Girne Belediye Başkanı Nidai Güngördü, kentteki çarpık yapılaşmadan, İmar Yasasına, Girne’nin hızla artan füfusundan trafik ve altyapıya kadar tüm sıkıntıları ve çözüm önerilerini Yeni Bakış'tan Çiğdem Dürüst'le paylaştı. 

Ç.D.: Kıbrıs'ın turizim başkentinde çok ciddi bir sorumluluk üstlendiniz. Girne'deki çarpık yapılaşma son zamanlarda ciddi bir tartışma konusu haline dönüşmüş buradan başlayalım dilerseniz.
 
N.G.:
Bu gibi sohbetler vesile olur, hem derdimizi anlatalım, hem yaptıklarımızı paylaşalım, hem de yapamadıklarımızı sebepleriyle birlikte halkla paylaşalım. Dolayısıyla, ben bu tür sohbetleri gerçekten çok olumlu buluyorum. Şimdi tabii Haziran'da seçim var. İki ayda bu taraftan düşünürsek sekiz... Yani bir belediye başkanı zaten 48 ay için seçilir. Dolayısıyla biz 40 ayımızı tamamladık. Bu tabii benim açımdan çok olumlu çok verimli. Efendime söyleyim, pek çok deneyimi ve tecrübeyi içeren.. Çünkü belediyecilikten geliyorsunuz. Tamam belediyede şube amirleri ya da belediyecilik yapıyorsunuz. Ama belediye başkanı olmak farklı bir deneyimdir. Farklı bir çizgidir ve farklı bazı sorumluluklar alırsınız. Şimdi biz yaklaşık, işte söyledigim gibi 40 ay önce, bu göreve layık görüldük. Tabi kamudan gelen birisi, özel sektörden gelmeyip kamudan gelen birisi, bütün hareketlerinde, eğer doğru bir kamu disiplini aldıysa, bütün hareketlerini çok kontrollü yapar diye düşünüyorum. Önce bütçeyle ilgili bir denetim gündeme getirdiler. Bütçedeki harcama kalemlerinin, eee... ne olması gerektiğini, geçmiş dönemde nelerin hata yapıldığını, Sayıştaylık bize nelerin yanlış yapıldığını işaret etti. Hep bunları biz gözlemledik. Ve bunları uygulamaya çalışıyoruz. Tabii ki belediye ticari bir işletme değil. Ama ticari işletme değildir diye, belediyede hesapsız kitapsız işler yapılacak anlamına gelmez. Bu çok önemlidir. Bunun altını hep çizerek söylerim. Biz göreve geldiğimizde Sayıştaylık geldi ve bizim göreve gelmeden önceki en önemli, çok detaylı olmasa da, önemli konulardaki önemli kararları bize bildirdiler. Ve nelerin eksik yapıldığını, nelerin yanlış yapıldığının altını çizerek bize söylediler. Onaltı yıl belediye başkanlığı yapmış bir kişinin, yapmaması gereken pek çok hatalarla karşılaştık. Yani birinci dönem seçilirsiniz tamam... Ama bir takım eksiklerinizi şeylerinizi tamamlayamayabilirsiniz. Kamudan gelmemiş olabilirsiniz. Kamu yönetimi ile çok şeyiniz olmayabilir. Ama en azından, hani derler ya çıraklık kalfalık ve ustalık dönemi olması gerekir. Bizim belediyede öyle bir şey olmadı. Ciddi bir planlama yapılmadı. Kentle ilgili öngörülerde bulunmadı. Günü kurtarmak için projeler yapıldı. Örnek bugün herkes trafikten şikayetçidir. Peki bu trafiğin sebepleri nelerdir? Trafiğin, bir kere en önemli sebebi kontrolsüz yapılaşma. Yani biz Belediye'de İmar Bölüm Başkanlığı, Belediye Müdürlüğü yaptığımız dönemlerde, 93-2010 yılına kadar, 17 yıl Girne'de, konutlarda üç katlı binalara izin verirdik. 17 yıl. Yani, bunun için hep altını çizerim. Her konuşmada da dile getirmek isterim? Çiğdem Hanım'la benim yan yana iki arsamız var. Biz Çiğdem Hanım'a 17 yıl boyunca üç katlı konut binası yapabilirsiniz dedik. Ansızın bir gecede Lefkoşa'da bazı kararlar verildi. Mayıs 2010'da. Ve Çiğdem Hanım, binasını tamamladı üç katlı olarak. Yan tarafta, hemhudut olan diğerinin arsasına da dediler on katlı bina izinleri var. Bu sosyal adaletsizliktir. İnsanlar arasında eşitlik ilkesine aykırıdır. Anayasaya aykırıdır. Ve Belediye buna direnmedi. Benim isyanım budur! Belediye buna direnmeliydi. Direndiğinde ne kadar kaale alınırdı? Ama bir mücadele başlatması gerekirdi! Peki biz ne yaptık? Biz Temmuz 2014'te geldik ve dedik ki: “Bu iş sürdürülebilir değil!” Niçin sürdürülebilir değil? Bu Girne'deki yol genişlikleri, arazi büyüklükleri, kamusal alanlar, yeşil park alanları, otopark alanları bu ülkede on katlı binalarla mücadele etmesine imkan tanımaz. Ve “bu şehir sınıfta kalacak” dedik. Ve dediklerimiz çıktı. Ne oldu? Gittik dönemin içişleri Bakanı'na. Sağ olsunlar her ikisinide buradan iyi anmak isterim. Biri Teberrüken Bey ve biri de Asım Bey. Gittik ve derdimizi anlattık. “Peki” dediler “Nedir sorun?” Biz resmi mektupla gittik. Gittik ve dedik ki “Biz Girne'yi beş katlı görmek isteriz. Bizim Belediye'deki şu andaki öngörümüz budur. Daha sonra, planı yapılır, programı yapılır; on katlı binalara izin verilir. O ayrı bir şey. Ama şimdi bizim kontrol altına alabilmemizi isterseniz, bunu yapmamız lazım.” Niçin biz bakanlığa gidiyoruz? Evet, siz bilirsiniz ama bazen insanlar sorar: “Peki, on katlı bina izinlerini siz vermediniz mi?” Hayır! On katlı bina izinleri Lefkoşa'dan, Şehir Planlama Dairesi'nden verilir. Onlar da tabii ki bir bakanlığa bağlıdır. Mayıs 2010'da, bu düzenleme yapıldı. Ve böylesi bir mevzuyla karşılaştık. Her iki bakandan niçin bahsettim.? Gittik ve dedik ki: “Biz bu Girne'yi, beş katlı yapalım. 5 kattan sonra oturalım konuşalım. Yani bir orta yol bulmaya çalıştık kısacası. Neyse, çok uzun görüşmelerden sonra, çeşitli meslek örgütlerinin de katıldığı, siyasi parti temsilcilerinin de yer yer aldığı toplantılar sonunda, on katlı binalar yerine yedi katlı, yedi katlı binalar yerine de beş katlı… Yani bu örneğin bir bulvar üzerinde ise on katlı yapma imkanı vardır. Bunu yediye... Ara mahalleler, 36 ayaklık yollar dediğimiz yollar bölgesinde de, yedi katlıdan beşe indi. Bu bile, inanın ki şehre bir rahatlama getirdi. Tabii ki inşaat dilinden anlayanlar için de, şunu söyleyeyim: 1000 metre² arsası olanlar 2000 metre² inşaat yapardı. Yani iki katı… Biz bu yedileri ve beşleri düzenlerken gene meslek odalarıyla da konuşarak, Şehir Planlama Dairesi ile de konuşarak, Bakan'la da konuşarak 1.6'ya çektik. Yani eskiden siz 2000 metre² bir inşaat yapacakken, 1600 metrekareye düşürdük. Otomatikman 400 metre² kar ettik şehir açısından. Müteahit açısından zarar ettik. 400 metre² nedir? Dört ev demektir. Dört ev ne demektir? Sekiz araba demektir. Yani bunlar hep böyle… Çünkü dünyada hektar başına yaşaması gereken insan bellidir. Bu şehircilik bilimi bunu emreder. Yani 1 hektarda, diyor ki, maksimum 250 kişi yaşayacak. Bize geldiğimizde, bizde 380 küsur insan yaşar da 1 hektarda. Dolayısıyla bunlar şehircilik biliminin getirdiği... İnsanlarla konuştuğumuz zaman var. Bu bilime inananlarla konuştuğumuz zaman bizim yaptığımız aslında çok önemli bir şeydi. Biz bunun propagandasını çok yaptık, az yaptık… Ama vicdanen rahatız. Bazı mütahit arkadaşlar bize karşı çıktı. Siz kısıtlayıcı yöntemleri uygularsınız diye...  Ama biz aslında kısıtlayıcı yöntem kullanmadık. Bunun doğrusu, biz düzenleyici olup ona sadık kalmak istedik. Ben söyledim: Daha sonra otururuz konuşuruz. Ama denirse ki X bölgede de artık on katlılara izin vermemiz gerek; biz bu alanı da kapalı tutmadık. Devam ettik ve imar planının kapısını açtık. Şubat 2016'dan itibaren Girne'de “imar planı” kelimesi konuşulmaya başladı. Emirname döneminin kapatılması için Girne Belediyesi üzerine düşen maddi manevi her türlü gücü ortaya koyarak her şeyi yaptı. Bildiğiniz gibi 55/89 sayılı İmar Yasası'na verilen yetki, Şehir Planlama Dairesi'ndedir. Belediye istekte bulunur. Şehir Planlama Dairesi yapıp yapmama konusunda siyasi iradeden yetki alır.
 
Ç.D.: Nidai Bey, bunları anlatıyorsunuz da, o döneme kadar , yani on katı yedi kata, yedi katı da beş kata düşürene kadar verilen izinler vardı.
 
N.G:
Tabii…
 
Ç.D.: Ve on kata kadar yükseldi bunlar. Bunları durdurma imkânımız var mıydı o günlerde? Veya neden durdurulmadı?
 
N.G.:
Evet… Bu tabii, siz de gayet güzel ifade ettiniz, vatandaş da bunu çok sorar: Bilirsiniz bir anayasal düzen var. Yasalar tüzükler var. Ve her kural ve koşul, kendi dönemiyle ilgilidir. Yani bir kazanılmış hak var. Bu mesele ortaya çıktı. Siz Şehir Planlama Dairesi'nde X ve Y'de ya da bir kişiye on kat bina izni verdiniz Pazartesi de Çarşamba günü kural değiştiniz. Ama o Pazartesi aldı; artık o geçerlidir. Siz bunu kırabilirsiniz eğer çok çok güçlü bir belediye olursanız. “Siz beyefendi, burada az önceki örnekteki gibi, dört daireden mi mahrum oldunuz? Al sana dört dairenin parası!” dersiniz. Veya başka çağdaş ülkelerde olduğu gibi demeniz gerekir ki “Ben size, bu dairenin haklarını, başka bir arsanızda vereceğim. Avrupa'da böyledir. Avrupa'da, bir bölgede kısıtlama gelirse, o bölgede sizin bazı haklarınız doğarsa; Devlet alıyor bu hakları götürüyor, öbür bölgeye veriyor. Örneğin Karaoğlanoğlu'na verirdik. Doğanköy’e verirdik. Bu böyledir.
 
Ç.D.: Kâr aynı değil ki Nidai Bey?
 
N.G.:
Hayır aynı değil tabi. Ama ben olması gerekeni söylüyorum. Dolayısıyla, bu kazanılmış haklar çok konuşuldu. Bunlar, tabii biliyorsunuz, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Başsavcılığı'na sorulur. Hukuk Dairesi'nde konuşulur. Kendi Belediye avukatlarımızla konuşulur. Dolayısıyla, biz çok fazla bir şey yapamadık bu konuda; çünkü kazanılmış haklar önümüzde ciddi bir engel olarak durdu. Fakat bu dosyalar yaklaşık 50 dosyadır. Sekiz ila on kat arasında yaklaşık 50-52 dosyamız var. Başlamış, devam eden ya da tamamlanmış. Dolayısıyla, biz bunalmış durumdayız. Ama bizim İmar Planı Danışmanımız Sayın Çınar Ata, Ege Üniversitesi Şehircilik Kürsüsü'nden gelir. Bizim Belediye'mizin özel danışmanıdır. O diyor ki: "Evet, doğru zamanda karar verdiniz. İnsanların olumlu tepkisini alarak yolunuza devam ediyorsunuz. İnsanlar bunu yaşamazsaydı, size bu kadar büyük destek vermeyecekti." diyor hoca. İnsanlar bunu aldığı için şimdi herkes imar planına sarıldı. “Siz semeresini 15 sene sonra göreceksiniz.” Hoca böyle diyor. Girne'de diyor, söylendiği kadar da çok kötü bir pozisyon yoktur. Hala daha kurtarılması gereken yerler var. Hala daha bozulmamış alanlarınız var diyor. O nedenle, biz bu yola çıktık ve Çatalköy-Girne ortak imar planına girmemizin yegane sebebi budur. Yani bizim şu anda çalıştığımız plan, Çiğdem Hanım Arapköy'ü tepelerinden, Karmi Tepesi'ne kadar olan bütün ortak alandır. Çok büyük bir efor harcadık. Ha... Az önce şunu söyledim... Dikkatli bir kişi sorabilir: “Şehir Planlama Dairesi'ndeydi. Ne oldu?” Şimdi biz, iki şehir plancısını işe aldık. Şehir Planlama Dairesi'nin emrine verdik. Özlük hakları ve maaşları Girne Belediyesi'nden çıkar. Bu arkadaşların teknik donanımlarını, bilgisayarlarını Girne Belediyesi temin etti. Ve bu az önce söylediğim gibi, Girne tepelerinden Arapköy tepelerine kadar olan alanda, arazi çalışmalarını, tek tek her arazinin önüne ve içine girerek son durum tespit edildi. Yani arazi kullanımları dediğimiz haritalar hazırlanırken her arazinin başına gidildi.

Ç.D.: Bu çalışma bitti mi; halen devam ediyor mu?
 
N.G
.: Bitti. Bu ilk süreçtir. Çünkü bir şok fotoğraf çekersiniz ve o şok fotoğrafa göre hareket edersiniz. Bu yaklaşık 70 gün sürdü. 16 kişiyle. Bunların araçlarını, yeme içmelerini 70 gün boyunca Girne Belediyesi karşıladı. Bu çok önemli bir efordur. Tabii ki burada Çatalköy Belediye'sinin de hakkını yemeyelim. Kendi belediyesinde de karınca kararınca bütçe imkânlarına göre bize destek oldu. Yani geldiğimiz noktada, devletin yapamadığını aslında, Girne Belediyesi yaptı. Ve Girne Belediyesi bu sorumluluğu aldı. Ben işte mektup yazabilirdim Şehir Planlama Dairesi'ne: Şehrin bir imar planına ihtiyacı var diye... Bir cevap almazdım. Alırdım mektubu, kordum cebime... Bir zaman bana sorulursaydı da “Ben mektup yazdım. Cevap gelmedi!” diyebilirdim. Bu kolaycılıktır. Biz geçmiş dönemdeki az önce ismini verdiğim iki bakanla birlikte bunları konuştuk. Ve Girne Belediyesi ile Şehir Planlama Dairesi arasında bir protokol hazırladık. Bu protokol bizim sorumluluklarımız nedir; onun sorumluluğu nedir... bunu konuştuk. Biz tabii ki bu protokolde maddi olan bütün her şeyi üzerimize aldık. Yani herhangi bir para harcamasını, Girne ve Çatalköy Belediyeleri üzerine aldı. Tabi bunu söylediğimde da bu işe yeterinden fazla inandığımızı söylemek için bunun daima altını çizerim. Dolayısıyla biz çok iyi bir noktadayız. Bayramdan sonraki 5 Eylül'de halka açık toplantılarımızı yaptık. Planın bütün vizyonunu ve perspektifini, bakış acısını anlattık. Yaklaşık 300'e yakın insan, yanlış söylemeyim, bizleri izledi her iki toplantı boyunca. Çünkü bir halka açık olan vardı, bir sivil toplum örgütleri ve resmi kuruluşlara vardı toplantılarımız. Çok iyi bir noktadayız. İyi noktada olmadığımız yeri söyleyeyim: Sivil toplum örgütleri gün boyunca çeşitli eleştiriler yapıyor. Çok trafiğe çıkan biri, trafikten şikayet eder, çok katlı binayı gören biri, çok katlı binadan şikayet eder. Bu sivil toplum örgütlerinin yanında siyasi partiler için de geçerlidir. Yedi siyasi partiye Girne İmar Planı hakkında görüşleri soruldu. Bir tek siyasi parti dosya hazırladı. 90 sivil toplum örgütüne soru soruldu: “Bu plan hakkında ne düşünürsünüz?” diye. Davet ettik görüşlerini söylesinler diye. Sadece ve sadece 17 veya 18 sivil toplum örgütü mektup yazdı…
 
Ç.D.: Hangi siyasi parti görüşünü belirtti?
 
N.G.:
Cumhuriyetçi Türk Partisi sadece. Ona da tabi buradan gerçekten teşekkür ederim. Fikirlerimiz uyuşur veya uyuşmaz, ülkesini seven toplumunu seven ve kendini seven herkesin yapması gerekeni yaptılar. Ve dolayısıyla yani işte daha sonra o plan olacak acaba burası böyle olsaydı, burası şöyle… Biz size zaten 42 gün görüş verme süresi sunduk. İmar Yasası'na göre. Üstelik İyi İdare Yasası'na göre de toplantı yaptık. Yani bizim toplantılarımız iç içe geçti. İmar Planı'na göre da, İyi Hal yasasına göre da mecbursunuz toplantı yapasınız. İkisini de harmanladık yaptık. Ama insanlar gerçekten bu konularda eleştirmeyi severler. Birini suçlamayı da çok severik toplum olarak. Ama gelin siz da bir cümlecik yazın dediğimizde hiçbir şey yapmazlar.
 
Ç.D.: Cumhuriyetçi Türk Partisi, Sayın Başkan, size sunmuş olduğu görüşlerde, sizinle örtüşen ya da ayrı düşen neler vardı?
 
N.G.: Planı desteklediklerini, İmar Planı'nın mutlaka Girne'de, hayata geçmesi gerektiğini. Emirnameler devrinin kapatılmasını, vazgeçilmesini, yeşil alanlarla ilgili konu olanların, doğru olduğunu ama yeterli olmadığını… gibi olumlu şeyler söylediler. Bir yerde, bir yerde bizim teknik insanlar dört katlılarla, iki katlıları veya beş katlılarla iki katlıların içiçe girdiği Balabayıs sınırının trafik ışıklarının olduğu yerde, orada bizim arkadaşlar teknik olarak o bölgenin tümünün dört veya beş kat olmasını önerdiler. Orada bir eleştiri yaptılar. Onun dışında herhangi bir eleştiri yok. Bu da çok teknik bir şey. Biliyorsunuz bu ayrımlar dere yatakları, doğal eşekler veya yapay eşekler dediğimiz otoyollar vasıtasıyla yapılır. Şimdi geliyorsunuz Beylerbeyi ışıklarından, Yeni Liman'a gidesiniz. Cadde'nin Girne tarafı beş kat, caddenin doğu tarafı iki kat, batı tarafı beş kat. Hem hocalarımız, hem Şehir Planlama konusunda, bu bilime değer veren arkadaşlar bu işin doğru olmadığını, bölgede bir yeknesaklık olması gerektiği için böyle bir öneride bulundular. Bu daha kesin değil tabii. Kesin nihai kararları, Birleşik Kurul verecek. Ama genelde, Cumhuriyetçi Türk Partisi'nin yaptığı eleştirileri ben de olumlu buluyorum. Bu konuda da böyle bir farklı görüş ortaya koydular. Bunu söylemek isterim. Sivil toplum örgütlerinden Şehir Plancıları Odası veya diğer odalarda, genelde ama herkesin üzerinde durduğu, planın benimsenmesi gerektiğini, emirnamelere döneminin kapatılması gerektiğini ve artık Girne'de bir plandan bahsetmemiz… Bence artık, toplum bu noktada hazır. Yani, evet, bir takım müteahit arkadaşlar, zaman zaman konuşma dozlarını da kaçırarak eleştirilerde bulunuyorlar. Ama eskilerin deyimiyle "Ehalinin ekseriyeti, bu işte hemfikirdir". Dolayısıyla yani plana geçmemiz şarttır. Şimdi 5 Eylül'den sonra gelen görüşler, değerlendirildi. Bu görüşler Şehir Planlama Dairesi tarafından ve Girne Belediyesi tarafından değerlendirildi ve sonunda, işte yavaş yavaş biz, Birleşik Kurul sürecini başlatacağız. Birleşik Kurul süreci nedir? İki belediye var. Şehir Planlama Dairesi var. Kaymakamlık var. Diğer 1-2 teknik daire veya sivil toplum örgütü var. Tabii ki burada Girne Belediyesi en çok nüfusa veya en çok belediye meclis üyesine sahip olduğu için ağırlıklı oy Girne Belediyesi'nin olacak. Herhangi bir oylamaya gidilecekse. Herhangi bir anlaşmazlık halinde… İkinci oy Çatalköy Belediyesi'ne ait olacak. Kaymakamlığın oyları olacak ve neticede katılan diğer insanların görüşleri olacak. Yani bu çok böyle güzel… Efendime söyleyim... Çok demokratik. Avrupa'daki normlara uygun bir plan süreci yaşıyoruz. Tabi süreç yavaş gittiği için da bu arada dosya girişleri oldu. Ama bu dosya girişleri, inanın ki rahatsız edici boyutta değil. Ha... Gönül arzu ederdi, o gün toplantıda bir arkadaşımızın söylediği gibi, şok bir kararla ee.. 5 Eylül'den sonra dosya kabul edilmesin. Veya atıyorum üç katlıdan fazlası kabul edilmesin. Ama yasal olarak avukatlara sorulduğu zaman bunun da yasal olmadığı görüldü. Dolayısıyla bizim birazcık daha hızlı hareket etmemiz gerekir. Bu sorumluluk da iki belediye ve Şehir Planlama Dairesi'ndedir. Kaymakam Bey'dedir. Geçen gün, 4 Ekim Çarşamba günü, ilk toplantımızı yaptık. Çalışma prensipleri üzerinde şey yaptık, konuştuk. Gelen görüşlerin ne olduğu, listelendi. Olumlu ve olumsuz yönde... Bu yolda çalışmalarımız devam eder.
 
Ç.D.: Size gelen eleştiriler arasında, 5 Eylül'den sonra, emirname döneminin kapanacağını ve bu nedenle kapanmadan önce hızla oraya yetişmeye çalışan bazı özel insanların da bulunduğu yönündeydi.
 
N.G.: Doğrudur…
 
Ç.D.: Bununla ilgili düşünceniz nedir?

N.G.: Şimdi tabi bunun önüne geçmemiz mümkün değil. Yani bu eleştiri evet doğru bir eleştiri olabilir. Bunu da söyleyenlerden birisi gerçekten bölgemizde sevdigimiz saydığımız bir milletvekili arkadaşımız gündeme getirdi bunu... Ama tabii şimdi bunun olabilmesi için hükümetin çok radikal bir emirname değişikliği yapması gerekirdi. Yani şimdi biz emirnamelerin sürekli değişmesine karşıyız. Ama bu defa lehimize olacağı için bir emirname değişikliği yapması lazım... Bu da hükümetin. Bir şok kararla, 5 Eylül'de biz salona girerken, hükümetin de demesi lazımdı ki "Tüm Girne üç kattır!" Bunu tabii siyasi bir iradedir. Ne Belediye'mizi ilgilendirir, ne Çatalköy Belediyesi'ni ilgilendirir. O doğrudan hükümetin şehircilikten sorumlu bakanı, başbakanla yapacağı görüşme sonrası olacak bir şeydi. Ama bunun da çok demokratik olmadığı varsayımından yola çıkarak... Güzel bir noktaya değindiniz. Bu o gün de epey tartışıldı. Şunu söyleyeyim, bir kere bir çizgi çizilecek. Bu çizgi bizim kendi programımıza göre Aralık ayında çözülecek. Dolayısıyla yani bu evet bir süreç yaşandı doğrudur birazda zaman kaybettik ama ben geçenlerde bir başka vesileyle İstanbul'da bir belediyeyi ziyaret ettim. İmar planımızın ana iskeletinin Şubat 2016'da Eylül 2017'ye tamamlandığını söylediğimde inanamadılar. Çok hızlı bir süreç olduğunu, çok süratli davrandığımızı söylediler. Çünkü ortalama bizim gibi ilçelerde 24 aylık periyotlarla ancak bu işin çözülebileceğini söylendi. O konuda evet ben çeşitli eleştiriler aldım… Ama sürecin nasıl işlediğini de bilen biri olarak çok rahatım yani.
 
Ç.D.: Yani Sayın Başkan, konuşmalarınızla çok rahatlatıcı ve umut vericisiniz. Teşekkür ederiz. Çünkü hepimiz çok endişeliyiz Girne ile ilgili. Anlattıklarınızdan, ama, şöyle bir duyguya da kapıldım ben. Aslında bu süreç içerisinde bazı yasal ve devletin merkezi yönetiminin alması gereken kararları çeşitli nedenlerle adaletti ve anayasal eşitliği de bahane ederek belki tırnak içinde yapmak zorunda kaldıkları için uygulamadılar. Yani bir nevi intihara doğru sürüklendi. Girne, bu anlamda... Ve şu an geri adım atılamaz, bazı zararlar da verildi kente. Bunlarla nasıl baş edeceksiniz? Plan çıktı ama bir gerçek var karşımızdaki hakikaten şu ana kadar yapılan yapılar ve onların yoğun olduğu, emirnameye bağlı olarak yapılan yapıların yoğun olduğu bölgelerde, insani yaşamı, sosyal yaşamı, kent yaşamını ciddi şekilde olumsuz noktalara çekme ihtimali olan, çekecek olan, hatta çekmeye başlamış olan sonuçlarla karşılaşmaya başladık bile. Çok güzel söylüyorsunuz, 15 yıl içinde bugün yaptıklarınızın meyvelerini toplayacağız. Çok sabırsız olmamak lazım diye bir günde alınacak sonuçlar değil. Belki bunlar ama bunun önlemlerine nasıl almayı planlıyorsunuz? Çekecek olan, hatta çekmeye başlamış olan sonuçlarla karşılaşmaya başladık bile. Çok güzel söylüyorsunuz, 15 yıl içinde, bugün yaptıklarınızın meyvelerini toplayacağız. Çok sabırsız olmamak lazım diye bir günde alınacak sonuçlar değil belki bunlar ama bunun önlemlerini nasıl almayı planlıyorsunuz?
 
N.G.: Evet şimdi elbette ki olumsuzluk var. Çünkü ben konuşmamın başında dikkat ederseniz ne dedim. Sizin arsanızla benim arsamı örnek verdim.17 yıl boyunca siz sabırla üç katlı bina yaptığınız, sabırla bunu savunduğunuz. Ben ansızın bir gecede on kata geçtim. Bu zaten ciddi bir adaletsizliktir ve adaletsizlik de zaten burdaydı. Emirnameler nasıl yapılır? Ve niçin yapılır? Emirnameler bir kentte, gerçekten hızlı bir gelişme varsa ve gelişmeleri kontrol altına almak istersek ve kontrolümüz altından çıkmamalarını istersek, alınan şok bir karardır. Bu şok kararın 1993'ten 2017'ye kadar, yani yaklaşık, 24 yıl emirnamelerle idare edilmesi kabul edilir bir süreç değildir. Yani bu emirnameler 1993'te yapılmıştı. Bu işin en fazla 95-96'da sonlandırılması lazımdı. 95 ve 96 yıllarda bir Girne'de plandan bahsedilmesi gerekiyordu. Zaten planlar 20 yıllık periyotlar için yapılır, çağdaş ülkelerde... Beş yılda bir da ihtiyaç olması halinde revize edilir. Bu ihtiyaçlar ve revizeler mutlaka kamu amaçlı olmalıdır. Örneğin şimdi en çok tartışılan konulardan biri okullar. Trafik tartışılır okullar hastane ve diğer kamu hizmetleri… Şimdi hastanedeki başhekimi şikayetçi. Nerden? Nüfus patlamasından ve doktorların ve odaların yetmemesinden. Okuldaki müdür şikayetçi. Nerden? Derslik sayısı yetmediğinden ve bugün 80 Öğrencinin kayıt yaptıramadığını okudum sanki gazetelerden aceleyle göz atarken. Şimdi bu, tamam belediye de şikayetçi, trafik polisleri de şikayetçi… Yani Girne'de 50 tane trafik polisi her gün motoruyla, motorlarla dolaşsa; belki şehirdeki kontrolü edebilirler. Bilmem edebilirlerse. Ama şu anda bize yardımcı olan polis sayısı 10 -12'yi geçmez. Kendi zabıtalarımızda 15 kişi olsa; şehirdeki kontrolü bu şekilde sağlamaya çalışırız. Halbuki Girne yani o hızlı yapılaşmaya göre, farklı bir noktadadır: Farklı bir şok karar alınması gerekirdi. O nedenle ben sizin söylediklerinize kesinlikle karşı değilim. Ama yani bu gecikmiş bir sürecin en son demleridir diye düşünüyorum. Ve artık sonuna geldik. Dolayısıyla ben o nedenle umutluyum ve nasıl başaracağız derseniz? Plandan sonra artık biz gözümüzü farklı noktalara çevireceğiz. Yani eğer biz bu arsaya gelecek olan konut sayısını tahmin edebilirsek, hektara gelecek olan insan sayısını doğru hesaplayabilirsek zaten bu konu çözülecek. Çünkü 20 yıl içinde, biz 20'deki okul sayısını artık doğru hesaplayacağız. Girne'deki hastane ihtiyacımızı doğru hesaplayacağız. İşte bu kadar ilkokul, bu kadar ortaokul, bu kadar lise ihtiyaç var. Gene de hastane mutlaka farklı bir noktaya taşımalı ve kapasitesi bu olmalı. Bizim arkadaşlarımız, yani Çiğdem Hanım çok ciddi çalışma yaparlar. Ve çalışmasını yaptılar. Kıbrıs’ta özel hastanelerden kaç kişi hizmet alır? Bunu kimse bilmez. Biz biliriz. 100 kişiden 30 kişi özel hastanelere gider. Biz bunun araştırmasını yaptık, kamuoyu yoklama şirketi ile birlikte… 100 kişiden 70 kişi kamudaki hastaneleri kullanır. Bu da çok önemlidir. Demek ki biz kentin nüfusunu 100 olarak hesaplarsak
 
Ç.D.: De Jure mu, de fakto mu?
 

N.G.: De jure... Biz bunu yaptığımız zaman önümüzdeki yıllarda Girne’ye 100.000 nüfusa göre 150.000 nüfusa göre planlarsak biz Girne'de demek ki 150.000 nüfusun %70 ini kamusal olarak bir hastane servisine ihtiyacı olduğunu düşünerek, farklı bir hastane çözümü bulmalıyız.
 
Ç.D.: Sayın başkan Girne'nin nüfusu hakkında bilginiz var mı? Şu anda?
 
N G.: Bu soruya DPÖ bile cevap veremez. Ben nasıl cevap vereyim? Ancak isterseniz size bir özet yapayım. Konutlara takılmış 22000 saat var. İşyerleri hariç. Kolordu Girne'dedir. Asker ve asker ailesi sahibi 6000'dir. Kayıtlı olup da okula gelen öğrenci sayısı 18000'dir. Kayıtlı olupta kaytarmak için veya başka bir şey için değil… 18 bindir. Girne'de bayram yılbaşı veya uzun bir tatil olmadığı dönemlerde 30.000 kişi konaklar. Yani hesap yapsanız ne olur yapmasanız ne olur?
 
Ç.D.: 150.000 civarında tutuyor hane başına ortalama dört kişi koyarsak.
 
N.G.: Bunların da Çiğdem Hanım şöyle bir düzeltelim: Bu evlerin de yüzde 15'inin boş olduğunu kabul edelim. Yani ben onu da düşeyim. Ama gene de ne yapsanız, ne yapsanız 80-85.000 civarındadır. Bir de başka bir özellik var sizin eviniz Alsancak'ta da olsa, Karşıyaka'da da olsa, Lapta'da da olsa Dikmen'de de olsa sizin hastane, mahkeme, savcılık, tapu işleri için Girne'dedir. Yani dolayısıyla bu nedenledir ki, şehir 7:30'dan 17:30'a kadar bu haldedir. Yani bu servisleri, Esentepe'den adam gelir, Girne'deki ya da Esentepe'deki evinin tapu işlemleri için yerine gelir. Hasta olsan maazallah Girne Hastanesi'ne gelir. Polis veya işte mahkeme ile işi olsa gene gelir. Dolayısıyla bunlarhep trafiğe sebep olur. Yani küçük bir başşehir olduk burada. Ama biz nedense kabul ediyoruz, bizim dışımızdaki yöneticiler bunu kabul etmekte intihar eder. Yani biz küçük bir başkent olduk. Ve biliyorsunuz hep 40 yıl belki 38 yıl Lefkoşa-Mağusa-Girne dediler. Şimdi ne oldu? Lefkoşa-Girne oldu gerçekten ilçe. DPÖ de bunu söyledi zaten. Lefkoşa, Mağusa Girne yerine, artık Lefkoşa, Girne, Mağusa … Demek ki Girne de ve ilçelerinde de küçümsemeye gidilemez. Etrafımızdaki hiçbir belediye küçümsenemez. Yani dağın arkasında ciddi bir hadise var: insan hareketi var. Bu nedenle yani plana dönecek olursak buradan ben hemen bir Girne belediye başkanı olarak, hem de bir Girneli olarak bunun uzun yıllarda Girne'de yaşayan birisi olarak tüm gün velileri davet edelim plana inanmaya. Plansız artık hiçbir yere gidemeyeceğimizi, emir nağmeler döneminin kapatılması gerekir. Herkesin bize bu planı çıkarmamızda yardımcı olmaları gerekir.
 
Ç.D.: Keşke bunu tecrübe etmek zorunda kalmasaydık. Ve önlemini önceden alabilseydik.
 
N.G.: Bir dünya görüşü var. Der ki: Sabahleyin Ayşe elini ateşe soktu Ali yandı. Fatma da geldi elini soktu... Halbuki sokmadan da anlaması gerekirdi ki yanacak.
 
Ç.D.: Keşke planlamada bilseydi Sayın Başkan, çünkü başka sıkıntılara da yol açacak gibi görünüyor…
 
N.G.: Ben biraz vekillerden de şikayetçiyim!
 
Ç.D.: Hepimiz şikayetçiyiz…
 
N.G.: Ben imar planını konuşuyorum ve Girne'nin ihtiyaçlarını konuşuyorum. İmar planı konusunda da bu kadar sayıdaki vekilimizi şu anda bile 1-2 tanesi dahildir. Yani Girne milletvekillerinden bahsediyorum…
 
Ç.D.: Sayın Başkan, duyarlılık biraz da bilinçlilikle alakalıdır.
 
N.G.: Ama yani şimdi bir şehrin milletvekilisiniz. Çalabilirsiniz belediyenin kapısını ve diyesiniz bana, hatta bir imar planı taslağı verin. Bir de bana verin diyebilirsiniz. Bunu diyen vekil sayısı 3'ü geçmedi. Belki de konuşmaya açıldıklarında evet biz Nidai'nin daha iyisini yapmaya çalıştı bu planı çok destekleriz diyor olabilirler. Girne Belediyesi doğru yoldadır Çatalköy Belediyesi ile güzel bir planla gidiyorlar der ama… Bunu aşmamız gerekir. Çünkü onlar normal vatandaş değiller. Onlar ekseriyeti temsil eden insanlardır. Nasıl ben şimdi hiçbir zaman kendi kişisel görüşlerimizi söylemem. Varsa bile kendime saklarım. Ben şimdi halkın temsilcisiyim. Halkın temsilcisi olduğum için de kamunun menfaatlerini ve kamu yararını göz önünde bulundurmam gerekir diye düşünüyorum. Dolayısıyla birazcık şikâyetçiyim. Bir de Girne'nin ihtiyaçları konusunda da, İmar Planı dışındaki ihtiyaçları konusunda da bizim çok ciddi İmar Planı'ndan çıkan niyet noktası budur. Biz bu nüfusu ancak böyle kontrol edebiliriz. Şehirde başka sorunları olan insanlar da var, hep imar planından bahsetmemiz bilmem nasıl karşılanıyor ama… Yani örneğin madem bu belediye bir imar planı çalışması yaptı Ve ilk buluşlara göre kişi başına düşen yeşil alan miktarı altı metrekareye kadar düştü dünyadaki norm da, orta halli Avrupa ülkelerinde bile ister insan başına metre kare yeşil alan yahu! Bu Girne Belediyesi'ne 5-10 dönüm verelim desin. Çıksın milletvekili ve kürsüden bunu söylesin. İskândan sorumlu bakan da olumlu karşılasın. Yarın da bakan çıksın ve o yeniden yapılandırma amaçlı ben Girne belediyesine 50 dönüm veriyorum desin. Ben bunu beklerim milletvekilinden…
 
Ç.D.: Şimdi bizi daha iyi anlamaları açısından: nasıl verecekler ve nereden verecekler? Bununla ne demek istiyorsunuz?
 
N.G.: Tabi. Yazışmalarımız oldu. Hem de dört sefer. Biz Girne’de, kendi bilgi birikimimize göre ve bazı arkadaşlarımızın da yardımlarıyla, bazı boş alanlar tespit ettik. Herhangi birine verilmemiş, pakete konulduğu halde herhangi birinin almadığı, 8-10 dönümlük üç-beş yeri tespit ettik ki öyle yerlerdedir bunlar ki vatandaş nefes alabilecek durumdadır.
 
Ç.D.: Yerleri uygundur yani...
 
N.G.: Uygundur... Veya biraz çevre yolunun üstüne çıkarak, ormandan sorumlu bakanla konuşurlar, orman dairesi ile konuşurlar ve derler ki orman arazisi niteliğini yitirmiş bu 50 dönümü, bu belediyeye verin. Bir nefes alalım. Biz de planı açtığımızda diyelim ki 2016'da plana başladığımızda insan başına 4 metre² idi, ama yaklaşık öyledir, devletin ve hükümetin ve milletvekillerinin sayesinde hangi siyasi partiden olursa olsun, hiç mühim değil, dokuza çıkarttık diyelim. Çünkü bu iki noktada da biz size, atıyorum, 35 metre² daha yeşil alan, 35 dönüm daha yeşil alan kazandırdık. Dememiz lazım! Ben onun için biraz eleştirel bakarım ve biraz yüreğim yanıktır. Veya işte Girne, imar planı yapacak ve Girne Belediyesi’nin iki mühendisini biz ödeyelim desin. Bu şehir plancılarına mesela. Yani bu duyarlılığı görelim. Kalksın biri kürsüden desin ki bu Girne Belediyesi, evet, bu iki şehir plancısını işe aldı ama biz de bunların bu haklarını verelim. Yani… Ve dolayısı ile ne olsun Girne Belediyesi, diğer belediyemiz Çatalköy ve devlet ve Şehir Planlama Dairesi, birlikte bu şeyi yapalım. Ha bu büyük bir para mı? Hayır! 30 ayda iki kişinin alacağı para 3000 TL'den çok kolay hesaplanabilir. Bu Girne Belediyesi’nin bütçesini çok sarsmaz. Ama neticede, ben de hissederim şu, benim bölge milletvekillerim da bu noktada benim yanımdadırlar.

Bakın çok ilgisizler. Mesela, ben sormak isterim: Girne’nin göbeğinde, Girne Yat Limanı neden Girne Belediyesi’nin kontrolünde değil? Girne Yat Limanı'nda bir lamba yandığında, bir ampul, Lefkoşa'dan biri mi gelip değişecek? Veya rıhtımdaki bir çöpü kim kaldıracak? Veya o limandaki sağlık karnelerini kim düzenler? Gibi bunlar... Yani sorunlarımız var. Kentin büyümesine paralel olarak, belediye ve devlet kendini o noktada geliştiremedi. Şimdi 18.000 öğrenci dedik. Açılan diğer okullar bu sene kaç öğrenci aldı daha gelmedi. Gelecek. Rakamlar bize gelir. 18000 öğrencinin her gün yeme-içme sektöründen yararlandığı bu kentte lokantalar, bu görevler bizimdir. Zaman zaman okursunuz kapattık, ceza kestik… Ama esnafın da kendini buna göre birazcık şekillendirmesi lazım. Sağlık Bakanlığı’yla Belediye’nin de bir arada çalışması lazım.

Mesela bu şey haberi çok kötü: Nokta nokta sayıdaki okulda, depodaki içme suyu kötü çıktı! Kötü bir haber. Çünkü Türkiye'den gelen veya üçüncü ülkelerden gelen bir erkek veya bir kız çocuğu, bir lokantada zehirlendiği zaman kimse X lokantada öğrenci zehirlendi değmez. Herkes “Girne’de öğrenciler, lokantalarda zehirlenir!” der. Kentin imajıyla ilgilidir bu. Yani orada, aslında o vatandaş kendi namına, ailesiyle birlikte o lokantayı çalıştırabilir. Ama orada bir kamu hizmeti yapar ve onu en iyi şekilde yapması lazım. Denetimlere açık olmaları gerekir. Altı ayda 260 yeme içme sektörüne bağlı kafeterya, bar, restoran üç kez denetlendi. Üç kez. Çok ciddi bir rakamdır bu. Bunun gündüz denetimleri, gece denetimleri, baskın denetimleri var. O nedenle zaman zaman esnafla belediye kurumu karşı karşıya gelir. Ama bunun anlaması lazım. Hazırladığı her türlü gıda maddesinin hijyen koşullarına uygun olması lazım. Çünkü bu öğrenciler, bu kentin velinimetidir. Bunların yanlış bir şeye maruz olmaması, maruz kalmaması gerekir. Öğrencilerden açılmışken bir şey daha söylemem gerekir gene imar planından: Cambridge, Oxford, Eskişehir… Bunlar öğrenci kasabalarıdır. Bu öğrenci kasabalarında bir de öğrenci kentlerinde, nüfusun yüzde yedisinden azdır öğrenciler. Bizde, eğer bizim resmi nüfusumuz 33.000 ise 18.000'i öğrencidir. Yani bu kentin %50'si öğrencidir. Yani resmi nüfusa bakarsak: 100.000'de 20.000 öğrenci varsa da 1/5. Yani bu, şehirdeki demografik dengeleri de bozar. Bu çok önemlidir. Eskişehir'e ben iki kez gittim gördüm. Öğrenci kenti dersiniz. Öyle, gerçekte de öyle. Ama ben sorduğunda sayın Büyükerşen bana dedi ki %7. Zaten 7-8'in üstüne çıktığı zaman, farklı bir hadise olur. Bu da tabii farklı bir toplumsal sıkıntıları doğurur gibi şeyler. Yani bunlar hep bilimsel olarak dünyada bulunmuş, uygulanan… Ama biz nedense her zaman farklıyız. Dolayısıyla bu nedenle bu 18.000 öğrenci çok önemlidir. Bu noktadan bakmamız gerekir. Yani düşünün Çiğdem Hanım, bu çocuklar her biri birer bardak su içseler 18.000 bardaktır.
 
Ç.D: Kolibasili olayıyla ilgili de konuşalım. Nasıl etkilendiniz, ne yaptınız?
 
N.G.: Tabi tabi… Bizim elimizde raporlar var. Bu rapor açıklanmazdan önce, 15-20 gün önce, bizim elimizde raporlar var. Bizim sorumluluğumuz şebekededir. Bizim sayacımızdan geçen su temizdir. Elimizde raporlar var. Bütün devlet okullarının raporları var. Ama bu da nereden kaynaklandı? Şebekeden gelen su sayaçtan geçiyor, depoya giriyor. Depo bir şekilde sıkıntı… Yani budur sorun, yoksa şebekede yok... Burada gene devlet bacağının eksik olduğunu görüyoruz. Gene tahliller, belki de 10 Eylül günü yapılmalıydı. Yani okullar açılmadan bir hafta önce. Ama biz kendi şebekemizden sorumluyuz. Bizim şebekemizde şu anda sıfır Kolibasili var. Ve bu raporlar elimizdedir. Biz bunu senede 2-3 kez, kuyulardan kendi kuyularımızdan, şebekemizden ve önemli toplumsal hizmet dediğimiz büyük otellerin girişlerinden ve okul girişlerinden alıp elimizde tutarız.
 
Ç.D.: Neyse ki kış geldi, denizlerdeki sıkıntıdan daha az insan etkilenecek, hazır su demişken.

 
N.G.: Denizlerdeki sıkıntı şu Çiğdem Hanım: Türkiye ile bir protokol yapıldı. Bu protokol üç tane suyu kapsar. İçme suyu, yağmur suyu ve kanalizasyonlar. Şimdi bu herkesin bildiği bir şeydir. Zaten Türkiye Cumhuriyeti'nde de dillendirildi. Kıbrıs'ta da özelleşecek. Dolayısıyla şimdi arıtma tesisinin ıslah olması için 7 milyon €'ya ihtiyaç var. Şimdi Girne Belediyesi, bu 7 milyonu bulur. Bulmaya bulur. Gider teminat gösterir, borçlanır, onu yapar bunu yapar bulur. Peki ben gittim 7 milyon euro'yu borçlandım ve yatırıma başladım. Bunu anlattığımda yanlış anlaşılmasın. Yatırım yapmak istemediğimden değil. 15 gün sonra derlerse: “Biz özele veriyoruz içme suyunu, yağmur suyunu ve kanalizasyonlardan çıkan suları...”? Çünkü imzalandı. Bir devletle diğer devlet oturdu, bunu imzaladı. İçme suyunda bugün ben asbest boru değiştiririm. Niçin? Gücümüzü aşan bir hadise değildir. Gücüm oranında ben yaklaşık %70'ten aldım, %99dur şu anda. Temiz burada hijyen su, borular. Geçenlerde Beylerbeyi ve Ozanköy’e gittim. Oralarda ciddi bir çalışma yaptım. Gazetelere de yansıdı. Buralardaki asbest boruları değiştiririm. Dolayısıyla bugün bu bir şey değil. Yani Girne Belediyesi, bir milyon TL’yi içme suyuna yatırmaktan korkmaz. Ama 7 milyon € neredeyse eski parayla 30 trilyon… yani bugün 30 milyon. Zaten bizim bütün bütçemiz de 80 milyondur. Bu sıkıntı çok acil bir şekilde çözülmesi lazım. Bizde biliyorsunuz, 28 belediyeyi çağırdıklarında da konuştuk. Bize çok yaklaşacak, evet kesin bir şey söylemedi hiç kimse, ama bir yıl içinde dediler... Herkes fiyatlarını koysun, satsın ama bir yıl sonra zaten dediler veya bir yıl gibi bir periyod içinde zaten özelleşecek. Şirket geldiğinde dediler, ne gerekirse olacak.
 
Ç.D.: Sıkmayın canınızı o zaman  
N.G.: Bu kadar önemli ve ciddi bir yatırımda, devlet bir adım atabilir; gene Girne’ye diyebilir ki: Ben Girne Belediyesi'yle ortak yapacağım. Özelleşirse de Girne Belediyesi’nin kendi suyunun değeri artacak demesi lazım. Islah edilmeden önce, Girne Belediyesi’nin kanalizasyon altyapısı beş trilyondu. Ama biz bu ıslahtan an sonra 9 trilyona çıkarttık. Ve ona göre bir bedel ödemesi gerekir. Yani gidersiniz bir araba satın alabilirsiniz. Fiyatı budur veya farklı bir arabaya gidersanız fiyatı budur. Yani değeri ile ilgilidir. Bu konuda evet sıkıntı var. Ancak bunun bu sene kış aylarında çözülmesi gerekir. Az önce siz sezonu kapandı dediniz ama denizin de bu sene çözülmesi gerekir. Gelecek sene biz aynı şeyleri yaşamamamız lazım. Belediye başkanı kim isterse olsun, kaymakam kim isterse olsun, Sağlık Bakanı kim isterse olsun... Onun yaşanmaması gerekir. Dolayısıyla bu konuda Türkiye Cumhuriyeti Devleti ile bu konudaki görüşmelerin hızlanması lazım. Eğer özelleşme konusunda biraz ötelenecekse birkaç sene, Girne Belediyesi da bu yatırımları yapmak için çeşitli çareler arayacak ve bulacak.
 
Ç.D.: Sayın başkan, bu imar planının tamamlanması ile ilgili öngörülen bir tarih var mı?
 
N.G.: Tabi tabi… Yani artık çok olumlu bir noktadayız. Benim kendi tahminim süreci belirleyecek Planlama Dairesi’dir veya ilgili bakanlıktır. Aralık başı bu işin resmi gazeteye gidecek şekilde hazırlanabileceğine inanıyorum. Birleşik Kurul çalışmaya başladıktan sonra, 25 gün içinde, zaten orda da yazar, 25 gün içinde Birleşik Kurul, son kararını verecek. Son kararını verdikten sonra, bir dosya hazırlanacak ve Şehir Planlama Dairesi müdürü tarafından, resmi gazeteye gönderilecek. Yani farklı bir bakış açısına veya yanlış bir bilgiye göre, bazıları bana şunu sorar: Siz yaptınız, çok da büyük emek harcadınız. Başbakan olmaz derse ne olur? Öyle bir şey olmaz. Yasa şu şekilde düzenler: Yani başbakana gider, Bakanlar Kurulu'ndan geçer öyle bir şey yoktur. Bakan arzu ederse Bakanlar Kurulu’ndaki arkadaşlarına bilgi verir. Planlama Dairesi’nin bağlı olduğu bakanlık. İlgili bakanlığın olumsuz görüşleri yoktur. Ben başbakanla da konuştum ilgili bakanla da konuştum Fikri Bey’le… Kesinlikle şehirde bir plan olması gerektiğini konusunda hemfikirdirler. Biz çok radikal bazı şeyler yazdık. Açıklanacak veya toplantılara gelenlere bildirilecek. 5 yıldızlı otel istemedik. 20 yıl boyunca… Yine üniversite de istemiyoruz 20 yıl boyunca.
 
Ç.D.: Zaten on yıllık kapatmışlar süreci Sayın Başkan.
 
N.G.: Doğrudur. ben bunu söylediğimde bunun yasal dayanakları var. Turizmin… Turizm endüstrisi teşvik yasası veya turizim endüstrisinin düzenleme yasasına göre 23.000 yatak kapasitesi olan şehirdeki otellerin, şu anda durumu eksi 1900. Ne demek bu? 1900 fazla var zaten… Dolayısıyla biz çok radikal bir şekilde yazdık. Beş yıldızlı otel istemiyoruz. Yeni bir üniversite istemiyoruz. Yani geçen gün sayın milletvekillerinden biri dedi ki ismini verme gösteremiyorum yeni bir üniversite çok ciddi düşünülmeli ve karar verilmeli. Veya daha böyle bir şeyler söyledi ve çok büyük tepki aldı. Ama gerçekten böyle çünkü üniversite demek öğrenci demek, öğrenci demek yurt demek, yurt demek...
 
Ç.D.: Mimari şekil demek ayrıca…Oda çok hoş bir şekil değil sonuçta bu noktadan sonra.
 
N.G.: Tabi. Şimdi Girne’de nüfus dedik, öğrenci dedik, toplu taşımaya ihtiyacı olan dedik… Girne merkezdeki kamu binalarından ve kamu hizmetlerinden yararlanmak isteyen Lapta’dan gelecek, Alsancak’tan gelecek, Çatalköy’den gelecek, Girne merkezde işini çözecek, dönecek. Burada bir sıkıntımız var. Minibüs örgütüyle değil yani… Kar-İş ile bir sorunumuz yok. Sorun tek tek şoförlerle kaynaklanıyor aslında. Biz Kar-İş’le toplantı yaptık. Kar-İş'in yetkilileri kendilerine Belediye’nin söylediği zaman ve polisin söylediği düzenin dışına çıkmamalarını bizim önümüzde söyledi kendilerine. Fakat öyle değil. Bu kültür oluşmadı. Şimdi minibüs şoförü durakta olmayan bir yolcuyu alır. Ben de kendi kendime bir soru sorarım: Peki bir yolcu niçin durakta olmayan bir yerde durur? Yani ben eğer yola çıktıysam Her durduğum yerden alınacağım demektir. Yani bu iş Çiğdem Hanım neye benzer? Yumurtayla tavuğa! Yolcu, durak dışında bir yerde durmazsa; minibüs de sadece durakta bekleyecek. Minibüs şoförü durak dışında bir yerden almazsa yolcu da durağa gelecek. Yani hep bunlar karşılıklı birbirini tetikler.
 
Ç.D.: Tabi pek çok sorun var. Yani farklı düşünmem, ama zaman ayarlaması da yapılması lazım. Dünyanın birçok yerinde toplu taşımada artık saatleri görürsünüz ve şaşmaz o saatler. Bizim ülkemizde öyle bir saat ayarlaması olmadığı için ve düzensiz gidiyor olduğu için nerede yakalarsa yolda da yetişirim mantığıyla düşünüyor yolcu da. Ve yakaladığı yerde biniyor. Çünkü şoför da duruyor aslında. O nedenle. Belki zamanı ayarlamak bir nebze de olsa onları durmamak için onları da herhangi bir yerde binmemek için ikna edici olabilir.
 
N.G.: Karşılıklıdır ama. Dediğiniz doğrudur tabii. Kamusal alanda bir toplu taşıma yoktur. Belediye’nin de bu işe araç olarak girmesi doğru değil. Bence düzenleyici olmalıdır belediyeler. Yani özel sektöre ait üç firma var. Çağırırsınız. Herkes beşer araç koyar. Şehir içindeki ringleri tamamlarsınız. Belediye de düzenleyici olur. O zaman da dediğiniz doğru olur. Bu duraktan her gün dokuzda çıkmak lazım… Ya da her gün sabah 7’de bu duraktan geçmen lazım diyebiliriz. İşte düzenleyici olma anlayışı...

Ç.D.: Trafiğinizin de şaşmaması lazım tabi…
 
N.G.: 1-2 dakika da bir şey değil yahu. Ama düzenlememiz lazım.
 
Ç.D.: Kıbrıslıyız. 1-2 dakikadan bir şey olmaz.
 
N.G.: Bu minibüs ve trafik konusu açıldığı için zabıta konusuna gelmek isterim, kolluk gücüne. Şimdi bu belediyeyi iki zabıtayla ben devraldım. Resmi giyinmiş iki zabıta vardı. Şu anda resmi giyinmiş 20 zabıta var. Ve Lefkoşa'dan sonra… Yeterli mi? Değil! Lefkoşa'dan sonra, duran araca, trafikte, ceza kesme yetkisi alan ikinci belediye olduk. Bakanlar kurulu kararıyla. Bizim sekiz çocuğumuz var. Dört tane daha kursa yolladım. 12 olacak. 12 çocuğumuz bizim, zabıta giyimli, zabıtalarımız yemin ederek Bakanlar Kurulu’ndan ceza kesme yetkisi aldılar. Bu bizim yetkimiz duran araç, yalnız yanlış park eden araç, kaldırıma çıkan araç, çift sarıda duran veya durmaması gereken yere park yapan araçlar içindir. Ama bu bile çok rahatlatıcı bir hadisedir. Fark ediyoruz ve polis de "Başkanım, sizin çocuklar devreye girdikten sonra biz de gerçekten biraz daha nefes attık" diyebilecek kadar nefes aldılar. Bizim burada söyleyeceğimiz şudur Çiğdem Hanım, marifet ceza yazmak da değildir. Gerçekten. Marifet o adamcağızın cebinden 100 TL'yi almak değildir. Marifet onu oraya park ettirmemektir. Düdük çalacak, ikaz edeceksin. 10-15 dakika bekleyecek Ama neticede da, bir adam, her gün aynı kaldırımın üstüne arabasını 3 saat korsa, o da cezayı hak ediyor. Başaramadığımız başka bir konu temizlik. Yani belediyenin temizlik hizmetleri değil anlatmak istediğim. Kenti temiz tutma! Gidiyorsunuz kordon boyuna, insanların nerden geldiği önemli değildir Çekirdek çitleyenler, yerlerde kabuklar… Alır bira tenekesini, bacağının arasına koyar, kaçar. Hâlbuki o çekirdeği aldığı yerde bir de poşet alır. Onun içine koyup en yakın çöp tenekesini atabilir. Kültürsüz desen insanlar yanlış anlar, eğitimsiz desen yanlış anlar… Ama bir şey var. Almanya'dan gelen bir meclis üyesi sabahleyin kalktığımda yürürüm diyor. Zeytinlik Festivali için geldiydi. Yürüyüşe çıktı. Diyor ki makinalarınız var, süpürge makinesi var normal süpüren insanlarınız var. Sabah her taraf pırıl pırıl. Ama diyor ikindin için aynı şeyi söyleyemem… Ama diyor ben farkındayım. Herhalde diyor bu ülkesel bir sorun.8 TL ile 50 TL arası cezası var. Zaten birayı kaça alıyorlar? Caydırıcı cezalar gelse ne olacak? Belediyeler Birliği'nden 5 belediye başkanı görev aldık: UBP, TDP, CTPyi temsilen ve bağımsızları temsilen Başbakan dahil bir çok yeri ziyaret ettik. Belediyeler Yasası’ndaki bu ceza cetvellerinin düzenlenmesi, emlak vergilerinde ki bu gülünç durumun ortadan kaldırılmasını talep ettik. Yani ona da gerçekten değinmek istiyorum: Yani düşünün Girne’de Edremit’te Çiçek Mahallesi’nde kalıyorsunuz. 300 metre² bir eviniz var.1dönüm içinde. Bir da güzel garajınız var. Havuzunuz var. Kapıda da iki tane lüks arabanız var. 1 metre karesine bir TL ödüyorsunuz. 300 TL yılda vergi verirsiniz. Bizim talebimiz apartman tipi bina ve villa tipi bina ayrımı yapılsın ve dükkanlarla ilgili yeni bir düzenleme gelsin. Üçlü olmasını isteriz. Dükkanlar zaten biraz daha farklıdır. Ama yani şehir içindeki bir dükkanın aylık kirası 2000-3000 stg. iken, nasıl olur da metre karesine 2,5 TL verir yılda. Sonra siz çöpü düzenli isterseniz, dükkanınızın önünü de pırıl pırıl  isterseniz. Kaldırımları 3-5 yılda bir granit yapalım istersiniz mermer kaplıyalım isterseniz…
 
Ç.D.: Girne, müzakere sürecinde de çok konu edilen ve her defasında Rumların özellikle istediğinin altının çizildiği bir kentimizdir. Kentte de bir şeyler oluyor. Müzakere sürecinde ne yazık ki kentlerimizin ve kentlerimizdeki belediye başkanlarımızın fikrinin alındığını düşünmüyorum ben hiçbir şekilde.. Bu noktadaki görüşünüzü de ben merak ediyorum. Olası bir an anlaşmada Girne’yi nerede görürsünüz ve Girne Belediye Başkanı olarak müzakere sürecine öneride bulunma şansı verilseydi size ne önerirdiniz?
 
N.G.: Gönül arzu eder ki gerçekten yerel yönetimlerde başkanlarının ve meclis üyelerinin görüş ve düşünceleri alınsın. Ama biz de bu olmaz maalesef. Ancak ne olur bu dönemde: cumhurbaşkanımız iki defa bizi saraya çağırdı. 28 belediye başkanına süreç hakkında bilgi verdi. Birincisi gitmeden önceydi, ikincisi de döndükten sonra. Neden olumsuz sonuçlandı diye… Ben gerçekten samimi olduğuna inanıyorum ve samimi açıklamalar yaptı. Tabii ki sadece bize bir şeylerin anlatılması ve bildirilmesi değil, bizim de fiilen bu sürecin içine girmemiz lazım. Yani örneğin gidilirken bence 2 belediye başkanı müzakerelere gidebilmeli. Her seferinde. Görüşme olarak. Yani Lefkoşa ile Girne, Girne ile Mağusa süreçte Cumhurbaşkanı’nın yanında olmaları gerekir diye düşünüyorum aktif bir şekilde. Orada biz basının öne çıka bilmeliyiz ve derdimizi anlata bilmeliyiz.
 
Ç.D.: Tabi Girne çok önemli ve sürekli masada olan bir kent.
 
N.G.: Tabi yaşadığımız sorunlarla ilgili yani bu izolasyonlarla ilgili ne olur? Acaba Girne Avrupalı bir kasabayla kardeş olursa başına ne gelir? gibi şeyler çok önemli tabi. Ama yani yeteri kadar yok. Hatta hiç yok sürece katkımız. Bilgi veriyorlar sadece.
 
Ç.D.: Sivil topluma da bilgi veriyorlar o zaman… Sivil toplumla eşdeğerdesiniz anlaşılan…
 
N.G.: Ve tabi öyle olmaması lazım. Bizim süreçte daha aktif olmamız lazım. Muhtemel bir anlaşmada diye cümleye başlayalım, ama oda nasıl muhtemel onu da bilmiyorum. Ama Girne parlayan bir yıldızdı; daha parlak olacak. Bu kesindir. Gerek konumu, gerek sahil kasabası olması, gerek doğal ve tarihi güzellikleri olması, bir kere Beylerbeyi manastırı bir nimettir. St.Hilarion Kalesi bir nimettir. Kantara kalesi bir nimettir. Farklı turistler açısından çıkarma plajı, şehitliklerimiz birer nimettir. Almanya'dan zeytinlik festivali için gelen bir misafirimiz diyor ki bir kale ve bir tarihi yat limanı bir kent için çok önemlidir. Ama kalenin ve limanın aynı anda yan yana olması bambaşka bir şeydir. Ve bu çok az kentte görülüyor. Ve bir gün 11'den 3’e kadar kaleden çıkmadılar. Çünkü bu Akdeniz çanağında üç tane antik liman kaldı. Ama yanı başında kale olan bir tanedir. Çıkıyorsunuz o mistik yapıdan ve giriyorsunuz kalenin içine.
 
Ç.D.:Standardın dışına çıkıp okurlarla bir şey paylaşmak istiyorum. İlk kez karşı karşıya geldik.  Yani çeşitli vesilelerle çok defa karşı karşıya geldik ama, sizi ve yaptığınız işi ilk defa sizinle konuştuk. Kendinizi ifade etme biçiminiz çok hoşuma gitti. Çok teşekkürler. Ve Girne ile ilgili hayalleriniz beni çok heyecanlandırdı. Ve Girne ile ilgili kaybettiğim umudumu kazanmama yardımcı oldunuz. Eminim ki bu röportajı okuyanlar da çok aydınlanmış ve aynı duyguları paylaşıyorlardır. Teşekkür etmek istiyorum. Bir de sormak isterim: 2. Kez de aday mısınız?
 
N.G.: Evet, kesinlikle… Yani böyle bir, ciddi bir heyecanım var. Yapmak istediklerimizin tümünü yapamadık. Süre bu konuda yeterli değil. Mesela 40,000 kişilik bir kasabada Belediye Başkanı olan bir Alman, bana bir soru sordu. Siz nasıl seçilirsiniz? Sen niçin Belediye Başkanısın dedi bana… Halk mı seçer? Parlamento mu tayin eder? Yoksa Başbakan git oraya otur mu der? Yok dedim bizi halk seçer. Çok beğendi Kaç yıl için? 4 yıl için! Yüzünü ekşitti… Dedim n’oldu? Ben dedi 8 yıl için seçilirim. Yani bu süreler dünyada bellidir. Ama bizde nedense, Türkiye’de 5 yıl. Kıbrıs’ta 4 yıl. Belki 5 yıl gene neyse de, 4 yıl gerçekten bir dönem yapmak istediklerinizi yapmak için yeterli bir süre değil. Dolayısıyla ben bu yıl da Haziran’da yapılacak seçimler için bağımsız adayım. Yapabileceklerimiz işlerimizi, programladığımız halde yapamadığımız; kendimizden yapacağımız çok önemli işlerimizi, çok büyük sorunlar olmadığını ama dışsal etkiler nedeniyle gündeme getirmediğimiz, zaman darlığı nedeniyle gündeme getiremediğimiz; ama kendle ilgili çok önemli  hayallerimiz ve heyecanımız olduğunu biliyorum. Bunu da halkımla günü geldiğinde paylaşacam. Bu nedenle halkımızın da desteği ile, 2. Bir dönem halkımızın desteğini istiyoruz. Ama şunu da söyleyim, bu işler gerçekten sınırlı olmalıdır. 4 yıldan sonra, yani8 yıl yapan bir belediye başkanı da yenilere ve gençlere yerini bırakmalıdır. Buraları emekli olacağımız makamlar değildir diye düşünüyorum.
 
Ç.D.: Çok teşekkürler Başkan. Umarız gelecekte tamamlayamadığını projeniz kalmaz.