Bir oyundur gider.
Aslında adına “algı operasyonu” veya tek başına “algıcılık” bile diyebilirsiniz…
Mesela, Amerika’da Demokratlar ve Cumhuriyetçiler var.
Demokratlar, merkez ve azıcık solu, Cumhuriyetçiler merkez ve bayağı sağı kapsar. 
Dün bir fotoğraf gördüm; “Demokratlar ve Cumhuriyetçiler döneminde dış politika” diye yazmışlar “çifte fotonun” altına. 
Ama çifte fotoğrafların her biri aynı.
Orta Doğu’da patlayan bombalar ve gökyüzüne uzanan kara bulutlar…

-*-*-

Jo Biden, Demokratların başkan adayı.
Trump’ın rakibi.
Türkiye’ye bakış farkları mı?
Sıfır!
Ama gazetelerde dün bol bol okuduk, gören duyan da sanacak ki Jo Biden, birkaç gün önce, “Erdoğan’ı bitireceğim” demiş!
Canım, yedi sekiz ay önce, bir cümle içerisinde buna benzer ifadeler kullanmış!
Tabii ki ahlaksızlık ve tabii ki pislik!
Ama Trump’tan farkı yok!

-*-*-

KKTC’mizde şimdilik yedi ama bence sekiz hatta dokuz adaylı bir cumhurbaşkanlığı seçimi yaşayacağız.
Benzer algıcılık veya benzer oyunlar bizde de var!
Gören duyan mesela sanır ki, “solcu” diye siyasi piyasada yer alan adaylar, seçildikleri gün Kıbrıs sorununun çözümü için fırtına koparacaklar!
Oysa alakaya maydanoz!
KTFD ve KKTC tam yedi devlet başkanlığı veya cumhurbaşkanlığı seçimi yaşadı; Kıbrıs sorununun çözümüyle ilgili müzakerelere temel teşkil eden üç önemli anlaşma veya imza, “sağcı” ya da “çözüm karşıtı” diye piyasaya sunduğumuz iki kişiye ait.

-*-*-

“Onurlu çözüm”den bahsedenler var mesela.
Onurlu bir çözümü de sadece bir hadi bilemediniz iki adayın hanesine yazmaya çalışırlar!
E hani; onurlu çözüm beklentimizin en ayyuka çıktığı iki ismin cumhurbaşkanlığı dönemlerinde, Kıbrıs meselesinde alınan yol uzunluğu, arpa boyu bile değil!

-*-*-

Çözümün şeklini federal veya konfederal olaraktan savunuyor olmak başka bir şeydir; bu ülkedeki siyasi yapıyı kabullenmek bambaşka bir şey.
Bu ülkede, yani Ada’nın genelindeki siyasi yapıya statüko diyorsak, dün de yazdık, o statüko değişmeden “ben daha çözümcüyüm”, “ben onurlu çözüm yapacağım” gibi gofdorozlanmalar; veya başka açıdan bakacak olursak, “şu seçilirse bizi Rumlara satacak” veya “bu seçilirse Türkiye’ye tamamen teslimiz” gibi suçlamalar sadece “algıclık”tır ama ondan da öte, “sadece ve sadece seçim kazanma maksatlı popülizmdir”.

-*-*-

Kısacası diyeceğim şudur ki; çok daha gerçekçi olmak ve topluma özellikle mevcut dönemde en gerçek siyasetlerle yol göstermektir önemli olan.

-*-*-

Mesela, içinde bulunduğumuz ekonomik şartlarda, Türkiye ile kavga etmek, mantıklı bir model midir?
Maaşından yüzde 2’lik kesintiye, 9,5 şiddetinde deprem sarsıntısıyla tepki veren sendikalar, emekliler, devletten maaşlılar, mesela memurlar veya öğretmenlerin “Kıbrıs sorunu kesinlikle çözülmeli, Euro’ya geçilmeli” gibi önerilerini anlarım ama seçim kazanma maksadından başka maksat içermeyen “Türkiye eleştirilerini” es geçerim, dinlemem.
Çünkü mevcut kötü ekonomik koşullarda, Türkiye’den akmayan “nakdi destek”; maaşların ödenememesinin adı ve soyadıdır… Veya “ödenmesinin” diyebiliriz.

-*-*-

Bu yüzden diyeceğim şudur ki; Akıncı yerine Tatar’ın seçilmesi; UBP’nin yerine CTP’nin hükümette olması; bazı gerçeklerimizi veya kısaca “statükomuzu” hırpalamaz.

-*-*-
Kendi kendimizi kandırmaya gerek yok.
Birbirimizi aldatmaya hiç gerek yok.

-*-*-

Efendim, TC Büyükelçisi UBP’li vekillerle yemek yedi!
Vaaay müdahale!
Allah Allah, aynı makamda oturan kaç TC Büyükelçisi biliyorum, bu ülkenin tüm vekilleri ile birlikte yemeğe katılmadı mı?
Ama seçim zamanıydı!
Seçim zamanı olmayan zamanlarımız mı oldu?

-*-*-

Erdoğan çağırdı gittiler!
Vaaaay içişlerimize müdahale!
32 senedir bu işi yapıyorum, “say” deseniz 32’den fazla “çağrılma” hatırlarım!
Şimdi mi “müdahale” oldu?

-*-*-

Hatta çok daha acı verici “münasebet” şekilleri de biliyorum!
Hani, Türkiye’deki muadil bakandan randevu almak için çırpınmalar gibi!
Şimdi çırpınanlar, “çağrıldılar” diye eleştiriyorsa, burada maksat, toplum çıkarı değil, koltukla alakalı seçim popülizmidir.
Ve evet, dün de demiştim, etik değildir.

-*-*-

Algıcılıktan vazgeçin.
En önemlisi katakulliden uzak durun.
Gidin, partinizin adayına veya sevdiğiniz bir kişiye oy verin da gene!!!

-*-*-

Şu soruyu daha önce de benzer şekilde sordum ama bir daha soracağım…
Soru şu: Kıbrıs sorununun çözümü konusunda, Türkiye ile küs bir lider mi yoksa Türkiye ile çok iyi ilişkileri olan bir lider mi daha kolay anlaşma imzalar?
Bence sağcı – milliyetçi – EOKA geçmişi ve TMT geçmişi olan siyasi grupların imzalayacağı anlaşma daha kalıcıdır… 
Haaaa, komünist – aykırı – marjinal – gerçekten anarşist veya “düpdürüst” statüko karşıtı bir aday vardı da oy vermedik mi?
Bir soru daha; Türkiye ile küs bir lider mi işimize gelir yoksa barışık bir lider mi?
Cevap veriyorum: Osmanlı Bankası!
Reklamı bilmeyenler, bilenlerden öğrensin!