Her Cuma veya çoğu Cuma günü olduğu gibi, dün yine Limnidi’ye gittim...

Hep yazmışımdır ama bir kez daha anlatayım...

Annem Baf’ın Tera köyünden...

Tera çok önemli bir köy!

Neden?

Bazı haritalarda adı artık yer almadığı için mi?

Elbette şaka yapıyorum!

Merhum Özkan İrfanoğlu’nu tanıyanların çoğu “Mağusalı” bilir...

Ama değil!

Babası İrfan dayı Teralıdır...

-*-*-

Nur içinde uyusun; sevgili Özkan abi çok şakacıydı...

Dünya’nın ikiye ayrıldığını söylerdi; “Kıbrıslılar ve diğerleri!”

Evet, “dışlayıcı” ve “ötekileştirici” bir tavır biliyorum ama şakaydı zaten yaptığı!

Soyadı bile Teralı olan merhum Ahmet dayımı güldürmek için söylerdi...

Dayılarım ve annem “Teralı” soyadını hep çok sevdi, köyü de öyle...

Ama onlar da çocukluk yıllarından sonra Tera’da değillerdi...

Ortaokul, lise, üniversite derken, zaten Tera’ya da dönmemişlerdi...

-*-*-

Neyse, Özkan abi, dayımla şakalaşırken ve başka dostları da varken bu şakayı yapardı...

Neymiş?

Kıbrıslılar ve diğerleri!

Peki Kıbrıs da ikiye ayrılmıyor muydu?

Evet!

Özkan abiye göre, “Baflılar ve diğerleri!”...

Ve Baf da ikiye ayrılıyordu, “Teralılar ve diğerleri!”...

“Ben ve Ahmet Teralıyız da...” diye eklerdi...

-*-*-

Teralıların çoğunluğu şu anda Kozan’da...

Tera, Baf’ta kaldı.

-*-*-

Babamın köyü ise hep yerinde...

Limnidi!

Sonra Yeşilırmak oldu adı...

Annem kızmasın ama Yeşilırmak benim için çok ayrı bir yer...

Sanırım çocukluğumun en önemli iki, üç köyünden biri!

-*-*-

Haaa şimdi Lefkeliler de kızacak!

Lefke köy mü?

Çünkü çocukluğum ve ilk gençliğim adına birinci sırada Yeşilırmak varsa, ikinci sırada Gaziveran “doğduğum) ve üçüncü sırada Lefke var (ilk altı yılımın geçtiği yer)...

-*-*-

Hafta sonları, yani Cuma öğle saatlerinde Yeşilırmak’a giderim, akşama Lefke’de küçücük kiralık bir evciğimiz var, oraya resmen “sineriz”...

İnziva!

Cennet!

Cumartesi de eşimle birlikte buralarda vakit geçirir, biraz Limnidi, biraz Gaziveren ve Lefke dinleniriz...

Pazar akşama doğru Lefkoşa’ya ya da Gönyeli miydi; neyse, oralara geri dönüş...

Ve Pazartesi yoğun işe devam...

-*-*-

Lefke’deki evde eskiden, dört erkek çocuk, anne – baba ve neneleri yaşam sürüyordu...

Evet ev küçük...

Kıbrıslı’nın yeni yaşamında bu eve “kulübe” bile denebilir...

Kıbrıslı artık büyük evlerde yaşamaya bayılıyor...

Sığmıyor bu tür evlere...

İki oda...

Yedi kişi yaşamış bu evde...

Evin yerine – konumuna paha biçilmez bence...

-*-*-

Lefke’deki bu ev, Eski Karadağ mevkiinde...

Bazen mahallenin eski sakinleri ile karşılaşıyoruz, buraları resmen tarih kokuyor...

Bumin Bezmen’i, Soner Yolaç’ı, Orkun Karagözlü kumandanı dinliyorum...

Bu Eski Karadağ’da bir zamanlar en az 400 kişi yaşarmış!

Ayrı bir köy gibi!

Ve yarısı Rum’muş!

Hemen yan tarafta Aplıç var...

Ve Aplıç’ta resmi geçiş noktalarından biri!

-*-*-

Sınır kapısı canım!

Pardon!

İki egemen devleti ayıran sınırdaki kapılardan biri diyelim!

-*-*-

Lefke, eskiden gerçekten “köy” değildi!

Hani yukarıda “çocukluğumun üç köyü” dedim ya Lefke için!

Lefkeliler kızmasın diye de uyardım ya!

Evet Lefke gerçekten bölgenin merkeziydi.

Maden kasabasıydı...

Veya nahiyeydi...

Ama şimdi köy gibi...

Ve insan üzülüyor tabii ki...

O eski canlılık yok!

Çarşı kalmadı...

Üç sinema hatırlarım; biri yazlıktı...

O zamanlar kaldığımız evin hemen yanındaydı...

Şimdi o eski yazlık sinemanın yerinde oto yıkama yeri var galiba...

-*-*-

Ve evet dün sınır kapıları açıldı...

Şu kadar bin kişi o tarafa, bu kadar bin kişi öteki tarafa geçiş yaptı aylardan sonra...

-*-*-

Yolda plakasında üç harf bulunan ciddi sayıda araç gördüm dün...

Özellikle Yeşilırmak ve Bostancı kapılarından giriş çıkış yapan çok Rum olduğu gayet açıktı...

“Çok” derken; izdiham değil elbette... Ama akmazsa damlar...

İnşallah geçişler çoğalır!

-*-*-

“Biz hellimin kilo fiyatını çok değiştirmedik” dedi bir hellim üreticisi köylü...

Kapılar kapandığında hellimi “70 TL civarında bir fiyata satıyorduk”...

Kilosunu...

Şimdi de 75 veya 80 TL’ye satılıyoruz...

Kapılar kapandığı zaman 70 TL, 11 Euro gibi bir rakama denk geliyordu...

Şu anda 6,5 Euro’ya denk geliyor...

-*-*-

Benzinin litre fiyatı kapılar kapandığında 5 veya 6 TL civarındaydı...

Şimdi 6 TL’den fazla...

Ama o günlerde KKTC’de bir litre benzin bir Euro’ydu... Şimdi 60 cent!!!

-*-*-

Kapılar kapandı, TL ciddi değer kaybetti...

Kısacası Rumlar için ucuz bir ülkeyiz...

-*-*-

Dilimizde tüy bitti; açın kapıları ve sakın insanlara kuyruk çilesi çektirmeyin!

Hatta gelene geçene çiçek verin, hoş geldiniz deyin...

Birileri Lokmacı’da gerçekten şahane bir şey yapmış...

Üç dilde “hoşgeldiniz” yazmış...

Lokma dağıtmış...

Bravo...

-*-*-

Şimdi sıra yavaş yavaş toparlanmada...

Hamaset out! Ticaret in!

Lütfen milliyetçi propaganda yapmayalım!

Gaza gelmeyelim!

Kimse de bizi “doğal gaz”a getirmesin!

-*-*-

Nasıl kimseyle kavga etmeyiz; nasıl abuk sabuk milliyetçilik çığlıkları atmayız; nasıl kimseyi kışkırtmayız; nasıl daha çok Rum turist çekeriz; nasıl hem Güney’den hem de Türkiye’den daha çok kumarcı zengin getiririz; Eylül’de üniversitelerimizi nasıl yüz yüze eğitime kavuştururuzun hesaplarıyla ilgilenmeliyiz!

-*-*-

Ve geçtiğimiz gün Türkiye Ticaret Bakanı ile imzalanan protokol...

Patatesi, narenciyeyi, bilimum zerzevatın, meyvenin fazlasını Türkiye’ye satabilecek miyiz?

Yetmez mi?

Elbette yetmez!

Ama daha çok çalışmak, daha çok çabalamak, daha çok üretmek, daha çok satmak, daha çok turist için sürekli kafa yormalıyız!

Kısacası, artık değişmeliyiz!

-*-*-

Efendim egemen eşit devletimiz ne olacak?

Efendim hayır ben federal çözüm istiyorum!

Yok yok üniter devlet!

-*-*-

Canlarım benim; Covid 19’u bir görelim; önümüzdeki dönemde Türkiye’nin AB, ABD, NATO ile ilişkilerini bekleyelim; onlara da bakarız...

Ama şu anda Covid 19 tedbirleri ile birlikte, iki okka daha fazla hellimi nasıl satacağımızın hesabını çok iyi yapmak dışında işle ilgilenmemek lazım!

Bilmem anlatabildim mi?