Hükümetin Pile ile ilgili aldığı karar doğru bir karar mıdır?
Sağlıkla alakalı kurulların veya kurumların ya da koronavirüsle alakalı ekibin bulaş riskiyle bağlantılı bir şekilde verdiği karar doğrultusunda Pile köylüsünün KKTC’ye geçişi engelleniyorsa, buna şapka çıkarılır.
Ve Pile köylüsü kardeşlerime de denir ki, “... Biraz daha dayanın.”
Bu siyaset alkışlanır...

-*-*-

Hükümetin, Güneyde çalışan işçilerimizle veya benzer durumda “geçiş sıkıntısı” yaşayan özel kişilerle ilgili kararı doğru bir karar mı?
Yine söylüyorum, eğer “sağlıkla alakalı kurulların veya kurumların ya da koronavirüsle alakalı ekibin bulaş riskiyle bağlantılı bir şekilde” verdiği tavsiye kararı doğrultusunda yaşama geçirilmiş bir uygulamaysa, alkışlarım...
“Bravo hükümet” der, ayağa kalkarım, ceketin önünü ilikler, selamlarım...

-*-*-

Peki, Türkiye’den gelen asker konusu?
“Abartıyorsun!” diyebilirsiniz!
Kabul ederim!
Ama “sen zaten asker karşıtı, Türkiye karşıtısın” derseniz, küfrederim.

-*-*-

Mesele, asker karşıtı olmak, olayı siyasete çekmek, ideoloji teorisyenliğine soyunmak meselesi değildir!
Mesele, “sağlıkla alakalı kurulların veya kurumların ya da koronavirüsle alakalı ekibin bulaş riskiyle bağlantılı bir şekilde vereceği kararlar” meselesidir.
Askerlerin bu ülkeye gelişleri ve gidişleri; eğer bu kurulların, kurumların, ekiplerin kısacası KKTC Sağlık Bakanlığı’nın yetkisi dahilinde değilse; o zaman siz bu pandemi meselesinde sadece hikayesiniz!

-*-*-

Yine o zaman oturur, siyaseti konuşuruz!
Ve bir kez daha oturur, tüm “bulaş önleme” çabalarınızın, tüm başarınızın, aradan kaçırdığınız iki veya bilemediniz üç askerle, nasıl felakete dönüşebileceğini sohbet konusu yaparız!

-*-*-

Efendim, askerin karantina koşulları çok güvenilirdir!
Bilemeyiz!
Konu, koşulların güvenilir olup olmaması konusu değil ki!
Konu, “KKTC’nin bu olayda olmayışı” konusudur!
Hükümetin yetkisiz olması halidir!

-*-*-

Yangın çıktı!
Türkiye’den ve Güney’den beş hava aracı Tepebaşı – Kalkanlı bölgelerindeki yangına müdahale etti.
Türkiye’den gelen bir helikoptere, Başbakan ve bazı yetkililerimiz bindi.
Başbakan binerken, pilot olduğunu tahmin ettiğim, hafif kilolu bir efendiyle tokalaştı!
Sonra o efendi de helikoptere bindi!
Birlikte uçtular!

-*-*-

Neyi mi anlatmaya çalışıyorum?
“İkinci dalga, iki kişiyle de gelebilir”i tartışıyorum!
“Vaaaay sen ülkemize asker gelmesine karşısın!!!”
“Vaaaay hain vay, senin derdin askerimizdir!!!”
Geçin bu geride kalmış, Panço Villa kılıklı suçlamalarınızı!!!
Benim derdim, bahsettiğiniz “Sağlıkla alakalı kurulların veya kurumların ya da koronavirüsle alakalı ekibin bulaş riskiyle bağlantılı bir şekilde” verdiği ve vereceği her kararın, bu Ada’nın Kuzey coğrafyasına, “riskli ülkelerden” gelecek her “riski” kontrol edebilip edemediğidir!

-*-*-

Kısacası, kışkırtmak için söylemiyorum ama Pileli olsaydım; saygısızlık olarak kabul etmeyin lütfen “koyduğunuz kurallara uymaz”, traktörcüğüme, ya da dört çekişliciğime bindiğim gibi, dilediğim zaman, dilediğim araziden KKTC’ye geçerdim!
Ki dün öğrendim, Pileliler değil belki ama başkaları çatır çatır geçiyor – gidiyor – geliyor yani!

-*-*-

Hala risk altındayız...
Buna inanıyorum...

-*-*-

Alt yapımızı geliştirdik mi?
Evet geliştirdik!
Salgınla ilgili karantina günlerimizin başlangıcındaki noktada değiliz.
Daha tecrübeli en azından 11 doktorumuz ve sağlık ekiplerimiz var...
Daha bol solunum cihazımız da gelmiştir mutlaka...
Öyle açıklanıyor...
Türkiye’de de Güney Kıbrıs’ta da “resmi rakamlarda” ciddi “korku ve endişe düşürücü gelişmeler” gözlemleniyor olabilir ama “iki kişi, her şeyi sil baştan başlatabilir!”...

-*-*-

Acaba diyorum; Dünya’da bir çok uzmanın diline adeta yapışmış olan “ikinci dalga” bizi hiç mi korkutmuyor?
Hani bugün itibarıyla hemen her şeyi açıyoruz!
Bir tek okullar, sinemalar falan kaldı!
Hiç korkusuzca, Pazar sabahı camilere doluşacağız!
Omuz omuza oturacağız!
Bilemiyorum...

-*-*-

Belki ben paranoyak oldum...
Belki bende “koronafobi” gelişmiş olabilir ama ya iki ayı aşkın süredir çok dikkatli olmaya çalıştığımız gibi davranacağız; ya da ikinci dalgadan kaçamayacağız gibime geliyor!
Çok rahatladık!
Çok gevşedik!
“Çok iyi yüzme bilenler kurtulsun; yüzme bilmeyenler boğulsun” dermişsiniz gibi geliyor bana...
Bu ikinci dalga meselesi ürkütüyor!

-*-*-

Dünya’nın haberlerini takip ederseniz, bu salgınla ilgili “kafa bullezlemesi” yaşama olasılığınız çok yüksektir.
Bizde bir ayı aşkın süredir bir tek pozitif vaka yok!
Güney’de günde en çok üç vaka çıkıyor.
Bin testte 5 pozitif çıkması bile sıfır sayılıyormuş!

-*-*-

Dünya Sağlık Örgütü’nün (WHO) Avrupa’daki Koronavirüs Temsilcisi dün okulların açılmasının gayet doğal bir tavır olacağını açıkladı. Tedbirleri almak ve hijyene dikkat etmek koşuluyla tabii ki...
Ama İngiltere’de ölü sayısı 40 bine dayandı.
İtalya’da 35 bin sınırına yaklaştı.
Belçika dışında hiç bir ülkenin, gerçek ölüm rakamlarını vermediği veya veremediği iddiaları sokak sokak değil belki ama gazete gazete dolaşıyor.

-*-*-

Diyeceğim odur ki; süreci bugüne kadar çok iyi götürmüş olabiliriz ama kontrolü kaybetmemeliyiz.
Bunu söylerken de, “... Sağlık profesörü” veya “siyaset profesörü” endamıyla kendi kafamdakileri söylemiyorum.
Kendi kafamda biriktirdiğim de, sağlıkla ama özellikle Dünya’yı perişan eden pandemiyle ilgili uzmanların uyarıları; dürüst siyaset insanlarının öğretileridir.
Bu uyarılar ve bu öğretileri aktarıyorum.
Eğer Pile’den KKTC’ye geçecek 500 Kıbrıslı Türk bizim için “riskse” ki evet risktir; gemiyle gelip de “kendi sağlık sistemimiz içinde karantinada tutma yetkimiz olmayanlar”, ister asker olsun ister helikopter pilotu, ister tır şoförü, isterse kaçak göçmen; onlar da risktir...

-*-*-

Değil mi diyorsunuz?
Abartıyorum mu diyorsunuz?
Korkak mıyım?

-*-*-

Bu yazıyı, mübarek Kadir Gecesi’nde yazdım; Allah’tan da dualarla birlikte rica ettim; “İnşallah siz haklısınız!”...
İnşallah siz kahramanlar doğrusunuz; ben korkak biriyim ve yanlışım!

-*-*-

Gerçi mesela para konusunda da “inşallah siz hakllısınız” demiştim; “ben haklı çıktım”...
Ekonomi Bakanımız “hafta sonuna (geçen haftaydı) kadar para kesin gelecek” demişti.
Gelmedi!

-*-*-

Neyse!
Dualarım, sizinledir, kendimle değil!
Bunu bilesiniz!
Sizin haklı çıkmanız için duacıyım!
Bilmem anlatabildim mi?