Her çağrıldıklarında “day day day” gidenler, eğer 
son gidişi eleştiriyorsa, buna “popülizm” yapmak denir


Canım, Türkiye, Kıbrıs Türk toplumunun siyasi iradesine veya toplumsal kurtuluş mücadelesine hiç müdahale etmedi!
50’lerde, 60’larda hiç müdahalesi olmadı!
Zir Kampı, Beyrut yakınlarındaydı!
Zir Kampı’nda eğitilen mücahitlerin komutanları Sovyet Ordusu mensuplarıydı!
TMT’yi kendi kendimize kurduk!
Silahları Kırıkkale’de kendimiz ürettik!
Mesela size bir soru: “A4 makineli tüfeği nerede imal edilir?”
Bakın üzerine göreceksiniz: 
“Made in N. Cyprus – Produce by Turkish Cypriots!”

-*-*-

Mustafa Kemal Tanrısevdi, Antroliguludur.
Daniş Karabelen, Pendaya doğumludur.
Rıza Vuruşkan aslan Tremeşelidir.

-*-*-

Rauf Denktaş’a, sürgündeyken maaş bağlayan Norveç hükümetidir!
Otonom Kıbrıs Türk Yönetimi öncesi ve sonrasında; 1974 savaşında; KTFD kuruluşunda, KTFD yıkılışında İsviçre’nin katkısı göz ardı edilemezdir!

-*-*-

1976 seçimlerinde; 1980 seçimlerinde; sandıkların uçurulduğu iddialarında, Ziya Rızkı’ya seçim kaybettirildiği söylentilerinde etkili olan, Mossad’tır!


-*-*-

KKTC kuruluşunda veya bir başbakanlık müsteşarın ev adresine yüzlerce kişinin vatandaşlık adresi kaydedildiğinde; UBP iktidarlarında, UBP – TKP koalisyonunda; CTP – DP koalisyonlarında, ÖRP kurulurken, DMP yenilirken, her zaman ve her yerde; Yeni Doğuş Partisi’nin de, Yeniden Doğuş Partisi’nin de kuruluşlarında Arnavutluk’un etkisi, küçümsenemezdir!

-*-*-

Talat ve Soyer’e, Türk Deniz Kuvvetleri şapkası giydirildiğinde; “Gelsin Tassos Papadopulos görsün denizlerimizde egemen kim!” dedirttildiğinde; eminim, Türkiye kesinlikle müdahale etmemiştir!

-*-*-

Mustafa Akıncı, Vladimir Putin ile el sıkıştırılırken de aracı Türkiye değil; Demokratik Kongo Cumhuriyeti’dir!

-*-*-


Haliyle, bu son gidişle ilgili “eleştiri” yaparken, en az 500 kez düşünmek şarttır!
Fikri Ataoğlu güzel söyledi; “... Davete icabet etmemek ayıp olurdu!”...

-*-*-

Çağırdılar, gittik, görüşlerimizi anlattık!
Evet, bu bir müdahaledir tabii ki ve hoş değildir!
Ama bunu eleştirecek olanların geçmişlerinde aynı durumun hiç vuku bulmamış olması gerekir!
Bizdeki “yanlış” oradadır!

-*-*-

Tümü, geçmişte her çağrıldığında gitmiştir.
Dolayısıyla her çağrıldıklarında Yenidüzen’in dünkü başlığında belirttiği gibi “day day day” gidenler, eğer son gidişi eleştiriyorsa, buna “popülizm” yapmak denir ki siyasette popülizmin, Türkiye davet ettiğinde gidip görüşmekten çok daha ahlaksız bir tavır olduğu inancındayım!

-*-*-

Türkiye’ye karşı dik duruş sergilemekten söz ediliyor!
Kim sergiliyor?
Ve neden sergiliyor?

-*-*-

Bu iki soru çok önemlidir!
Daha doğrusu bu iki soruya verilecek cevaplar çok önemlidir!
Çünkü, kimse Türkiye’ye karşı dik duruş sergilemiyor!
Sergilermiş gibi yapanlar da sadece “popülizm”den faydalanıyor!

-*-*-

Mevcut pandemi sürecinde; ekonomik gidişat mahvolmaya doğru yönelmişken Türkiye ile veya başka her hangi bir ülkeyle kavga etmek, mantıklı olamaz. 

-*-*-

Haaa Türkiye’nin “davet” tavrı doğru mu?
Geçmişte de doğru değildi!
Hatta şu andaki bu davet, her kimin fikriyse, zamanlama açısından “fiyasko” olarak dahi nitelenebilir!
Çünkü, “bu davet”, Türkiye ile siyasi gerginliği oya dönüştürmekte başarılı olan her adayın işine gelir ama davet edilenlerin işine asla gelmez!

-*-*-

Kısacası diyeceğim şudur; üzgünüm ama tümünüz mevcut sistemden çok mutlusunuz ve seçim kazanmak için sadece popülizm yapıyorsunuz!
Bu konuda dürüst değilsiniz!
Türkiye’ye dik durmakmış!

-*-*-

“Kıbrıslı”ya demişler ki; “Kıbrıs’ta Türkiye’ye karşı dik durabilen siyasetçi vardır!”.
Kıbrıslı cevap vermiş: 
“Ma who?”
(Yani Kıbrıslıcası; “Ma kim?”; Tam Türkçesi, “Kimden bahsediyorsunuz kardeşim!”)