Meclis açılacak, açılmayacak… Açılacak, açılmayacak… Açılacak, açılmayacak…
Vatandaş papatya falı bakıyor. 
Hadi diyelim yarın törensel açılışta Meclis’te bulunacak CTP’nin desteğiyle zevahiri kurtardık.
Pazartesi günü başta muhaceret affı gibi geçen yılın son yasama döneminden bu yasama dönemine miras  kalan konuları ne yapacağız?
Siyaset kilitlendi.
Başbakan bile muhalefetin seçim tarihi taleplerine “Önce nisabı sağlayalım gerisi kolay” diyerek yaklaşıyor.
Ülkenin en büyük partisi UBP’nin gündeminde ise bir ay sonra yapılacak kurultay var.
Vatandaş ise kendi dertlerinin gündeme bile gelmemesine öfkeli.  Çoğunluk siyasetten umudunu kesmiş durumda.
Herkes bir kurtarıcı arıyor. Ama o kurtarıcının ne zaman, nereden geleceğini bilen yok.
Ülkede yaşanan tüm bu absürtlükler bize Samuel Beckett'ın ünlü tiyatro oyunu Godot'yu Beklerken’i hatırlatıyor.
Oyunda kurtuluş için hiç bir imkânları olmayan insanlar kendilerini kurtaracağına inandıkları Godot’yu bekliyor. Bu aslında bir yalan. Bu yalanı da kendileri çıkarmışlar. Gelmeyeceğini bildikleri halde Godot'yu beklemek bu insanların yapabileceği, tek şeydir. Ama buna inanmak onları hayata bağlar.
Biz de Godot’yu beklerken hiçbir şey yapamayan o insanlar gibiyiz.
Sorunlar yumağına dönen ülkede herkes bir sıkıntıdan söz ediyor.
Ama  seçim sandığı kurulup söz sırası kendilerine geldiklerinde küçük menfaatler uğruna çocuklarımızın geleceğini satıyoruz.
Bazen kamuda bir istihdama, bazen bir vatandaşlığa, bazen bize verilen küçük ayrıcalıklara…
Sonunda da oturup şikayet ediyoruz. “Böyle gelmiş, böyle gider, bu ülkede hiçbir şey değişmez” diye hayıflanıyoruz.
Türkiye’nin Kurtuluş Savaşı tarihinde Amasya Genelgesi’nde çok önemli bir saptama var. 
“ Vatanın bütünlüğü, milletin bağımsızlığı tehlikededir. Ulusun bağımsızlığını yine ulusun azmi ve kararı kurtaracaktır" diyor.
102 yıl sonra bugün de değişen bir şey yok aslında. 
Ülkeyi kurtaracak, yine milletin azmi ve kararı olacak.