The Social Dilemma...

Bir buçuk saatlik bir belgesel...

Sosyal medyanın, nasıl bağımlılık yarattığını ve tabii ki bu bağımlılık neticesinde, Facebook, Twitter, Instagram gibi şirketlerin de nasıl para kazandığını anlatıyor...

-*-*-

Ve tabii ki sosyal medya nedeniyle, iç savaş endişesinden tutun, demokrasinin katledilmesine kadar gidişin de uzak olmadığı mesajını veriyor...

-*-*-

Ermenistan ile Azerbaycan arasında Dağlık Karabağ sorunu var...

Sosyal medya, bu sorunun çözümünün en büyük engelleri arasında...

-*-*-

Türkiye’de “Kürt sorunu”nun en büyük “düşmanı” bence “sosyal medya”...

Yalan – yanlış bir yığın haber ve akabinde nefret dolu bir sosyal medya savaşı...

-*-*-

KKTC mi?

Sosyal medya bizde de bu seçimde çok aktif.

Ve sosyal medya nedeniyle bölünme, ciddi endişe.

Geçmişte seçimler biter, dostluklar bakiydi.

İçimde bunun artık böyle olmayacağı endişesi çok büyük.

-*-*-

Koronavirüs?

Kadının biri ses kaydı yapmış; kim olduğu, ne iş yaptığı belli olmayan bir başka kadın anlatıyor da anlatıyor...

Söylediklerine inanmıyor musunuz?

Yoksa inanıyor musunuz?

Hepsi yalan çıkmış sonunda ama ben de dinlediğimde, “bir haftaya kalmaz, hepimiz koronayız” demedim dersem, yalan olur!

-*-*-

Gazeteler mi?

Gazeteciliği de sosyal medya tarzıyla yapanlarımız elbette çok; meslek prensipleri büyük oranda yerle bir ama yine de bir nebze “doğru ve gerçek haber” bulmak mümkün...

-*-*-

Gazeteciliği “doğrudan sosyal medyacılık” olarak yapanlar da olacak tabii ki... Hatta bugün ülkede her köşe yazarı, günlük yazısını veya haftalık yazılarını sosyal medyada da mutlaka paylaşıyor...

-*-*-

İlk başlarda özellikle Facebook, uzun süredir görüşemediğimiz dostlarımızı, yakınlarımızı bizimle buluşturmuştu.

Elbette faydalı yanları çok fazlaydı.

Ancak The Social Dilemma’yı izledikten sonra, “telefonlarımı kırasım gelmedi” dersem de yine yalan söyleyeceğim.

-*-*-

Özellikle çocuklar ve gençler için çok daha büyük tehlike.

Doğayı unutuyorlar.

Zaten unutmuşlardı ama artık hiç sokağa çıkmıyorlar.

Ve hayatları, sosyal medya şirketleri tarafından yönlendirilmeye başladığı anda, “sağlıklı kalma” şansları çok düşüyor.

-*-*-

The Social Dilemma adlı belgesel, insan yaşamının sosyal medya tarafından manipüle edilip, bunu sonucunda reklam veren şirketlerden nasıl katrilyonlarca Dolar kazanıldığını anlatırken, insanların “balinaların öldürülmesi” ve “ormanların kesilmesi” gibi vahşetleri umursamamasının sağlandığını da resmen belgeliyor...

-*-*-

Çünkü, ölü bir balina canlısından; kesilmiş bir ağaç dikili duranından daha çok para kazandırıyor.

Ve insanlar, kapitalizmin bu vahşetini, göremiyor.

Oysa her ölen balina, her kesilen ağaç, insanın kendisinin de ölümüdür.

Belgeselde bu, çok çarpıcı bir şekilde anlatılıyor.

-*-*-

Sonuç mu?

Bu belgeseli izledikten sonra düşündüklerimi, sonuç olarak yazmak istiyorum...

-*-*-

Siyaset eskiden daha güzeldi, daha keyifliydi...

Çocuklar sokaklarda daha mutlu, daha sağlıklıydı...

Yediklerimiz çok daha az çeşitliydi, ama daha lezzetliydi...

İçtiklerimizin çeşit sayısı çok sınırlıydı, ama zararlıları azdı...

-*-*-

Ama bırakın bunları; aileler bir birine daha çok bağlıydı...

Komşuluk, aynı köyden olmak, hatta aynı bölgenin insanı olmak, çok değerliydi.

-*-*-

Mesafeler daha uzaktı, daha zordu ulaşım, daha zordu haberleşme; ama yurt dışına telefonla konuşmak, sevdiğinize mektup yazmak, çok daha gerçekti. İçtendi.

“Tık”la gitsin mesaj yoktu!

Bayramlar daha bayramdı.

Sevgi gerçekti; evet en önemlisi oydu sanırım...

Sevgi, gerçek sevgiydi!

Sevgi de şimdi sanal!