Bilimde de politikada da hata yapılır.
Bilimde hatayı anlamak için “hata yaptık” veya “hata yaptım”ı kabul etmek yeterlidir.
Peki politikada?
Politikada da hata yapılır ve yapılan hataları kabul etmek, erdemdir.
Ve erdemlerin en büyüğü, hatayı kabul edip özür dilemektir.
Özür dilemeyi becerebilmektir.
“Bir daha yapmayacağız” diyebilmektir!

-*-*-

Önce sağlık mı yoksa ekonomi mi?
Peki ikisi birlikte yürümüyor mu?
Elbette önce sağlık!
Ama keşke ikisi birlikte yürüyebilse!
Bir nebze olsun!

-*-*-

Mevcut durumda, “sosyal mesafe ve hijyen” yeterli mi?
İsveçliler, Hollandalılar, Avusturyalılar “yeterli” diyor.
İsviçreliler de!
Ama demeyenler var!
Onlar, vatandaşına güveniyor ve “vatandaşımız meseleyi anladı, sosyal mesafe korunuyor, maskeler yeterli, hijyen dorukta” deyip, bunu görüp, yavaştan yavaştan, adımcık adımcık, açılımlar gerçekleştiriyor!

-*-*-

Peki biz yapamaz mıyız?
Biz, “odun kafalı mıyız?”
Ne münasebet!
Elbette değiliz ama aradan bazıları kaçıyor işte ve o bazıları kaçtığı anda, bu sıkıntılı virüs, bulaşabiliyor!
Bulaştımıydı da, götürebiliyor!

-*-*-

Hata yapmamak lazım!
Bırakın hata yapıp yapmadıklarını, “Devleti yönetenler”in hata yapma lüksünün olmadığı bir dönemdeyiz!
Bu dönem, “hata” kaldırmıyor!
Haliyle, “evde kalalım, güvende kalalım”ı sürdürüyoruz.

-*-*-

Çünkü biz Hollanda değiliz, Kanada değiliz, İsveç, İsvçire, Yeni Zelanda, İngiltere de değiliz.
Onların, kendi kendilerine karar verebilen hükümetleri var; hata yaparlarsa da sorumluluk kendilerine.
Paraları var, kendileri kontrol ediyorlar.
Maliyeleri var, vergi sistemleri var, vatandaşlarının sayısını biliyorlar, ülkede kaç sivrisinek yaşadığından dahi haberleri var, hastaneleri yeter mi yetmez mi, solunum cihazları 65 mi, 25 mi biliyorlar...
Biz hiç birini bilmiyoruz ve bilmediğimizi de kabul etmiyoruz (Büyük hata)....

-*-*-

Kısacası, virüsle mücadelede bizim yapabileceğimiz tek şey “evde kalmak ve güvende kalmak”...
Başka ülkeler gibi esnafa, çalışana, işverene, şirkete, berbere, taksiciye, gazeteciye para veremiyoruz; çünkü “eneşi diralya!”...
If you do not have drialya, you can become a stupid maskara; der İngilizler!
“Evde kal, güvende kal!”...
Maskara olmamak için alabileceğimiz tek tedbir budur!

-*-*-

“Ama sen de küçümsüyorsun aldığımız bunca kararı!”
Asla!
Küçümsemiyorum!
Hatta şu andaki hükümetin, 1974 sonrasının en başarılı hükümeti olduğunu dahi söyleyebilirim!
Benim tek derdim, “yalan” söylememeniz!
Bizi kandırmamanız!
Bize üstü kapalı veya gizli gizli konuşmamanız!
Özellikle propagandaya hiç kaçmamanız!
Mesela, “... Ne ilaç kaldı, ne para” diye gerçeği anlatmanız!

-*-*-

Coronavirüs mücadelesiyle alakalı değil; örneğin kanser hastaları ile ilgili ilaç var mı?
Ben diyorum ki yoktur; ama bunu sizin de söylemeniz – söyleyebilmeniz lazım!
Geçen gün çok sevdiğim bir ağabeyim öldü; iki aydır kanser ilacı alamıyordu çünkü yoktu!

-*-*-

Gerçeği söylememek hatadır!
Gerçeği söylemediğinizi kabul etmemek daha büyük hatadır!
“Mesela Dünya’da hiç bir merkezden maddi yardım veya her hangi bir şekilde yardım alamıyoruz”...
Bunu anlatın!
Ayıp mı?
Maddi yardım geldiyse de, ne geldiğini çıkın ve söyleyin!
“Şu tarihte şu kadar para geldi, buraya ödemesi yapıldı, şu kadar daha geldi, onu da buraya ayırdık” falan deyin!

-*-*-

Ama tümünüz alıştı ve alıştırıldı; sadece propaganda gani; gerçekler el Fatiha: Üstüne de, “Asla hatamız yok! Her şey mükemmel!”

-*-*-

Değil yani!
Hayatımız – geçmişimiz hata dolu!

-*-*-

Devletin vatandaşı değil de daha çok sahibiymiş gibi davranan bazı abiler kızacak ama size bir kaç soru sormak istiyorum... Hazır vaktimiz de bol, bu soruları iyi düşünün ve öyle yanıt verin:
“... KKTC’nin ilanı hata mıydı değil miydi?”...
Artık lütfen herkes kabul etsin; KKTC, Merhum Rauf Denktaş’ın görev süresini uzatmak için ilan edildi... Sadece bir basit projeydi...
Katakulliye gerek yok çünkü ekonomi resmen bu nedenle çökmedi mi?
Dünya’dan, bu yüzden daha fazla izole olmadık mı?
Ambargoları bu yüzden yemedik mi?
En basitiyle spor ambargosu bu yüzden ayyuka çıkmadı mı?

-*-*-

Veya KKTC ilanından önceye gidelim; çok değerli hukukçular size “sakın tapu vermeyin” demedi miydi?
Hadi bunu “milliyetçilerimiz” yaptı; peki CTP’ye ne demeli?
“İTEM” denen rezalet, CTP’nin bu ülkedeki en büyük hatalarından ve ihanetlerden biri değil miydi?
Hata yapıldı mı yapılmadı mı?
Bence çok büyük hatalardı hem de...

-*-*-

Bir de şu açıdan bakmak şart diye düşünüyorum; 1958’den beri, “kritik ve temel” konular başta olmak üzere; her şeyi Türkiye’nin kontrolüne vermek yerine; onurlu bir şekilde “TC Vatandaşı olmayı” neden öne çıkarmadınız?
Milliyetçilere soruyorum!
Gizli saklı üç beş açıklama dışında, en koyu Türk milliyetçisi bile bunu öne çıkaramadı!
Neden?
Bu açıdan bile hata yaptınız!
Ve hiç kabul etmediniz!
Evet, “Türk milliyetçiliği” açısından yapılması gereken, Anavatan Türkiye’nin bir parçası, vatandaşı olmak değil miydi?
Taksim bu değil miydi?
Ya taksim ya ölüm dememiş miydiniz?
Oysa siz ne yaptınız; üç beş diralya uğruna, ganimeti bölüştünüz ve “Ehhh taksim, idare-i maslahat” ettiniz sadece!

-*-*-

Devlet kurdunuz da ne oldu?
Bu devletin hangi kurumu “gerçek devlet kurumu” oldu!
Her şeyi, ama her şeyi Türkiye’ye devretmediniz mi?
Devrettiniz!
Ve döndünüz, hepiniz, ama hepiniz, bila istisna, eşleriniz, çocuklarınız, torunlarınız “Kıbrıs Cumhuriyeti Pasaportu”na hücum ettiniz!
Neden?
Avantajları ve avantaları için mi?

-*-*-

Düşünün şu anda “çifte vatandaşlığı” sadece TC ile “yasal anlamda” geçerli olan KKTC’nin Cumhurbaşkanı da, Meclis Başkanı da, Başbakanı da, bakanları da “vatandaş” olarak, ya British ya da Cypriot’tur!
KKTC’yi yönetenler, belki bir kaç istisnası olabilir ama ya Birleşik Krallık İmparatorluğu vatandaşıdır, ya da Kıbrıs Cumhuriyeti!
Lütfen, hayırceboyle ya Rabbim?
What is this yani?

-*-*-

Artık yalan yok!
Propaganda da yok!
Haaaa, sakın kimse bana Türkiye’yi suçladığım ya da Türkiye düşmanlığı yaptığım suçlamasıyla gelmesin!
Hiç o noktada değilim!
Özetle açıklayayım ne yazdığımı:
“Kıbrıslı Türkler olarak hata yaptık; coronavirüs sonrası aynen devam mı edeceğiz, yoksa değişecek miyiz?”
Bütün yazdığım, sorduğum, sorguladığım budur!