Meyhanecilerimiz, kebapçılarımız, ciğercilerimiz bizim için en büyük değerlerimizdir…

Lefkoşa'nın tanınmış kebap ustalarından Zekai Deran da hayatını kaybetti.

Zekai Deran, kültürümüzün çok değerli bir parçasıydı…

Allah rahmet eylesin…

İyi bas Güner abi, sağlam bas Ayşe abla…

-*-*-

Ve Lefkoşa’da dün Pandemi Hastanesi inşaatında meydana gelen elim kazada, 60 yaşındaki Şerif Sami yaşamını yitirdi…

-*-*-

Salgın krizi mi vardı?

Var ve olacak!

Ama bu ülkede veya Dünya’da, salgın krizi veya salgın paniği değildir insanları asıl öldüren!

Ne midir?

-*-*-

Yoksulluktur, ayrımcılıktır…

Kökü kurusun yoksulluğun ve ayrımcılığın?

-*-*-

Zekai usta neredeyse ölene kadar çalıştı değil mi?

40 yaşında, 50 seneden emekli olabilirdi!

Peki Şerif Sami?

Kim olduğunu bile bilmiyoruz!

60 yaşında; kamyona asılmış, yön gösteriyormuş, düşmüş ve tekerleğin altında kalmış!

-*-*-

60 yaşında!

Emekli değil!

Oysa KKTC’de memur olsaydı, şimdiye beyaz atletciğiyle, evin avlusunda sinek kovalardı!

-*-*-

“Ne diyorsun sen Serhat! Ülkede herkes korona!”

Öyle mi?

-*-*-

Evet, bulaş arttı ama bu, ülkenin durması anlamına gelmemeli!

Ne mi yapmalı?

Kardeşim, kişisel tedbirlerinizi artırın!

-*-*-

Ve hayatı sürdürün!

Mesafeyi ayarlayın, maskenizi takın, eldiveninizi giyin!

Sık sık ellerinizi yıkayın!

Ama hayat devam etmeli!

-*-*-

Bu ülkede yaşayan herkes, insan gibi yaşamak için gelir elde etmek zorundadır!

-*-*-

Hükümetin yapabilecekleri mi?

Elbette vardır!

Hatta Türkiye’nin de yapabileceği vardır!

-*-*-

Hatta şöyle söyleyeyim; o kadar darmadağınık, o kadar küs, o kadar bozuk, o kadar dedikoducu, o kadar bencil, o kadar ruhsuz, o kadar inançsız ve o kadar yorgunuz ki; 1963 – 1974 döneminin çok gerisindeyiz!

Hani “kurtarılmaksa”; çok ciddiyim şu anda daha çok “ona” ihtiyacımız var!

-*-*-

Çünkü 1963 – 1974 arasındaki dönemde asla dağınık değildik!

Birbirimizi çekemez halde ve küs değildik; olanlar vardı ama çok azdı!

Bozulmamıştık!

Dedikodumuz vardı ama şimdiki adar değildi!

Bencil mi?

Asla bencil değildik!

Ruhsuz mu?

Öyle bir ruhumuz vardı ki; herkes, ailesini, köyünü korumak için canını feda etmekte he hazırdı!

Ve inançlıydık!

Ve çok yorgunduk ama onurlu bir yorgunluktu; sabah işte, akşam nöbetteki onurumuz!

-*-*-

Türkiye ne mi yapabilir?

Türkiye; “pozitif” olmuş tüm vatandaşlarını beş dakikada topladığı gibi Türkiye’deki evlerine dağıtabilir!

Ve yapmalıdır!

Bugünden geçi olmamalıdır!

Gönderir iki uçak; hastanede veya otellerdeki “pozitif” vakaların “kötü durumda olanları varsa”, hastanelerine, daha iyi durumdakileri de “kontrol edebileceği” karantina noktalarına veya evlerine taşıyabilir!

Ve taşımalıdır da!

-*-*-

Hükümet mi?

Mevcut hükümet yerine, bir önceki olsaydı, aynı kararları, aynı tedbirleri, aynı hataları alacaktı, yapacaktı!

-*-*-

İki kuruşluk oy alacaksınız diye hükümeti veya ilgili bakanı vurmanın anlamı yoktur!

-*-*-

Gerçeğimiz budur!

Yeterli sağlık alt yapımızı olmadığı açıktır!

Gerçeğimiz budur!

Yeterli siyasi kabiliyetlerimiz “sınırlandırılmıştır”!

Gerçeğimiz budur!

“KKTC ortadadır!”…

-*-*-

Ve Türkiye oradadır…

Eğer Recep Tayyip Erdoğan’ın dün canlı yayında dinlediğim sözleri gerçekse; KKTC’yi paniğe sokan ve çaresiz olduğunu ispatlayan dünkü pandemi gelişmeleri, “hamasetin ötesine geçilip”, gerçek anlamda destekle ortadan kaldırılır…

-*-*-

Gün, birbirimizi oy uğruna harcama günü değildir!

Gün, birbirimizi dedikodularla harcama günü değildir!

Gün, çaresiz siyasetimizi karalama günü değildir!

Gün, 1963 – 1974 döneminden daha çok; birlik olma, toparlanma, barışma, onarılma, düzelme, doğruları anlatma, bencil değil toplumcu olma, 1963 – 1974 ruhunu yeniden şahlandırma, buna inanma ve bu kavgayı kazanma günüdür!

-*-*-

Ya da, herkesin dedikodusunu yapmaya devam edin!

Siz bilirsiniz!