Şunu çok merak ediyorum, şu anda hükümette ikili koalisyon değil de diyelim tek bir parti olsaydı; hatta isim vereyim, Mustafa Akıncı Cumhurbaşkanı, TDP de hükümet koltuklarında otursaydı veya Mehmet Ali Talat ya da Tufan Erhürman Cumhurbaşkanı, CTP de bakanlıkları alsaydı; durum çok farklı mı olacaktı?
Eğri oturup doğru konuşmak lazım!
Dilediğiniz kadar “Ersinci Serhat hatta UBP’ci Serhat” diyebilirsiniz ama şundan eminim; çok iyi niyetle ve çok yoğun bir şekilde Koronavirüs süreci için bir şeyler yapılmaya çalışılıyor!

-*-*-

Eleştiriler mi?
Elbette bazıları haklı ama bazıları vicdansızca ve son derece popülist!
Mesela; “ilk başta salgın başladığı zaman hepimiz evlere kapatıldık, şimdi daha çok vaka var ama kapanmıyoruz” deniliyor. 
Doğrudur!
İlk başta bu salgınla alakalı hiçbir şey bilmiyorduk ve Dünya’daki bir çok örnekte olduğu gibi davranıldı.
Ve kesinlikle süreç çok iyi yönetildi.

-*-*-

Virüs bulaşanlar ve onların temaslıları çok iyi takip edildi.
Şimdi mi?
Bir dağınıklık ve takip sıkıntısı olduğu net bir şekilde görülüyor ama burada, illa ki yetkilileri suçlamanın bir anlamı yok!
İnsanlar eğer “insan” değil de gerçekten “hollo” ise otoriteler kesinlikle çaresiz duruma düşebilir.
Ne mi yapılmalı?
Mesela “PCR sonucum çıkana kadar kendimi izole edeceğim” diye belge imzalayıp sonra bu belgeye uymayanlar, yani “Kuralları takmayanlar” derhal sınır dışı edilmeli.

-*-*-

Diyeceğim şudur ki; bu sürecin yönetilmesinde KKTC hükümetinin kesinlikle hataları olmuştur ve olacaktır da!
Bu hatalar, hükümetteki kişilerin sorumluluğundadır. 
Bundan da kaçılamaz.
Ama şu bence salgından daha tehlikelidir; “… salgın nedeniyle yaşanan her türlü sorunu öne sürüp bundan dolayı seçim kazanma hedefini gütmek, dürüst bir siyaset değildir.”

-*-*-

Türkiye’den gelenlere karantina uygulanmalıydı!
Veya şu anda uygulanmalı!
“Şu anda uygulanmalı” görüşüne kesinlikle katılırım. 
Ama, lütfen çıksın bir siyasetçimiz ve desin ki, “ben başbakan olsaydım, uygulardım!”…
Yemeyin bizi!
Ne iç baskılar ne de Türkiye ile ilişkiler buna müsaittir!
“Hükümet, casinocuların baskısına gelmemeliydi, Türkiye’nin duruşunu veya varlığını da takmamalıydı” mı diyeceksiniz!
Muhalefetteyken bunu söylemek son derece kolay da hükümetteyken bunu söylemek, KKTC şartlarında mümkün değil!

-*-*-

Şöyle bir basit örnek verelim; Hala Sultan Camisi’nin açılışına katılan çok üst düzey bir CTP’liye, “keşke katılmasaydınız” demiştim; sadece gülümsemiş ve “keşke muhalefette olsaydık” diye yanıt vermişti.

-*-*-

Veya şöyle bir örnek vereyim…
Türkiye’de Başkan Yardımcısı da Dışişleri Bakanı da Kıbrıs sorunu ile ilgili görüş açıklamanın çok ötesine geçiyorlar.
İktidar partileri ile görüş birliğinde olabilirler.
Ama muhaliflerle veya Akıncı ile görüş birlikleri yoksa, açıkça ve sert bir dille bu açıklamaları kınayanına mı rastladınız?
Mesela, Türkiye Cumhuriyeti Başkan Yardımcısı Fuat Oktay, tüm diğer konuk yetkililer gibi, 20 Temmuz’da yaptığı tören konuşmasında, resmen politika belirlemedi mi?
Peki orada olan veya olmayanlar arasında kim bu politikaya veya açıklamalara “gık” dedi?

-*-*-

Bir örnek daha vereyim!
Müsaadenizle!
TC Büyükelçisi Ali Murat Başçeri, bazı UBP’li vekillerle yemek yemiş.
Bütün Dünya’da çok normal bir şey ama bizde kesinlikle “başka yönlere çekilebilir”…
Eğer başka yönlere çekebiliyorsak ki “çekmeliyiz” diyorsunuz; o zaman neden hiçbir muhalefet lideri hatta Cumhurbaşkanı, “Sayın Büyükelçi içişlerimize müdahale ediyor, nana persona grata ilan edilmeli” demiyor?
Çünkü asıl hedef UBP’dir!
Asıl hedef Ersin Tatar’dır da ondan.
Olayın “yanlış” olduğu ile ilgilenirmiş gibi yapıp, Tatar’ı vurmak!
Bu mudur siyaset?
Madem ki bu yemekten o kadar eminiz, gereğini yapınız!

-*-*-

Kısacası, hepimizin istisnasız hedefi seçimi kazanmaktır.
Mevcut siyaset sahnesindeki herkesin hedefinde sistemsizliğimiz veya çözümsüzlük yoktur. 
Aynı herkesin tek derdi, seçimdir… Çözüm değildir… 

-*-*-

Bu noktada muhalefetteki veya cumhurbaşkanlığı makamındaki “sol” diye nitelendirilen kesimlerin sorumluluğu, çok daha büyüktür.
Kısacası, Kıbrıs sorunu çözülmediği ve mevcut sistem ya da statüko dediğimiz “görüntü” ortadan kaldırılmadığı için Akıncı’nın da, CTP’nin de sorumluluğu; çok daha büyüktür. Çünkü hiçbir UBP’li ya da DP’li veya YDP’li hatta HP’li lider ya da kişi, Kıbrıs sorununu BM parametreleri çerçevesinde çözme sözü vermemiştir!

-*-*-

Kısacası, Kıbrıs sorunu çözülmediği sürece, bu ülkede hükümet veya hükümetlerin, örneğin “Türkiye’den gelenlere 7 veya 14 gün karantina uygulamak” gibi şansları, “çok düşük bir olasılıkla açıklanabilen bir şans çeşidi”dir.

-*-*-

Genelde Ersin Tatar hükümeti; özelde Sağlık Bakanı Dr. Ali Pilli, tabii ki süreçten sorumludur ve eleştirilerin oklarının hedefinde de onlar olacaktır. Bu doğaldır. 
Ancak işin acı gerçeği, bu eleştirilerin, koronavirüsle alakalı tedbirleri aşmak için değil, seçim kazanmak için yapılıyor olduğu gerçeğidir.
Bu durumu ahlaklı ya da moda adıyla etik kabul etmiyorum.

-*-*-

Acı gerçeğimiz statükodur.
Statüko, hepimizin kabahatidir.

-*-*-

“Biz statükocu değiliz” mi diyorsunuz?
Bu konuda beni ikna ediniz…
Nasıl mı?
Mesela, “bizim Hala Sultan camisine ihtiyacımız yoktu. Keşke aynı yere muhteşem bir hastane yapsaydınız ve o hastanede iyileşecek hastaların hayır duasını kazansaydınız” diyebilir misiniz?
Dediniz mi?
Ne zaman dediniz de biz duymadık?

-*-*-

Size çok basit bir eleştiri yapmak istiyorum; siyaseti bırakın, keşke hepimiz, Ersin Tatar ve Ali Pilli kadar iyi insan olsaydık…
“Amaaaaan nedir senin dediğin; Ersin Tatar Ankara’nın adamıdır; Ali Pilli doğru dürüst kendini izah edemiyor!” mı diyeceksiniz?
Hade yahu; siz kimin adamıydınız pardon?
Aranızda Ankara’ya her hangi bir durumda “höööyt” diye dayılanan oldu da biz mi görmedik?
Bardon gancelli!

-*-*-

Siyaseti bu ülke için yapın, canımı vereyim.
Siyaseti, Kıbrıs Türk toplumu için yapın, yolunuza öleyim.
Ama siyaseti sadece seçim kazanmak için yapıyorsunuz!