Hastalık, kelime itibariyle bile korkulan, kaçılan, istenmeyen, olumsuz düşünceler yaratan, hep ötelediğimiz, hiç hayatımıza girmesini istemediğimiz bir olgudur. Özellikle kronik veya tehlikeli hastalıkların tanısı sonrasında kişi, psikolojik olarak birtakım süreçlerden geçer. Yüzleşme ile başlayan bu süreç hem hasta olan kişi hem de ailesini etkiler. Biz bugün, hasta olan kişi açısından hastalıklarla yüzleşmek kısmını inceleyeceğiz sizinle.

Hastalık kelimesi içerdiği anlam itibariyle kimi zaman korku kimi zamansa kaygı yaratan; bireyin yaşamına yönelik tehdit oluşturan, duygusal krizi, engellenme ve ölüm kaygısını beraberinde getiren bir deneyimdir. Şiddeti, derecesi ne olursa olsun bu duruma yönelik tepkiler ortaya çıkar; bireyin fiziksel, zihinsel işlevlerini etkiler; sosyal, duygusal, ekonomik problemler yaratabilir. Bir diğer önemli nokta da kişi için travmatik bir deneyim olmasıdır. Buradaki ana konu, kişinin hayatını, hayat kalitesini tehdit edecek düzeyde bir olayla yüzyüze olmasıdır. Bu o kadar da kolay kabul edilecek, hemen üstesinden gelinebilecek ya da hemen özümsenip içselleştirilip bir öngörü kazanılabilecek kadar kolay bir durum değildir maalesef. Başta hasta olan kişide olmak üzere ciddi ruhsal etkiler yaratan bu süreç, aşılması imkansız olmayan ancak ciddi emek ve sabır gerektiren aşamalardan geçerek tamamlanır.

Beden olarak sağlıklı olmak kadar ruhsal olarak sağlıklı olmak da çok önemlidir çünkü bunlar bir bütündür. Hasta olan kişinin bedeninde oluşan tüm değişimler psikolojisini ve düşünce sistemini etkileyecektir. Diğer yönden bakacak olursak, ruhsal ve psikolojik açıdan yaşanan çatışma ve sarsılmalar bedeni tümüyle etkileyecektir. 

Kişi, hastalığın kabullenilmesi sürecinde bazı aşamalardan geçer.

İlk tepki ”şok” olma durumudur. Şaşkınlık hali, durumdan kopma, gerçeğin uzak tutulması gibi tepkilerin verildiği bu dönemden sonra kişi toparlanmaya başlar ve hemen ardından inkar dönemi baş gösterir. Tanıyla ilgili şüpheler başlar. Tahliller, doktorlar derken sürekli bir hata aranmaya başlanır. Bu aşama aslında kişiye yardım eder ve hastalıkla kişi arasında bir tampon görevi görür. Çünkü zaman içinde kişi sorgulayarak yeni hayatına uyum sağlamaya başlayacaktır. Tabi çok yoğun inkar varsa ve kişi tedaviyi reddediyorsa psikolog ve psikiyatristler işin içine girmelidir.

İnkarın ortadan kalkmasıyla beraber kişi öfke dönemine girer. “Neden ben?” sorusu kişinin hayatının merkezine yer eder. Kızgınlık ve öfke hem çevreye, hem aileye hem de sağlık ekibine yönelir. Herkes için sabırlı olunması gereken bu aşamadaki öfkenin asıl sebebi hastalığa, kadere, şansa yöneliktir. “Neden ben?” sorusu ve cevaplarının oluşturduğu kızgınlık döneminde kişi çoğu şeyden mutsuz olur. Eğer çevresindekilerden öfkeyle karşılık alırsa kızgınlığı pekişecektir. Bu aşamada onu gerçekten dinlemek, eleştirmemek, kendini sansürsüz ifade etmesini sağlamak yardımcı olacaktır.

Öfkeden sonra pazarlık aşaması gelir. Buradaki asıl amaç istenmeyeni ertelemektir. Kişi bir tarih, bir durum belirler. “Çocuklarımın evlendiğini göreyim”, “Görmediğim ülkelere seyahat edeyim”, “Yapılacak olan işlerimi bitireyim” gibi pazarlıklar başlar. Tam bu noktada iyi davranış kalıpları öne sürülür, “İyi bir insan olacağım”, “ Yalan söylemeyeceğim” gibi… Genelde bu pazarlıklar dini boyutta olur, Allah’la yapılan gizli anlaşmalar şeklindedir. Dini inanca düşkünlük hastalık süresince gözle görülür bir şekilde artabilir.

Kişi bu aşamayı atlattığında kayıp duygusuyla baş başa kalır. Tanı konulmuş, hastalık ilerlemiştir. Meme kanseri olan bir kadının memesi alınırsa kadınlığını kaybettiğini, şeker hastası ise herşeyden yoksun kalacağını düşünebilir. Maddi ve manevi kayıpları da eklediğimizde, kişi kayıp duygusunu çok yoğun yaşamaya başlar. Kişi hastalığa bağlı kayıplara veya kaybedeceklerine yönelik endişelerle depresyona girer.

Tüm bu aşamaların sonucunda kişi kabullenme evresine girer ki bunun anlamı diğer aşamaları yaşayıp tamamladığı ve inkarını, öfkesini, kayıplarını ifade edip içselleştirebildiği anlamına gelir. Kişi bu noktada kayıplara ve yeni yaşamına hazırlıklı durumdadır. Çok zor bir süreci tamamlayıp umudu açığa çıkardığı bir döneme gelir.

Tüm hayatın değişmesi, baştan şekillenmesi, kırılmak ve tekrar toparlanmak yıpratıcı olabilir. Sosyal, tıbbi ve manevi destek hayati önem taşır. Eğer kişi hastalığı bir bitiş değil, farklı bir döneme başlangıç olarak görebiliyorsa hayatını yararlı olarak düzenleyebilecektir. Unutmayın, hiçbir şey bir son değildir, biz sonun ne zaman yazılacağını bilmiyoruz sadece bu hayatı yaşıyoruz ve yaşarken de karşımıza çıkan her şeyle baş etmek, savaşmak bizim elimizde. Hastalıkların çok ağır etkileri var ancak insanın da bu ağırlıkları kaldırabilecek yok edebilecek ya da hafifletebilecek yetenekleri, olanakları var....

Umutla kalın...

Psk. Esra Dağlar Bozdoğan

[email protected]