbolcuların veya Şenol Güneş’in “linç” edilmeleri kampanyasına girecek kadar acı çekmedim!

-*-*-

Sadece şu saptamayı yapmak istiyorum:

Yukarıda saydığım Hollanda, Belçika, İngiltere, Fransa, Portekiz ve İspanya’ya, Almanya ve İtalya’yı eklerim; en az 10 adet süper “Afrika kökenli” futbolcu ismi sayarım...

Çok koşan, çok yetenekli, çok teknik, çok disiplinli...

-*-*-

“Türkiye’den bir kişi say” deyin; “sayamam”...

Siz sayabilir misiniz?

Elbette “bizim çocuklar”dırlar ve saygım sonsuz...

Ama sadece ayakta durarak bile her maç iki gol atan Christiano Ronaldo kimin çocuğudur?

-*-*-

Sonuç mu?

Futbolda top yuvarlaktır...

Favori elbette vardır ama her takım kazanabilirdir...

Ancak başarı; çok koşmak, çok çalışmak, çok yetenekli olmak, çok disiplinli olmak ve tüm bunları yaparken mütevazı davranabilmektir.

Havalara girmemektir...

Türkiye’de sadece “havaya girmek” vardı; ötekiler yoktu...

(Bence!)

-*-*-

Favorim mi?

Hollanda!

Gönlüm mü?

İngiltere!

-*-*-

Bu yazıdan da anlayacağınız gibi; beş altı gün tatil yapacağım...

Siyasetten, siyasi yazı ve programlardan mümkünse uzak kalmaya çalışacağım...

Haftaya beş gün Kanal T ekranlarında da olmayacağım bu arada...