Öntaç Düzgün

Toplumlararası görüşmelerde İsviçre’de yaşanan başarısızlıktan sonra Vakıflar İdaresi, Maraş’ın kendilerine ait olduğu yönünde yürüttükleri kampanyayı hızlandırdı. Konu Maraş’ın geleceği üzerine hiçbir girişim veya teklif yapılamaz noktasına getirildi. Evkaf’ın iddialarının dayanağı, 1974’ten sonra Kapalı Maraş bölgesinde bir otel bodrumunda bulunan bazı evraklarda Maraş’ın mülkiyetinin kendilerine ait olduğunun yazması ve 2005 yılında Gazimağusa Kaza Mahkemesi’nin bu “belgeler”e dayanarak Evkaf’ın isteği doğrultusunda karar çıkarması.

Bu kararla birlikte, konu, içinde KKTC Yargıtay’ını ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ni de barındıran bir hukuk savaşına dönüştü. Mağusa mahkemesinin tek taraflı olarak aldığı bu karar sonuçta, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde Türkiye için kurtarıcı rol oynayan KKTC Taşınmaz Mal Komisyonu’nu bir iç hukuk organı olduğu yönündeki konumunu ortadan kaldırabilecek kadar riskler taşıyor.

Bu hukuk savaşının bir parçasına dönüşen Avukat Murat Hakkı ile süreci baştan sona tartıştık. Söyleşimizin geniş özeti şöyle:

GAZİMAĞUSA MAHKEMESİ’NİN VERDİĞİ KARAR DİKKATE ALINMADI

Poli: Siz, 1974’ten önce Maraş’ta yaşayan ve mülkleri olan bazı Rumların ve şirketlerin Taşınmaz Mal Komisyonu nezdinde temsilciliğini yapıyorsunuz. Bize bu sürecin nasıl geliştiğini anlatır mısınız?

Murat Hakkı: Maraş’ta mülkleri olan birden fazla müvekkilim var ve onlar adına yürüttüğüm farklı işlemler vardır.

Bildiğiniz gibi 1989 tarihinden itibaren Kıbrıslı Rumlar, Türkiye aleyhine Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) düzenli olarak dava dosyalamaya başladılar. Bunlardan pilot dava konumunda olan Louzidu davası 1996’da aleyhimize karara bağlandı ve mahkeme, Kuzey Kıbrıs’taki insan hakları ve özellikle mülkiyet hakları ihlallerinde Türkiye’nin sorumlu olduğuna karar verdi. Bu dava sonrasında bin 500 dava daha gündeme geldi. Muhtelif konularda olan bu davalarda pilot davalar seçildi ve Maraş’la ilgili pilot dava olarak da Ksenitis Arestis davası seçildi. Bu dava gündeme takriben 2005 – 6 yıllarında geldi.

Bu dava AİHM gündeminde iken, KKTC’de 2000 senesinde dosyalanan ancak siyasi olarak ne yapılabileceği belirlenemediği için askıda tutulan bir dava gündeme geldi. Bu dava Evkaf yönetiminin KKTC aleyhine açtığı bir dava idi ve özetle 1915- 1930 döneminde Evkaf’la ilgili bazı usulsüz işlemler neticesinde Maraş’taki malların Evkaf’ın adından çıkarılıp çok sayıda Rumlara geçtiği iddiası yapıldı ve bu yönde bir ilam kararı verilmesi talep edildi. Aralık 2005’te Arestis davasının AİHM gündemine girmesine paralel olarak bu Gazi Mağusa Mahkemesi davası neticeye bağlandı ve kararı okundu. Mahkeme, 1974’ten önce Maraş’ta mal sahibi olanların gıyabında, onlar sürece dahil edilmeden, onlara sorulmadan, onlara herhangi bir tebligat yapılmadan Maraş’ın Evkaf malı olduğuna karar verdi.

Bu kararın alınmasında KKTC Başsavcılığı’nın telkinleri ve yardımcı olan tutumuna rağmen, Türkiye bu kararı dikkate almadı çünkü orayı temsil eden ciddi hukukçular da biliyorlardı ki bu karar doğal adalet ilkelerine aykırı alınmıştır ve bu yüzden gayrı ciddi bir karardır. Bu nedenle hiçbir surette uluslar arası bir mahkemede dile getirilemez. Hatta, 2006 senesinin ilk aylarında Türkiye hükümeti buradaki Taşınmaz Mal Komisyonu vasıtası ile AİHM’e ve davacı Arestis’e kullanım kaybından doğan tazminat ve çözümden sonra iade hakkında  yazılı bir teklif sundu. Bu adım atılırken de Gazimağusa Mahkemesi’nin verdiği karar dikkate alınmadı.

Öte yandan AİHM, diğer bir dava olan Demopullos davasında diğer şeyler yanında bu uygulamaya da atıfta bulunuldu ve özetle şöyle dendi; “Kuzey Kıbrıs’taki Taşınmaz Mal Komisyonu ve Türkiye, Arestis davasında etkin bir tutum takınarak hatta bizim hesaplamalarımızın da üzerinde bir tazminat ödemeyi kabul ederek sorumluluk üstlenmiştir. Bu nedenle Taşınmaz Mal Komisyonu bir iç hukuk yoludur.” AİHM’sinin bu kararı ile o günden günümüze kadar Komisyona yaklaşık 6 bin 500 yeni müracaat yapıldı.

Sonuç olarak, 2006 senesinde Türkiye ve Taşınmaz Mal Komisyonu’nun attığı bu adım, Maraş’ın da komisyonun yetki alanı içerisinde olduğu doğrudan ya da dolaylı olarak kabul edilmiş oldu.

6 BİN 500 DAVANIN 500'Ü MARAŞ

Poli: Peki Taşınmaz Mal Komisyonu Maraş’la ilgili yeni kararlar aldı mı?

Murat Hakkı: Komisyona yapılan yaklaşık 6 bin 500 başvurudan yaklaşık 500 tanesi doğrudan veya dolaylı olarak Maraş’la ilgili başvurulardır. Diğer başvurularda şu ya da bu oranda gelişmeler yaşanmakla birlikte Maraş başvurularının hiçbirisinde bu güne kadar bir ilerleme olmamıştır.

Poli: Maraş’taki mallarının geleceği için Taşınmaz Mal Komisyonu’na başvuru yapan Rum mal sahipleri arasında sizden hukuk desteği alanlar var mıdır?

Murat Hakkı: 2010 senesinden sonra komisyon kararlarında ilerlemeler yaşanırken, Maraş’la ilgili bir sürü kararın sonuçsuz kalması, sürekli ertelenmesi, savunma dosyalanmasının reddedilmesi benim bazı müvekkillerimde tepkiye yol açtı ve biz 2010 senesinde Yüksek İdare Mahkemesi nezdinde bir başvuru dosyaladık. Bu başvuru özetle bu erteleme kararlarının geçersiz kılınması ve ayni zamanda Evkaf’ın Maraş’ta “ilgili şahıs” yapılma kararının bertaraf edilmesine yönelikti. Bu davalardan bir tanesi pilot dava olarak seçildi ve 2015’te tek yargıçlı alt mahkeme olarak oturum yapan Yüksek İdare Mahkemesi, bizim lehimize bir karar verdi. Orada kısaca dendi ki; “Daha ileri şehadet sunulmadan Evkaf’ın “ilgili şahıs” yapılması doğru değildir çünkü Taşınmaz Mal Komisyonu yasasının 7’nci maddesine göre “ilgili şahıs”, mülkiyet hakkını kullanan ya da tasarruf hakkına haiz kişi olarak tanımlanır. İade gibi bazı konuları düzenleyen 8’nci maddede ise, bazı unsurlar sıralanır ve bu unsurlardan birisi mevcut ise iade gerçekleşmez der. Öyle ki; eğer başvuru konusu mal birisinin mülkiyetinde ise veya onunla ilgili tasarruf hakkı varsa o mal iade edilmez”. Böylelikle tek yargıçlı Yüksek İdare Mahkemesi oturumunda bu hususlar göz önünde bulundurularak Evkaf’ı sürçten ihraç etti.

Bu karardan sonra Evkaf itiraz dosyaladı, biz de genelde lehimize olan kararın bir bölümüne karşı istinaf dosyaladık ve komisyondaki sürekli ertelemeler konusunda yargıcın verdiği yetkisizlik kararına itiraz ettik. İki istinaf birleştirilerek dinlendi ve üç yargıçlı Yüksek İdare Mahkemesi’nde kısaca şu argümanı dile getirdik: “Son 60 yılda verilmiş bu davaya emsal olabilecek 7-8 Yüksek Mahkeme kararı vardır ki bunlardan bir tanesi Zeka bey tarafından verilmişti. Gerek mahkemeler yasası madde 55’e göre gerekse bu mahkeme kararına göre, “ Bir mahkeme kararının geçerli olabilmesi, ancak ilgili kişilerin davada taraf olması ile mümdündür.”

Biz yüksek mahkemede dedik ki; “Evkaf, iddialarında haklı olsa dahi biz mahkemede hiçbir surette taraf yapılmadık, dolayısı ile bu karar bizim açımızdan yok hükmündedir ve bu karar bizi bağlamaz”.

Muhterem mahkeme geçtiğimiz kasım ayında kararını açıkladı ve bize ters yönde karar aldı. Ancak bu kararın 13-14’üncü maddeleri dikkat çekicidir. Orada mealen şöyle deniyor: “Mağusa Kaza Mahkemesi kararı geçerli merci tarafından geçersiz kılınmadığı sürece bir mahkeme kararı olarak geçerliliğini korumaktadır. Anayasa’nın 136’ncı maddesi gereğince, Gazimağusa mahkemesi kararı tüm idari organları bağlamakta olup herkes için bağlayıcıdır”.

Bu karardan sonra bazı müvekkillerim Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvuru dosyaladılar ve dediler ki; “Yüksek İdare Mahkemesi kararı ışığında Maraş için Kuzey Kıbrıs’ta etkin bir iç hukuk yoktur çünkü; Evkaf’ı “ilgili şahıs” olarak tanımak, bütün bu usülsüzlüklere rağmen Evkaf’ı mülkiyet veya tasarruf hakkını elinde tutan kişi olarak tanımaktır ve bu çerçevede Anayasa’nın mevcut haliyle 8’nci maddesine göre mülklerimizin bize iadesi söz konusu değildir. İlaveten, Taşınmaz Mal Komisyonu’nun ertelemelerinin tamamen yargı denetimi dışında kalması sonucu süreç keyfi bir hal aldı. 7 senede bir arpa boyu yol bile gidemedik. Keyfi ertelemeleri sorgulayacak ve bir düzene oturtacak bir düzen yoktur”. Bu başvurular, mayıs 2017 sonunda dosyalandı.

MAHKEME KARARI AÇILIMI ENGELLER

Poli: AİHM’ne başvuran müvekkilleriniz ne talep ediyorlar?

Murat Hakkı: Taşınmaz Mal Komisyonu’nda iade, takas veya tazminat yönünde bir sonuç üretemeyen Maraşlı Rum mal sahipleri bu durumu AİHM’ne taşıyorlar. Örneğin Cristakis Hagiprodromo Estate Ltd’yi temsil ediyorum. Bu şirketin Maraş’ta sahil bölümünde 57 daireden oluşan iki tane apart oteli vardı. Bunlardan birisi 1970’lerin başından itibaren faaliyete geçirilmişti, diğeri ise aralık 1974’te hizmete açılacaktı. Bu şirket adına, kullanım kaybı olarak faizler dahil, 46 buçuk milyon Euro ile malların iadesini talep ettik bunun sonucu bekliyoruz..

Poli: Kıbrıs sorununu çözüm çabalarında özellikle son olarak İsviçre’de yaşanan başarısızlıktan sonra belirli çevreler, iyi niyetli ara çözümler için öneriler yapmakta ve Maraş konusu da gündeme gelmektedir. Bu yaptığınız hukuki izahatlara göre KKTC makamlarının Maraş’ı pazarlık konusu yapacak yetkileri var mı?

Murat Hakkı: Ortada Gazimağusa Kaza Mahkemesi kararı vardır ve yüksek mahkememiz bu kararın bütün idari organlar tarafından dikkate alınmasını zorunlu saymıştır. Şu an itibarı ile sözü edilen Maraş girişimlerinin hiç birisinin yapılması hukuken mümkün değildir. Yasalarımız buna izin vermez. Böylesi girişimlere hukuki zemin kazandırılabilmesi için Gazimağusa Kaza Mahkemesinin kararının bertaraf edilmesi gerekmektedir.

Geçtiğimiz mayıs ayında iki müvekkilimi, Yargıtay’a yeni bir dava dosyalama konusunda ikna ettim. Talebimiz, sözü edilen 2005 tarihli Gazimagusa Kaza Mahkemesi’nin kararının iptal edilmesi ve uygulanmasının  yasaklanması içindir. Böylelikle bir tarafta mayıs 2017 tarihinden itibaren Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde işlemde olan bir başvuru var, öte tarafta ise farklı müvekkillerimin Yargıtay’a başvurmaları ile yürüyen başka bir süreç var. Biz burada Taşınmaz Mal Komisyonu’nu Maraş’la ilgili olarak bir adım atmaya çare üretmeye zorlamak istiyoruz. Eğer Yargıtay olarak toplanacak yüksek mahkememiz bize bir kapı aralayacak bir karar alırsa, bu güne kadar AİHM’nde dosyalanan ve bundan sonra dosyalanacak olan başvurular düşürülebilir. Eğer aleyhimize bir karar çıkarsa, şu ana kadar AİHM’nde açılmış ve zaman içinde açılacak olan Maraşlı Rum başvuruları yüzde 99 oranında AİHM’nde kabul görecek ve hem bütün Maraş malları için kullanım kaybı cezaları hem de iade kararları çıkacak, ama daha da önemlisi, Taşınmaz Mal Komisyonu’nun sorunları çözme konusunda etkin bir organ olup olmadığı sonuçlanacak.

MAHKEME KARARI GÖZ ARDI EDİLİR

Poli: Evkaf yöneticilerinin de gerekirse AİHM’e gitme konusunda istekli olduklarına dair söylemleri vardır. AİHM’nin, böylesi güncel olmayan yaklaşık yüz yıl önce yaşanmış sorunları tek tek ele alıp karara varma metodu veya kapasitesi var mı?

Murat Hakkı: Daha önce de söylediğim gibi doğal adalet kurallarına aykırı olarak alınmış bir mahkeme kararının uluslar arası mahkemelerde ciddiye alınması söz konusu değildir. Evkaf’ın AİHM’ne bir müracaatı olursa bu kesinlikle göz ardı edilecektir çünkü dayanağı Mağusa mahkemesinin kararı olacaktır.

Poli: Diyelim ki Evkaf, elinde koçan olduğunu iddia ettiği belgelerle gider ve iade kararı talep ederse ne olur?

Murat Hakkı: Benim yaptığım araştırmalara göre sözü edilen 1915-30 döneminde Maraş’ta, 1478 adet parselin bir vakfa, dolayısı ile de Evkaf’a ait olduğu anlaşılıyor. Ancak bu dönemde bu mallar Evkaf’ın adından çıkmıştır. Söyleşimizin başında siz de belirttiniz ki bazı Evkaf kayıtları 1974’ten sonra Maraş’ta bir otelin bodrumunda bulundu. Bu kağıtlarda Maraş’taki pek çok malın kökeninin vakıflara ait olduğu görülmektedir. Ancak bu malların takas veya satılma yolu ile vakıfların elinden çıktığı görülmektedir. Yapılan bir iddia verdır ki; Vakıf malları takas yolu veya para karşılığı elden çıkarılamaz diye bu doğru değildir. Bu konuda 1899 tarihli Ömer Hilmi Efendi’nin “Laws Of Evqaf” (Ahkamü’l Evkaf) isimli bir çalışmasını takdim etmek istiyorum.  Bu eserdeki 416’ncı paragraftan başlayıp 420’nci paragrafa kadar olan bölümde görülür ki, takas veya belirli bir para karşılığı olarak vakıf malları elden çıkarılabilir. Mesela 419’ncu madde diyor ki nakit para ile bile takas yapılabilir.

1915 – 30 döneminde Maraş, tıpkı bu günkü Dipkarpaz gibi, ücra bir bölgeydi, herhangi bir ekonomik ve kentsel yaşam değeri yoktu. Dolayısı ile usulsüz bir şekilde elden çıkarılması birileri için elzem değildi. Eğer usulsüzlük var idiyseydi de Evkaf’ın 2005’teki davada bu usulsüzlüğün evraklarını veya tutanaklarını ibraz etmesi gerekirdi. Bunlar hiç yapılmadı. 2005’te açıkça söylüyorum bir meşveretleşme ve hile oldu. Evkaf KKTC ve Hukuk Dairesi’ni dava etti, o zamanki Hukuk Dairesi adına Baş Savcı Akın Sait mahkemeye gitti ve “evet bu mallar usulsüz olarak elden çıktı Evkaf başvurusunda haklıdır” diye  bir beyanda bulundu ve böyle bir karar elde edildi. Son dönem mal sahiplerine hiçbir söz hakkı tanınmadı.

Öte yandan 1960 yılında imzalanan anlaşmalarda bir Ek:U var ki oradaki 3’ncü ve 4’ncü paragraflarda da görüldüğü gibi dönemin toplum liderleri Dr. Fazıl Küçük ve Rauf Denktaş, toplum adına, İngiliz hükümetinden bazı maddi yardımların sağlanması karşılığında, hem Evkaf hem de Türk cemaatı adına bazı taahhütlerde bulundular ve dediler ki; “İngiliz hükümetinden, ya da koloni idaresinden veya Kıbrıs Cumhuriyeti’nden, İngiliz döneminde görülen işlemler ile ilgili bir tazminat talep etmeyeceğimizi kabul ve taahhüt ederiz. Ve bu taahhütün verilmesinden sonra 1 buçuk milyon Pound’lık bir bir tazminat alındı. Bu beyan elbette ki uluslar arası hukuk bakımından geçerli bir beyandır, ilaveten KKTC’nin meşruiyetini dayandırdığı 1959 – 60 anlaşmalarının da bir parçasıdır ve bu beyan yanlış veya usulsüz bir beyan olsa bile herkesi başta Evkaf olmak üzere bağlayıcıdır.

Poli: Evkaf’ın buna itirazı olmadı değil mi?

Murat Hakkı: Hayır zaten iki lider imzayı ayni zamanda Evkaf adına da atmış oldular. Bunların dışında hukuğumuzda zaman aşımını tarif eden yasa Fasıl 15’tir ve orada bir karara itiraz etmek için verilen azami süre altı yıldır. Ve bu düzenlemenin Ahkamü’l Evkaf’a veya anayasaya aykırılığı hususunda hiçbir zaman dava açılmamıştır. Hukuki zemin Evkaf adına bu kadar çürük iken hiçbir uluslar arası mahkeme Evkaf’ın yapacağı baş vuruyu ciddiye almaz.