İngiltere’de de benzer programlar vardı.

Bir suçu ortaya çıkarmaya çalışan gazeteciler; polisin de yardımıyla programlar yapar, suçluların adalete teslimine yardımcı olurdu.

-*-*-

Ama bu konu tartışılmalı!

Çünkü Türkiye’de mesele bayağı abartılıyor.

Bir kadın ölü bulunuyor; erkek arkadaşının o kadına şiddet uyguladığını gösteren görüntüler yayınlanıyor.

Erkek arkadaş, görüntüleri yayınlayan ünlü sunucuyu tehdit ediyor.

-*-*-

Ardından o erkek arkadaşın annesi de ölü bulunuyor.

Anlayacağınız, ortalık çok karışık!

-*-*-

Gazetecilik, polisin işine karışmak değildir.

Ortada suç varsa polis suçu ortaya çıkarır.

Gazeteci, cinayet soruşturması yapmaz.

Yapacaksa bile, ilgili polis birimleri ile çok ciddi iş birliği şarttır.

-*-*-

Gazeteci haber olmaz.

Gazeteci haber yazar.

Şu anda “gazetecilik yapıyorum” diyen televizyon sunucusu, “haber” olmuştur…

Bu konuyu tartışmak lazım…

-*-*-

Konuyu değiştirelim…

İnternette bir paylaşımda okudum…

“Çağımızın en büyük 6 hastalığı” deniyordu…

1 – Cehalet.

2 – Doymayan göz.

3 – Ego.

4 – Empati yoksunluğu.

5 – Vicdan eksikliği.

6 – Akıl yoksunluğu.

-*-*-

Yani, düşündüm de, ilaca da gerek yok…

Cehalet mi? Bilmiyorsanız, konuşmayın susun…

Doymayan göz mü? Bir doysun karnınız lütfen…

Egoooo? Aman aşağıya inin çünkü düşerseniz, parçalanacaksınız…

Empati yoksunluğu mu dediniz? Hep haklı olmaktan lütfen vazgeçin…

Vicdansızlık? Olmayın bu kadar katı yürekli ey Dünya’daki insanlar!

Ve Akıl yoksunluğu? Eh, Allah versin lütfen!”

-*-*-

Beşe kadar çözmek çok zor değil ama altıncı sıkıntılı…

Ancak, bu hastalıkların altısı da çok ciddi rahatsızlık yani…

Günün duası: Allah kimseye vermesin…

-*-*-

Konuyu değiştiriyoruz yine…

Eğitim…

Okullar kesinlikle açılmalı…

Neden mi?

Bir Güney Afrika üniversitesinin girişindeki şu yazıya bakar mısınız?

“… Bir ülkeyi yok etmek için atom bombası veya uzun menzilli füzelere ihtiyaç yoktur! Sadece eğitim kalitesini düşürmek ve sınavlarda kopya çekilmesine izin vermek yeterlidir.

Hastalar, doktorların elinde ölür.

Binalar, mühendislerin elinde çöker.

Para, ekonomistlerin elinde kaybolur.

İnsanlık, din adamlarının elinde ölür.

Adalet, hakimlerin elinde kaybolur.

-*-*-

Kısacası, demiş ki duvardaki yazı; “Eğitimin çöküşü milletin çöküşüdür…”

-*-*-

Nasıl mı?

Bir örnek vereyim!

Sekreter, patronunun istediği bir numarayı telefonla aramış, karşıdaki ses, “For English, press nine” demiş… Sekreter anlamamış, telefonu kapatmış…

Patronu sormuş: “Ne oldu?”…

Sekreter, “Dört İngiliz ve dokuz gazeteci bizi ziyaret edecek efendim” demiş!

-*-*-

Eğitim önemli…

Eğitim, üstelik sadece akademik değil, yaşam boyu devam eden her türlü eğitim; cehaletin de, yüksek egonun da, guduzluğun ve arsızlığın da, empati, vicdan ve akıl yoksunluğunun da en etkili ilacıdır…

-*-*-

Eğitimsizlik şaka değildir…

Eğitimsizlik, üzümü çok beğenen İngiliz valinin “very good” diye takdir edişinin ardından, “verigo” cinsi üzümün adının ortaya çıkması şakası değildir!

-*-*-

Eğitimin önemi mi?

Eğitim mi?

Latince atasözünde denildiği gibi, “Öküzün önünde, eşeğin arkasında, aptalın her yanında her zaman hazır olmaktır…”

-*-*-

Ve eğitim, “… Bir argümana cevap verirken argümanı eleştirmekten ziyade argümanı yapan kişiye saldırmanın” da engelidir…

Ki günümüzün KKTC’sinde seçim hırslılarının en büyük “eğitimsizliği”dir!

-*-*-

Son konuya geçelim…

Umut mutlaka vardır…

Evet hastayız…

Her açıdan “sağlıksız” durumdayız…

Belki sadece nefes alıyoruz…

Ama sakın unutmayın, “Hasta nefes aldıkça, umut vardır”.

-*-*-

Kovid 19 mu?

Asırlar öncesinden “Latince” söylenmiş:

“Dabit deus his quoque finem”…
Yani “Bu da geçer.”