Yeni Bakış gazetesinden Eniz Orakcıoğlu'nun haberine göre; Orta Doğu Teknik Üniversitesi Kuzey Kıbrıs Kampüsü Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Programı Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Hayriye Kahveci Özgür Kıbrıs'ta düzenlenen Akdeniz Gaz Forumu'nda konuşan Anastasiadis’in söylemlerini ve Avrupa Konseyi tarafından 22 Mart tarihinde, Varna’da gerçekleştirilen Türkiye –AB zirvesinden önce Doğu Akdeniz’de yaşanan gelişmeleri değerlendirdi.

“Güney Kıbrıs parselleri KKTC’nin parselleri ile çakışmaktadır”

ODTÜ Siyaset Bilimi ve Uluslararası ilişkiler Öğretim üyesi Yrd. Doç. Dr. Hayriye Kahveci Özgür, Güney Kıbrıs’ın tek taraflı olarak ilan ettiği Münhasır Ekonomik Bölgede sürdürdüğü sondaj çalışmaları ve bunun üzerinden yapılan açıklamaların Kıbrıs sorununun çözümünü ötelediğini vurguladı. Özgür, “Münhasır Ekonomik Bölgelerle ilgili esas mesele gerek Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin gerekse Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ve Türkiye’nin farklı yöntemlerle MEB bölgelerinin sınırlandırmasından kaynaklanıyor. Bu da Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin ilan etmiş olduğu 1, 4, 5, 6, 7’nci  parseller Türkiye Cumhuriyeti’nin MEB’e ilişkin tezleri ile 1, 2, 3, 8, 9, 12, 13’üncü parseller de KKTC’nin ilan ettiği MEB alanları ile çakışmaktadır. Bu nedenle söz konusu bölgelerde yapılan sondaj girişimlerine Türkiye Cumhuriyeti ve KKTC, mevcut koşullarda bu sondaj girişimlerinin yapılmasına itiraz etmektedirler” dedi.

“Dünyada bu etkinlikler çok yaygındır”

ABD'nin öncülüğünde İsrail ve Katar'ın da katılımıyla Kıbrıs'ta düzenlenen Akdeniz Gaz Forumuyla ilgili de değerlendirmelerde bulunan Özgür, “Söz konusu uluslararası etkinlik 2013 yılından beridir Güney Kıbrıs Rum Yönetimi Enerji, Ticaret, Endüstri ve Turizm Bakanlığı tarafından teşvik edilmekte ve Kıbrıs enerji sektörüne yatırımcıların dikkatini çekmeyi hedeflemektedir. Öte yandan her toplantı bir veya birden fazla şirketin sponsorluğunda gerçekleşmektedir. Dünyada bunun gibi petrol ve doğal gaz etkinlikleri çok yaygındır. Bu sene dokuzuncusu düzenlenen forumun ana sponsoru US Energy Stream isimle petrol ve doğal gaz sektöründe danışmanlık yapan uluslararası bir şirkettir. Yani bu organizasyonun Amerika Birleşik Devletleri öncülüğünde gerçekleştirildiğini söylemek yanıltıcı ve yanlıştır.  Bu tarz toplantılara dünyanın birçok yerinden sektör temsilcileri katılmaktadır ve İsrail ABD ve Katar gibi Güney Kıbrıs doğal gaz aramalarında paydaş olan şirketlerden katılımcıların yer alması gayet doğaldır” dedi.

“Sorunun kaynağı Kıbrıslı Türkleri göz ardı eden tutumdur”

Rum lider Anastasiadis’in, ''Türkiye'yi bölgede müttefik ülke olarak istiyoruz. Kıbrıs Cumhuriyeti'nin egemenlik haklarına müdahale eden, sürekli sorun yaratan bir taraf olarak değil'' sözlerini de değerlendiren Özgür, “Anastasiadis’in yaptığı açıklamalar sürecin başından beri Güney Kıbrıs’ta yapılan açıklamalarla aynı ruhu taşımaktadır.  Kıbrıslı Türkleri göz ardı eden bu tutum aslında sorunun kaynağıdır. 

Türkiye ile müttefik olunmak istenirse Kıbrıslı Türklerin ve Türkiye Cumhuriyeti’nin bölgedeki çıkarlarını göz ardı ederek bu yapılamaz” şeklinde konuştu.

“Bu açıklamalar süreci çözümden uzağa taşır”

Yrd. Doç. Dr. Hayriye Kahveci Özgür, Avrupa Konseyi tarafından 22 Mart tarihinde, Varna’da gerçekleştirilen Türkiye –AB zirvesinden önce Doğu Akdeniz’de yaşanan gelişmelere ilişkin olarak Rum Lider Anastasiadis’in yaptığı açıklamanın, zirveye yönelik baskı oluşturma amacı içerdiğini vurgulayarak, “Bu tür açıklamalar zaten sekteye uğramış müzakere sürecinde olumlu katkılar sağlamaz. Tam aksine süreci çözüme evirmekten uzağa taşır” diye konuştu.

“İlişkilere zarar vermeye yöneliktir”

Özgür, sözlerini şöyle tamamladı; “Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin Doğu Akdeniz Enerji politikalarında kilit ülke olmaya yönelik attığı adımlar bir yandan Kıbrıs Sorununda üstünlük sağlama hedefi taşırken, diğer yandan da Soğuk Savaş Sonrası dönemde Türkiye Cumhuriyeti’nin dış politika hedeflerinden biri olan bölgesel enerji koridoru olma politikasına saldırı niteliğini taşımaktadır. Anastasiadis’in “Türkiye, Avrupa'ya sağlanacak enerji merkezi olabilmek ve bölgedeki enerji kaynaklarını kontrol etmek için Kıbrıslı Türkleri bahane ediyor'' şeklindeki açıklaması ile iddia edilenin tam aksine, Kıbrıslı Türkleri kullanarak Kuzey Kıbrıs ve Türkiye ilişkilerine zarar verip süreci kendi istekleri doğrultusunda yönlendirmeyi hedeflemektedir.”