Yani 70’li yılların başlarından itibarenki yılları iyi hatırladığımı düşünürüm…

Mesela, “en çok sevdiğime, özlediğime, istediğime, beklediğime; nefret ettirdiler” dersem; lütfen bunu “hakaret” olarak ya da “şucu, bucu” diye nitelemeden “okur” musunuz?

-*-*-

Düşman olmamak lazım!

Düşmanlık yapmamak lazım!

Irkçılık, ayrımcılık kötü bir şeydir be canım!

-*-*-

“En nefret ettiğime ya da ettirildiğime; en korktuğuma ya da; özlem duymamı sağladılar!”…

Haksız mı olurum bunu söylersem!

-*-*-

Ayrımcılık mı yapmış olurum?

Yoksa asıl ayrımcılığı siz mi yapıyorsunuz?

-*-*-

Türkiye sevgisi nedir?

Nedir Türkiye sevgisi?

“Hep diyet, hep diyet; hep biat, hep biat ve de hep itaat, hep itaat mıdır?”

-*-*-

Sadece bir tek siyasi partiyi sevmek ve sürekli yağlamak mıdır?

Yani şunu sorayım; mesela geçtim HDP’yi ki demokrasiyse demokrasi “why not” yani; CHP Gençlik Kolları çıkıp gelse Mağusa’da meydanda bir toplantı gerçekleştirse; “protokol” kesin katılır mı yoksa “sıkmaz” mı?

Haliyle “Türkiye sevgisi” midir asıl olan yoksa “herkes AK Parti’yi sevecek” midir?

-*-*-

Şöyle sorayım; diyelim ki İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener, yanına almış İstanbul, İzmir ve Ankara’nın “CHP”li üç belediye başkanını, gelmişler KKTC’ye!

Mesela yani!

Havaalanında kim karşılar?

Protokol gereği elbette Cumhurbaşkanı veya Başbakan ya da bakanlar karşılamaz!

Tamam!

Ama, diyelim ki Akşener, Ekrem İmamoğlu, Mansur Yavaş ve Tunç Soyer onuruna KKTC’de “kim?” akşam yemeği verebilir?

-*-*-

Peki, KKTC ile Kıbrıs Cumhuriyeti ya da Güney ve Kuzey arasındaki geçiş kapılarının açılmasına kim karar verebilir?

Çekinmeden!

Korkmadan!

Paranoyaya kapılmadan?

“Güney’de vaka sayısı çok yüksek” yalanına başvurmadan!

Ersan Saner?

Hükümet?

Ergün Olgun?

Üst Kurul?

-*-*-

Kimse karar veremez!

Neden?

Çünkü, Türkiye ile geliş ve gidişler normale dönmeden, Güney ile Kuzey arasındaki geçişler açılamaz!

“Bu geçişleri kullanamayanlar”, buna müsaade etmez!

Anında trollenirsiniz!

Hatta torpidolanırsınız!

Cuvvv!

Booom!

No more iskemle anymore!

Maalleye b’annem, maalleye!

-*-*-

Ayrımcılık mı?

Türkiyeli – Kıbrıslı ayrımcılığı mı?

Bu, her dönem olmuştur!

Niye inkar edeceksiniz ki!

Kesinlikle olmuştur!

Ama, Gaziveranlı – Elyeli ayrımcılığı kadar yapılmıştır!

“Bizim köyden değil amcam bunlaaar! Çatlak Gaziranlıdır!” kadar…

Evet ayrımcılıksa ayrımcılık ve yanlış ama “kötü niyetsiz”…

Şu anda mı?

Şu anda “kötü niyet var” demiyorum ama “hiç bu kadar kötü durumda olmamıştık” demek zorundayım!

-*-*-

Türkiye’nin en etkili siyasi isimlerinden biri ülkemizi ziyaret ediyor…

Eskiyi düşünüyorum…

Mesela, ayıptır söylemesi Bülent Ecevit’in gelişlerini…

Hatta Erbakan’ın, Demirel’in gelişlerini…

Herkeste bir saygı, bir sevgi…

Mersin dalları ile karşılamalar…

Sokakları temizleten muhtarlar…

Gönüllü temizliğe katılan, mersin dalları kesmeye giden köylüler…

Şimdi mi?

“Hiç bu kadar kötü olmamıştık”…

-*-*-

Belki de bu ülkeye gelen en iyi, en sağlam siyasetçidir gelen…

Tartıştığım o değil…

Söylemek istediğim o da değil…

Ama kim gidiyor karşılamaya…

“Mecburiler”…

Bir de “karantina var ya”, herkes gidemez denebilir; “beş on dernek temsilcisi…” gidiyor!

Hangi dernekler?

Var mı içlerinde bir tek “Mandirgalı?”…

Var mı içlerinde iki tane Limnidili?

Tek bir İstincolu?

Yok!

-*-*-

Herkesin ibadet şekline de, dini inancına da saygım sonsuz hatta sonsuz ötesidir de; Türkiye’den çok önemli bir makam sahibi gelmiş; “sabah namazı kılmış”…

Kılmasın mı?

“Kılmasın” diyenle kavga ederim ama “tek bir Kıbrıslı gitmemiş namaza” dersem ne düşünürsünüz?

Nasıl düşünürsünüz?

-*-*-

Namazda neden bir tek Küçük Kaymaklılı yok?

-*-*-

Haaaa siyasetçiler mi?

Ah IŞİD ahhh!

Aklıma IŞİD geldi!

IŞİD cellatları, yakaladıklarının kafasını kesmeden önce, “oku Fatiha suresini” dermiş!

Okuyan “biliyor, Müslüman” denilerekten kelleyi kurtarıyor; okuyamayan kelleyi kaybediyor!

Şimdi bizim “yağcı ekipleri”ne bir bakalım; değil “Fatiha”yı; Besmele çekmeyi bilmeyenler çoğunlukta ama namazı kaçırmıyorlar!

Neden?

Çünkü, hiçbir devirde bu kadar kötü olmamıştık da ondan!

“If you don’t namaz, no more iskemle” korkusu!

-*-*-

Haaaa, içler acısı durumumuzun buraya gelmesi kimin hatası?

Elbette tartışılır; hatta tartışılıp – düzeltilmelidir!

Hatta düzeltilmesi kaçınılmazdır ve gereklidir!

Çünkü gidişat iyi değildir!

-*-*-

Ama müsaade edeceksiniz; herkesi eleştirebileceğiz!

Eder misiniz?

Etmezsiniz!

Siz müsaade etmeyince, haliyle biz de, bizi gerçekten kimin yönettiğini anlamış oluruz!

-*-*-

Yalana, propagandaya, manipülasyona başvurmadan; hep özlenen, hep var olan ve hep olması gereken o sevgi ve saygı ne yazık ki bitmiştir…

Zaman mı değişti?

Nesiller mi değişti?

Bilmiyorum!

Ama hal ve gidiş, hiç bu kadar kötü olmamıştı!

-*-*-

Belki iyi niyetle, belki gerçekten gönülden ve içtenlikle yapılıyordur her şey!

Ama ne yazık ki biz öyle almıyoruz!

Bozulma oradadır!

Düzeltilmesi gereken orasıdır!

-*-*-

Sevgi ve saygının “medazorisi” olmaz!

İnancın “sahtesi”, günahların en büyüğüdür!

Bilmem anlatabildim mi?